Sigaradan derin bir fırt alıp karşımda duran televizyonun hemen arkasındaki duvara kaldırdım bakışlarımı. Kafam beton gibi olmuştu. Kum, çimento, su, biraz da kimyasal= Beton.
Hemen sağ tarafımda duran kitaplığa döndüm ve rafta duran R2-D2 biblosunu parmağımla işaret ederek "Bak mesela şu robot Star Wars'taki robot değil mi? Hah aynen o ya. Samimi konuşayım ben Star Wars'u üniversitede izledim. Ama izlemeden önce bu robotun aynısını düşünmüştüm. Bir profesör var hani robot yapın falan diyor twitterda. Onun götüne koyayım ben, robotu orta ikiden beri sayıklıyorum lan ben. Neyse dağıtmayayım konuyu, bu R2-D2'dan önce de demiştim ben hani böyle tamir işlerine bakan, bir yandan da sahibine dost olacak bir robot olsa ne güzel olur diye. Adı da Yaren olur demiştim. Yani var, benim hayal gücüm de var. Ayrıca içerideki yatak odasında seks düşündüm, düşünebildim. Orada yapılmıştır mesela. Kapkalın yorgan altında, x kişiden oluşan aileyi x+1'e yükseltmek için bir seks kesin yapılmıştır yatak odanda. Ama oradan hızını alamayıp mutfağa, banyoya, salona taşan olmamıştır. Veya burada salonunda ateşlenip coşan, içeriye koşan bir birleşme yaşandığına ihtimal veremiyorum. Ya ben burada gömlek düğmesi patlatıldığını düşünemiyorum. Seks burada yatılı misafir olsun diye aşçı önlüğü bile koydum mutfağına. Ama salaklık bende, aydınlığa bakan mutfakta seks çekmiyor ki. Bir diş çekse ben ona bile hazırım, tamamım. Ama yok, yok oğlu yok!"
Son cümlemi bitirirken fazla yükseldim. O kadar yükseldim ki Çetin Tekindor gibi elimle kolumla oynadım isyanı. Sigaranın külü uzamış gitmiş, silkmeyi unutmuşum. Eli kolu fazla oynatınca o da koltuğa döküldü. Canım sıkıldı.
"Ya bak anasını siktim koltuğun da. Canım Kardeşim'de ağzında sigarayla uyuyan Sıtkı Akçatepe gibi seni yakıp, kendim de zehirlenip ölücem burada. Bunları sana anlatıyorum çünkü seninle benim ikinci ayımız bitti ve hayatımın hiçbir döneminde kendimi seksten bu kadar uzak kalmış hatırlamıyorum. Şap yemiş gibiyim. Kendime bile dokunasım gelmiyor. Mapusum oldun benim.
Belki de sana kızmakta haksızım. Belki de sen duygusal ilişkiler için tasarlanmış bir yer hiç olmadın ve yine belki de sen TV8 evisin. Sen yıl boyu TV8, ramazan ayında da TRT1 izlenecek evsin. Sen Spotify'ı istemeyen, sen Netflix'i kötüleyen, sen karasal yayın-çay-"üremek gerekiyorsa gidelim içerde üremeye çalışalım" evisin. Ben... Bense bu en verimli çağımda en kıymetli vaktimi işten çıkıp, sana gelip bu salonda, şu 20 liralık ikea sehpasında boncuktan kuş yapmak, mektup beklemek, radyo dinlemek, balkonuna çıkıp volta atarak geçirmek istemiyorum.
Ev! Ben ayrılmak istiyorum." dedim ve göz yaşlarımı tutamadım. Tiyatrodan zerre hazzetmememe rağmen başarılı bir tiyatral performans sergilemiştim evime karşı. Bir şeyi güzel yaptığım anda gaza gelip coşan bir yapıya sahip olduğumdan anahtar, ayakkabı, mont, cüzdan, kısaca hiçbir elzem eşyayı yanıma almadan dışarı çıkmıştım. Bir tek telefonum cebimdeydi. Hızlıca gönül ilişkilerimi düşündüm ve kendimi müspet sonuca en yakın gördüğüm kişiyi Esra'yı aradım.
'Esra!' dedim. 'Efendim?' dedi ürkek ceylanım. 'Balım rica ediyorum bırak yahu bu ataerkil seslenmeleri, ben bir ilişkide tarafların eşit olduğuna inanıyorum. Beni efendin olarak çağırmana gerek yok. Yapma.' dedim. 'Ne diyorsun sen ya gece gece?' dedi. 'Esra...' dedim bir kez daha ve ekledim: '...Terliklerimle gelsem sana, sonunda aşkı bulmuş gibi.' dedim. Önce bir sessizlik oldu, şoka girdi ve heyecandan nutku tutuldu diye düşündüm. Evin o uğursuzluğu, apartmanı terk ettiğin anda çekmiyordu resmen. Hadi be güzelim diyordum içimden de, gel diyeceksin ve bitecek.
Can kulağıyla Esramdan gelecek o tek heceli komutu beklerken telefonun diğer ucundaki ses görece daha kalın ve sinirli bir sese bıraktı yerini. 'Lan orospu çocuğu bu kızı bir daha rahatsız edersen senin yedi sülaleni siker öldürürüm. Aramayacaksın lan bu kızı bi daha.' dedi adının Ender ve kendisinin de Esra'nın sevgilisi olduğunu iddia eden kişi. Derhal telefonu kapadım, gece gece gerginliğe hiç gerek yoktu. Hava da soğumuştu. Posta kutumda da hep bir yedek anahtarım olurdu zaten.
Edit: İki soundtrack yeterli bu yazıya.