24.11.2010

Şebnemler Altında 20Bin Ferah

Efkarlanmayı sevmem etmem,hayat bazen içine düşürüyor ama. Flash tv kafasında giderken,kumanda elimden alınıp da yaprak dökümü açılınca ekşi suratlarla birbirine bakan oyuncuları gördüm.limon yiyene bakınca içiniz burkulur ya öyle burkuktu içim.

Yıllardır söylerim: korkarım duygusallığını dışa dönük yaşayan adamdan,gay olmakla suçlarım o adamı.Bu yüzden mesela 2012'de kıyamet var diyorlar,nasıl tırsıyorum bi bilseniz.İki gün daha yaşatsam şu tatlı canımı kardır diyorum için için."Ölmeyek la" diyorum,"Ananem 86 yaşadı,ben daha 23 yaşamışken niye kapatılıyo tükan" diyorum ama dışarıdan biri abi kıyamet mıyamet yea diye geyik açınca direk 'çok fena seks dönecek oğlum' a bağlıyorum.Ha dönecek o ayrı,kızılay meydanı orgy meydanı olacak bence ama kıyamet lan sonuçta.Ölücez de yıkayanımız olmayacak,piii.



Kısa cümlelerle meram anlatmak için Şebnem Ferah ermişliğine sahip olmak gerekiyormuş.Önce "kelimeler yetse" sonra da "artık kısa cümleler kuruyorum".Yıka ve çık,çok basit.Ben de bundan kelli bu blog'da öyle aman efkar,aman dert,aman petrol canım petrol şeklinde mutsuzluk saçan şeyler yazmayacağım.İşte üstteki ilk iki paragraf kelimeler yetse kısmı,son cümle ise artık kısa cümleler kuruyorum.




 

By the way: Okur! Senle konuşmamız lazım,çok fena işler içine giriyoruz 5 kişilik bir ekiple,anlatıcam yakında hele bi somutlaşsın bi ince.Kendine iyi bak okur,her nerede seviyor ve sevişiyorsan.




Edit: Yazıyı yayınladım,sonra gözüme bu iki şebnem ferah fotoğrafı takıldı.sanki ikinci fotoğraf daha genç,diskografiyi yanlış mı kullandım lan acaba derken.evet yanlış biliyormuşum.Neyse biz de kalkıp burada bitirme tezi yazmıyoruz en nihayetinde.Şebnem de dönmüş mü lafından dönmüş.Ha ondan buna dönmüüüüş,ha bundan ona dönmüüüş.Kusuruma bakmayın okur!

18.11.2010

İnan İnanmadım


Leprekonlara bu kadar hayranlık,alaka duyup da bir ayakkabı yüzünden birine aşık olmak...Boşuna sevmiyormuşum leprekonları.Yeşiller içinde.

Burada her kafadan bir ses çıkıyor.Benim kafamdan bunca ses çıkarken bu durumu garip karşılayamam.Gürültüden ölecek gibi hissedip kaçıyorum en sessize.Bir bakıyorum ki o sessizlik en gürültülü yermiş.Kaçıp kurtulamıyorum,o zaman her iki rahatsız anda da savaşmayı bilmek lazım.Hep kafamdaki adamlar savaşırdı benim savaşmaktan çekindiğim şeylerle.Bu sefer onlara savaşacak daha basit şeyler verdim,galip de çıktılar hemencecik zaten.En zor mission objective'i kendime aldım,başladım bölüme.Seviyeyi beginner da yapmadım hem,god mode' da savaşmayı seçtim,başarıyorum.

Nesilden nesile geçen bir şey varmış,bir arkadaşımdan en yakın arkadaşına geçmiş.Olmaz,hassiktir lan diye tepkiler vermiş aslında ilk duyduğunda ama gün gelmiş aynı şey o arkadaşa da olmuş.Ben bilmiyordum hikayenin tamamını.Başıma geldi,döktüm arkadaşımın önüne.yarıda kesti sözümü,ya bu ya bu hele hele bu oldu mu? diye sordu.Olmuştu.Hepsi...Lanetin 3.kuşağı bendim ve ben bu laneti bir başkasına devretmek istemiyorum,zira beter birşey.Anlatılanlar kadarıyla ileride ne olacağını da biliyorum artık.Alın yazısını okuyabilen bir adam hayattan ne kadar sürpriz bulabilirse o kadar sürpriz var artık bana.Çokça can sıkıcı.


Psikoloji bölümündeki bir arkadaşımla konuşmuştum.Bir hocası yakınını kaybediyor ve aksilik bu ya cenazesine,defnine gidemiyor yurtdışında olduğundan dolayı.Hala öldüğüne inanamamış o yakınının.Yaşamadığını bile bile yaşadığına inanmış bir kere,sırf o defin işlemini görmediği için.Benim hissiyatım da bunla paralel.Bırak defni,öldüğünü görmedim göremedim ben ki.Ama gezip dolaşırken bakıyorsun ki banka hesapları kapanmış,kapı zilinden adı çıkarılmış,cep telefonu artık yok.İşte bu yüzdendi kızgınlık,kırgınlık her neyse adı.İnsan bi hastayım der,bi ölüyorum der.Sapasağlam bıraktım çıktım kapsama alanından,döndüm-girdim kapsama alanına aradım hemen ama telefondaki kadın -her kimse bilmiyorum-  "öldü o" diyor.O telefondaki sesten nasıl tiksindim nasıl iğrendim bilemezsiniz.Hep o iğrenç kadın çıktı karşıma ondan iz aradıkça,itin götüne soktu durdu beni.Doktora gittim,neden öldü diye sormaya yine o kadın orada.Mezarına gittim ağlamaya,çiçekleriyle konuşmaya,onlara sormaya.O kadın yine orada,yine kovaladı beni.Nasıl da benziyor oysa dışı rahmetliye.Ama kinimden öldürebilirim o kadını.Çıkmasın karşıma diye dualar ediyorum o yüzden.Son bi kez olsun göreyim o arkadaşımı diye,ne olur ölmemiş olsun diye dualar ettiğim gibi.Aynı inançla.


Bugün bayram ve bayramın arkadaşım için neler ifade ettiğini biliyorum.Yıllarca bayramını bayram kılmaya çalıştım didindim ve şimdi nasıl bir bayram geçiriyor gittiği yerde diye merak ediyorum öldükten sonra her nereye gidiliyorsa.Sormaya,araştırmaya kalktığımda yine o nalet kadın gelecek dikilecek karşıma biliyorum,o kadın bilmiyorsa kimse bilmiyordur arkadaşımın bayramı kutlayıp kutlamadığını.En olmadı ben kutlayayım bayramını istiyorum ama o kadın,o gestapo kılıklı kadın...Daha tonla da sözüm vardı arkadaşıma,tutası olmadan gitti.Hiç olmadı ölümü ardından bir Tac Mahal de ben dikerdim,dikmek isterdim.Ama o nalet kadın işte...


edit:psikoloji her yerde aynı

http://yeditemmuz.blogspot.com/2010/07/ardndan.html

6.11.2010

CLUBBED TO DEATH


   

                                                 "if i can't dance to it, it's not my revolution"

        Bugüne dek devrim süreçlerine dair en ufak fikrim dahi yokken,şu son birkaç gündür anlamaya başladım devrimi,devrimcileri.Sol yahut sağ görüş savunulan bir yazı yazmıyorum burada.Kısaca şunu yazacağım aslında  ; ben kendi içimde bir devrime gitme kararı aldım daha devrim nedir ne değildir tam olarak bilmeden.Zor işmiş,aşk dolu işmiş,emeği somut kılan-insanı o emeğe bakıp gülümseten bir işmiş devrim.Değişimin her santimetrekaresini görüp kükremekmiş belki özgüvenle.Belki de ben saçmalıyorum,dedim ya devrimi bilmiyorum.

          Jedi'ların Sith'lerin elinden imparatorluğu alması bir devrimdi,hakkını yemeyeyim o olayın öncesinde sithlerin jedi lardan cumhuriyeti devralıp sikertmeleri de bir devrimdi.Matrix sinemasal açıdan bir devrim olmakla birlikte anlattığı hikaye de bir devrimdi.Sonra matrix yönetenleri v for vendetta yapımcısı oldu ve koccaman bir devrim filmi çektiler.İçinde Alix Kate Shulman'ın yukarıdaki sözünün bir benzeri de geçiyordu: "Danssız bir devrim,yapılmaya değmez." şeklinde... 

          İşte devrimden kırıp geçilen dünyada ne che bilirim ne o ne bu,sadece birkaç film.Ama V'nin devrimine başlayışı öncesindeki dans anındayım şimdi.Öyle gözüm kapalı ki dışarıya,kulağım sadece müzikte.

         Biliyorum,hiçbir devrim gökten inmedi,piyangodan çıkan ikramiyeyle yapılmadı.Uğrunda ölenler de oldu,ölmese dahi tüm hayatını yalnızca bir devrim uğruna harcayanlar da.Ama eğer ben bu yazıyı yazdıktan sonra hemen yarın öbür gün ölürsem o ilk defa yapmaya iştah kabarttığım devrimi yapamadan ölmüş olacağım.İnan sevgili okur hiçbir şeyi bu kadar istemedim.Belki benim kendi devrimim de yıllar sürer,belki de ölene dek sonuç alamam ama bitiremesem de ,başaramasam da o gözüm son kapandığı anda eminim o devrimin olmuş hali canlanır belli belirsiz,gerçek sanar inanırım.Ne deseler inanmıyor muyum?Körü körüne..

     Ben buradan,sizden ayrı kalmayacağım bu devrim esnasında.Yani bu bir inzivaya çekiliş değil.Hatta belki gün olur attığım minik adımları anlatırım size gözlerimin içi gülerek.Henüz üç gün önce yitirdim hayatta kalmak için en büyük sebebimi.Artık bitiminde ne getirip ne götüreceği belli olmayan ama en azından bana yaşamak için bir sebep veren bir DEVRİM'im var.

Espri,komiklik olmadı bu sefer,içimi döktüm arada yaptığım gibi,kusura bakmayın..