Emin, ona gelin arabasını süreceği müjdesini verdiğim zamandan bu yana -tam 13 senedir- bu anı bekliyordu sanki. Akşam gerdeğe girecek olan ben miyim yoksa o mu anlaşılması güçtü. Sürekli bi gülümseme, bi enerjiklik, bi yapılır olunur kisvesi altında pozitif yaklaşımcılık, bi yerinde duramama mevcuttu kadim dostumda. Yalnız kaldığımız her an şaka olsun diye taşaklarımı sıkıyordu. Kumaş pantolon üzerinden taşak sıkması onun için daha rahat benim için daha acı vericiydi. "Ehhehhe aaaaah" diye aman mutluluk diye gülüyordum ben de. Zira keyifliydim, ama tanıyordum bu keyfi. Bu keyif 'akşam seks var' keyfiydi. Biz Emin'le şakalaştık, biraz arabalar biraz da kadınlar üzerine konuştuk. Yalan söyledim, kadınlar üzerine konuşmadık,o filmlerde oluyo. neyse... Bir süre sonra ailesiyle vedalaşmasını bitiren müstakbel karım apartmanın kapısında boy gösterdi.
(Bu fotoğraf ne de neşeli.Halbüse sikindirik ileri geri sallanan at. Ama basit işte, basit olan güzel)
Gelinin ateş pahası gelinliğinin eteğini tuttum, kendisini arabaya bindirdim. Kız evinin gözü yaşlıydı. Hele babası. Anlayabiliyordum aslında hissiyatını. Emek emek büyütüp yetiştirdiğin kızının o gece gireceği haller, saten çarşaflar üzerindeki şehvetli hali ister istemez adamcağızın gözünün önüne gelir gider. Onun yerinde olsam ben de ağlardım, hatta iki üç insanın tepki verdiğini görürsem ağlamayı şova döker zılgıtlar, ağıtlar, feryatlar eşliğinde sinir krizi geçirirdim. Kayınbaba o kadar bozmadı kendini.
Dikiz aynasına havlu takılmış 'Düğünümüz var!!' diye bağıran arabaların motorları çalıştırıldı ve 'dara dira' bazlı korna sesleri gürültüsüyle kızın oturduğu evin sokağından çıktık. Sanki 34 yaşında saçları aklı kırlı bir adam değil de, 15 yaşında bir liseli gibi ağzımla 'ABÜÜÜÜĞĞBEEEE!' şeklinde korna sesi çıkarmaktan kendimi alıkoyamadım, dedim ya okur keyifliydim işte kıp kıp kıp. Arabada ben, Emin ve müstakbel zevcem vardı.
İlk istikametimiz kuafördü. Kafadan çıkan ve 'saç' adı verilen kılları kafanın tepesinde toplayıp simlemek için yaklaşık 300-400 liranın ödendiği bi aktiviteye katılacaktı karım. Cebimden liraların uçuşuna hiç takılmadan dışarıda makara kukara yaptık Emin'le. Fotoğraf çektirmekten hoşlanmadığımı, benim yerime fotoğraf çektirirse kendine çay ısmarlıycağımı söyledim, "Olmaz" dedi. "Maçı napıcaz akşam?" diye de ekledi. Bilmiyorum Emin'im. "Çok gözyaşı akacak, çok canlar yanacak." dedim. Boşvermemi, özetine küzetine bakabileceğimi söyledi. İkna edemedi beni. Cidden ne yapacağımı ben de bilmiyordum. Bu kötü maç hatırlatmasının üzerine biraz sustuk. İkimiz birden aynı anda sustuğumuz için susuşmuş olduk. Gönül Hangover arayadursun, Nuri bilge ceylan filmi gibiydi ortam. Ben sigara yaktım, Emin radyonun kanallarını bant bant gezdi. "Sıkılıyoruz bak! Sıkılmayalım lan, daha bunların işi bitmez gel gezek" diye süpersonik gibi gelen ama aslında tırt bi teklif sundum. Kabul etti. Hız yaptık, selektör yaptık, bayan şöför sıkıştırdık. Eğlendik çok çok. Sonra annemden gelen telefonla gerisin geri kuaföre çevirdik yolumuzu.
-Kaç para verdin şimdi o kafana?
+Ya hayvanlaşmaz mısın lütfen!! (Devrik manasız bi cümle ama kızlar kullanıyor)
-Hayır, yani kaç para verdiysen o paraya bile olduramamış saçını. Ne istiyor, canımı mı istiyor kuaför sektörü benim?
Gelinin saçı bitmişti bi hızla apar topar çıktık kuaförden ve arabaya bindik. Şimdi arabada ben, Emin, gelin ve onun simleri vardı. Şimdiki istikametse fotoğrafçıydı. Yol boyunca Ankara havasının değişilmez adresi Mega Site ile kulaklarımızın pasını silip attı Emin, sağolsun. 'Dar geldi sana Angaraaa' diye çalan şarkılara eşlik ede ede fotoğrafçıya geldik. Zevce fotoğrafa önem veriyordu. Bunu 'Baran var bizim, sonra Ahsen var. Kameraları çok iyi. Onlar çeker, facebook'a da koyarız hem, hem de paramız cebimize kalır.' önerisini sunduktan sonra gözyaşı tükürük karışık ağlaya ağlaya yüzüme çemkirmesinden anlamıştım. İşime gelmeyen şeyleri kabullenirim genelde, tartışmaya girmem. Bu konuda da sustum, onun istediği oldu. Fotoğrafçıda birbirimizden ultra-mega etkileniyormuş gibi pozlar verdik. Kah ben ona hayranca baktım o havaya bakarken, kah o bana hayranca baktı ben havaya bakarken. Sürekli birbirimizi iplemez pozlar vermemizi istiyordu fotoğrafçımız. Gelinlik ve damatlık giymiş iki insan evladı kimi nasıl kandırabilir ki o iplemiyorum tavırlarıyla, kimi neye inandırabilir ki? Fotoğrafçının 'Öpüşmeli de çekelim' teklifini o nazikçe, ben kabaca reddettik. Yarım saat sürer sandığım aktivite 1 saat sonunda hala devam etmekteydi. İçimden 'Kız çekinsin boy boy,isterse vesikalık bile çektirsin ama ben gidip az Emin'le muhabbet edeyim,akşamki Beşiktaş maçı hakkında fikir teatisinde bulunayım' düşüncesi geçiyordu. Yaklaşık 2 saat sonunda çekim bitti ve stüdyodan çıktık. Kartpostaldaki ünlüler gibi poz vermekten kaskatı olmuştum. Zor da , aptalca da olsa bitiyordu işte tüm sinir bozan aktiviteler. Gelini arabaya bindirdim, kapısını kapadım. Tam kendim de arabaya binecekken durdum, gerisin geri stüdyoya koştum. Kapıyı açtım, içeri girmeden kafamı uzatıp 'Birader! Şşşt! Hoop birader! Bizim fotoğraflardan bir tanesini bile vitrininde göremeyeyim kafana mermiler sıkarım inan!' dedim ve çıktım stüdyodan. Arabaya bindim ter içinde, ne olduğunu sordular. Yok bişey dedim, gizemli ayağı yaptım, çok havalı oldum.
( Bu yazı bu caps olmadan olmazdı, olamazdı)
Düğün salonuna geldik. Düğün başlayana kadar beklememiz için aptal, göt kadar bi odaya koydular bizi. O aptal odaya bizim sülaleden olsun, kızın sülalesinden olsun gerizekalı minik çocuklar gelip bize dokundular, kapıdan bakıp kaçtılar, kimisi geline çiçek verdi. Gelin de boyalı ağzıyla öptü onları. Sirk maymunu olmuştum 34 yaşımda. Sinirimden bi sigara yakmaya kalktım, nazo gelin adeta bir Tayyip gibi adeta bir Orhan Kural gibi ışık hızıyla atladı sigarama, ağzımdan alıp yere attı. 'Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var onun her nefesinde piç!' diye gelin tartaklamaya kalktım. Biri sırtımdan kollarımı kitledi, ağız tadıyla üzerine yürüyemedim gelinimin. Kitleyen Emin'miş. 'Yenge ben bunu bi tuvalete götüriym bi yüzünü yıkiym' dedi. Müsaade aldık kapıyı kapatıp çıktık odadan. Kapayalı daha 1-2 saniye olmuştu ki geri dönüp açtım, 'Özür dilerim la sinirliyim az' dedim gönlünü aldım.
DEVAM EDECEK...
(yazı yazılmakta iken çalan şarkı Alev Lenz'den Song for Sea )
bu hikayenin bi yerlerinde ben de olmalıyım. olmazsam küs.
YanıtlaSilsen küsme yeter ki, gerdeğe girmem senle if e çıkarız yazının sonunda olmadı ehheh
YanıtlaSil