14.08.2011
Gillette Sensor Ne Ben Söyleyeyim
Bir hafta öncesinden randevusunu vermiştim o günkü röportajın. Bir de şart koşmuştum: 'Erkeklerle konuşurken geriliyorum, lütfen röportajı yapacak arkadaşımız bayan olsun.' . Sağolsunlar kırmadılar, istekleriniz yerine getirilecek dediler. O bir hafta geçmek bilmedi. Annemleri tatile yolladım. Köyle bağlarını koparmış ebeveynler oldukları için 'Annemler köye gitti' karizmasını yaşayamadım ama olsun. Röportaj gününden 2 gün önce tıraşlarımı oldum. Bir gün kala tüm vücudu yıkadım, pudraladım kremledim. Röportaj günü de erken kalkıp beni daha karizmatik kılacak detayları sağa sola fırlattım. Sanki sürekli Edgar Allan Poe okuyomuşum da, sanki her gün Louis Armstrong dinlemezsem bir yanım eksik kalıyomuş da vs vs havaları verdim evin dört bi yanına. Dantelleri kaldırdım ve sonunda hazırdım.
Kapı çaldı, karizmatik kıyafetim ve görgüsüz gibi evin içinde taktığım güneş gözlüğümle kapıyı açtım. Gayet makul bir kadındı. Aslında baya hoştu. Her hoş olan kadına aşık olduğum gibi kendisini de pas geçmedim ve aşık oldum. Şimdi gönül ister ki ben o bayanı Rus edebiyatında olduğu gibi paragraf paragraf anlatmalara doyamaya doyamaya tasvir edeyim. Ama bu tasvirleri okuyup otuz bir çeken olur diye korktuğumdan şimdilik haberci arkadaşın gayet hoş, alımlı bir bayan olduğu bilgisini vermem yeterli diye düşünüyorum. Adı da Bilgeymiş. 'Ne Bilgeyts mi ahhahaha!' diye ayı gibi espri yaptım ona. Güldü, gülüştük.
İçeri geçtik, kendisini oturması için şık bi berjere yönlendirdim. O oturur oturmaz birşeyler içip içmeyeceğini sordum. 'Korkma hap atmam ahhahaha' diye zengin zengin, edebiyatçı edebiyatçı güldüm ortada aslında hiç olmayan espriye. Şarap istedi. Beklediğim cevap da buydu zaten. Tanrıların içkisi şarabı sunacağım kadehleri arıyordum yana yakıla ama sadece bir kadeh bulabilmiştim. O an hatırladım. 6'lı setin diğer kadehlerini üretim sancısı içindeyken artistliğine, adeta bir Soner Arıca klibindeymişimcesine kapıda duvarda fırlata fırlata kırmıştım. Ona kadehte, kendime ise dibi çok kalın su bardağında servis ettim şarapları. Bozuntuya vermemek için, anlam veremeyen gözlerle elimdeki dibi çok çok kalın su bardağına bakan Bilge'ye 'Bak! Al sana mizah ahhahahah!' diyip yine patlattım zengin kahkahasını.
Hey hat! Kitabım çıkalı röbdeşambırsız, fularsız günüm geçmez; ağzım, zengin kahkahasından eksik kalmaz olmuştu.Böyle yavaş yavaş Hıncal Uluç'a dönüşüyordum her geçen gün. Fular sıktı diyip, müsaadesini de alarak fuları çıkardım. Hem daha benim çene altım kırışmamış, sarkmamıştı ki. Neden takıyordum o boyun bağını bilmiyorum.
Adeta ateş almaya gelmiş gibi hal hatır faslını hızlıca geçip 'Röpörtajımıza başlayalım isterseniz.' dedi. 'Müzik olmadan şarap içilir mi, şarap içmeden sohbet edilir mi? Lütfen böyle bir eziyet yapmayalım bu iki güzel bedene.' dedim. Sanki 3 ay önce soda içip geğire geğire arkadaşlarla iddaa kuponu tartışması yapan ben değilmişim gibi. Müzik desen o da sikimde değildi. Yine de jazz içerikli plağı bulup gramofona yerleştirdim. Gramofona saygım vardı, ama jazz'dan cidden bi bok anlamıyordum. Sırf gramofon-jazz ikilisinin kadınlar tarafından aşırı sevildiğini bildiğimden eve gelen her kadına aynı tarifeyi uyguluyordum. Sevmediğim şarkıları dinleye dinleye geçiyordu ahir ömrüm. Gramofon saksofon sesi, zenci sesi falan vermeye başlamıştı. 'Şimdi oldu ahhaha' diye gülüp onun berjerine yakın bir koltuğa oturdum.
O 'kitap' dedikçe, ben 'seks' dedim. O 'Nobel' dedikçe, ben 'erotizm' dedim. O 'edebiyat' dedikçe, ben 'En az 3 çocuk' dedim. Psikolojideki terimleri bilmem. Bu uyguladığım zihin etkilemeye çalışma metodunun kesin özel bir adı vardır psikolojide. Bense bu yöntemi 'Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek' diye adlandırıyorum. Seks diye diye, benle sevişesinin gelmesi için uğraşıyordum.
O ilk kadehini, ben ilk bardağımı bitirdiğimizde ben olmuştum. Su bardağı fena çarpmıştı beni. Baya bi olmama rağmen o içtikçe 'Kadın kısmısından az mı içicem lan? Senin içtiğini kulağıma damlatırım.' iddialarıyla içmeye devam ettim. 2 saatlik röpörtaj boyunca içtik. Az önce de daha ilk bardakta olduğundan dert yandığım kafam 2 saatin sonunda nal gibi olmuştu. O iki saat boyu sürekli aklım fikrim sekste olduğundan, röpörtajın sonlarına doğru 'Nasıl seks başlar acaba?' düşüncesi aklımı ele geçirdi. Cnbc-e açmayı düşündüm. Ama sevdiğim bir programın denk gelmesi durumunda kitlenip kalabilirdim. Ek olarak, cnbc-e ye ulaşana kadar, negatif iq ile izlenebilen başka bir program görürüm takılırım endişesi ile bu fikrimden vazgeçtim.
Çok sarhoştum ve yavaş yavaş halvete olan alakam ayakta düzgün durabilmeye, kusmamaya çalışmaya dönüyordu. Sarhoş özgüveninin, sarhoş cesaretinin yerini de sarhoş naifliği ya da halk arasında bilinen ismiyle 'Öpüjeaaam!' almıştı.
Keşke Salinger gibi kaçsaydım muhabirinden de, okuyucusundan da.Şu düştüğüm hale düşmezdim kaçsaydım. Şöhretle gelen seks şansı gözümü kör etmiş, maymun olmuştum. Ben öleyim diye iç sesimle feryad figan kopardım. 27 yaşımı da geçmiştim, ölsem de sansasyon olmazdı ki. Kitap satışım patlar matlar belki ama parasını ben yiyemedikten sonra neyleyim patlamayı.
Ben bunları düşünedurayım karşı taraftan hiç ama hiç beklemediğim ataklar gelmeye başladı. Vay efendim 'Yalnız mı yaşıyorsunuz?', vay efendim 'Saat de geç oldu, taksi gece açacak çok yazar taksiyle eve gitmek.', vay efendim 'Ramazanda iftardan sonra sevişilebiliniyor muymuş, gusülü tazeleyip sahura kalksan olur muymuş?'. Son sorusunu Ramazan öncesinde gazete kuponu biriktirerek aldığım Elmalı'lı Hamdi Yazır kitabını açıp karıştırarak cevaplarım diye düşündüm. İçkili ağızla kutsal şeylere dokunursam ağzım götüme döner, sonra Türkiye'nin dört bir yanında yıllar yılı 8-12 yaş arası çocukların ağzında bi şehir efsanesi olarak hikayem döner dolaşır düşüncesiyse beni epey bi korkutuyordu. Birkaç dakikalığına lavaboya gitmek için izin istedim. Hemen orada kutsal şeyler meyler çarpılmayalım lan düşüncesiyle abdest aldım, dişleri fırçalayıp şarabı en azından ağız içimden silip attım. Odaya dönüp kütüphaneden kitabı bulup çıkardım. Aradım, taradım ama sorunun cevabını bulamadım. Ben de kendime yontup, 'Yok balım hiç bişey olmuyormuş. İyi yıkanman gerekiyomuş sadece, bilhassa kulak arkası ve apış arası.' dedim. Cümlemi bitirmemle ağzımı örten bıyıklarımı yukarı itip dudaklarıma yapışması bir oldu. Sevdi, sevdim, seviştik.
Seviştiğim kadınla uyanmaktan, kahvaltı yapmaktan, oturup Sünger Bob izlemekten umumiyetle tiksinirim. Bu yüzden kaçacak yer arıyordum. Sahur saatine geliyordu vakit ve henüz uyanmadığını sanıyordum, ama ben skinny model pantolonumu giyerken baya bi debelenip baya bi ses çıkarmış olacağım ki uyandı. 'Artık herşey daha farklı olacak değil mi?' diye sordu. Piii! Öptüğüm iki dudağın değişik şekiller alarak harflerini oluşturduğu şu cümle de nasıl tiksinç bi cümledir. Suratım ekşi bi hal almıştı. O ekşi halle 'Tağbi canığğm!' dedim. Eğilip çıplak göbeğine Bruppppssss diye osuruk sesli şirinlik yaptım. Sonra da tüm samimiyetimle röpörtaj kasedini rica ettim. Nal gibi kafalarla yapılmış bu röpörtajın ikimizin kariyerini de sikip atacağına inandığımı; haftaya kadir gecesi sebebiyle oruç tutacağımız gün, oruç ağızla yapacağımız röpörtajın daha harikuleyt sonuçlar vereceğini belirttim. İkna olmadı. Göbeğine bi Bruuuuppppps daha yaptım, ikna oldum diye bağırıp kasedi verene kadar da kesmedim. İkna oldu. Kasedi alıp kırdım, çöpe attım. 'Şömineye atsaydın ya, daha havalı olmaz mıydı aşkım?' diye sordu. Aşkım lafına ayrı bi taktım aslında ama üzerinde durmamaya çalışıp 'Yok canım, o şömine değil. Alttaki odunlar plastikten hep bak. Dikkatli bak ama! O alev sandığın şey de alev rengi peçetemsi bişey, öyle fili fili sallanıyo alev efekti katıyor. Ey benim Kerizullahım, nasıl da yedin ahahhahaa!' diye itin götüne sokarcasına güldüm. Ellerimle dizlerime şaap diye çaaat diye vura vura çok güldüm. Alınıp da trip yapmadı, alınıp da evi terk etmedi. Baktım o gitmiyor, ben pantolonu biraz daha zorlayıp giydim. Üstüme de bi tişört geçirip hazırlandım. 'Nereye gidiyorsun?' diye sorum sorum sordu. Bir ramazan davulcusunun hayatıyla ilgili bir romana başladığımı, ramazan davulcularıyla beraber gezip onların iç dünyalarını çözmeye çalıştığımı söyledim. 'Haydi ben geç kaldım, çıkıyorum. Sen de beni bekleme, kahvaltını yap git sabah. Zira ben çok geç geliyorum. Önce davulcu arkadaşlarla davul çalıyoruz, sonra sabahleyin hep beraber Akasya Durağı ve Cennet Mahallesi izliyoruz. Öğleden sonra da bi tur Doktorlar izleyip akşam haberlerine kadar uyuyoruz canısı.' dedim. Bu sefer ikna olmadı. Öyle göbek osurtmayla falan da ikna olacağa benzemiyordu. Zor kullanmak zorunda kalmıştım. Kolunu burdum, el ense çektim. Atalarımız gibi bu olayı güleşle halletmek en makuluydu. Çok uzun sürmedi güzel kızı tuş etmem. Sersemlemişti. Pijamasının altını dizlerine kadar indirdim ve ayağa kalkıp hızlıca kaçtım. Biliyordum ki dizlerde toplanmış bir pijamayla değil ardım sıra koşmak, yürümek, ayağa kalkmak bile zor işti. Dışarıdayken klimama 'Soğut - Aramızı' yazıp yolladım.
Ben sorumluluk sahibi olmaktan hep kaçtım. Ben kaçanlardan çok korktuğum için artık 'kaçan'dım.
(Tek tek fotoğrafları şaapmak istiyorum, açıklamak. İlki Blog hediyelerinden en güzeli, en anlamlısı. İkincisi röpörtaj sırasındaki üst baş tasviri, üçüncüsü öyle Demirbey için iki hatta belki de üç anlamlı şeyi içeren bir fotoğraf(Bıyık, Beşiktaşk ve İ. Üzülmez), son fotoğrafsa giymelere doyamadığım ve aynı anda kıyamadığım montun siftahından bir görüntü.)
(Hepinizi seviyorum canısılar. Umarım baya gülersiniz)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
öyle okumaya doyamadım ki ilk başta gözüme çooook fazla uzun gibi gözüken bu yazı bi çırpıda bitiverdi hiç bitmesini istemezken..blog.unun 4. yaşını kutluyorum saygılar sevgiler sunuyorum sana. iyiki varsın yazılarınla, bıyığınla :)
YanıtlaSiltamam söylemezsen söyleme bn anladım zaten o meçhul o kendini biliyor.u :) tebrik ettimm yazı cok iyi.4.yılı da ayriyetten tebrik ettim.çok yaşa!
YanıtlaSilyine adsız :) adsız kendine bi nick bul ayırayım seni herkeşten, amelie gibi. çok teşekkür ederim yorumlar için efem. güldüyseniz ne mutlu.
YanıtlaSilher ortama bir Demirbey lazım olmaya devam ediyor anlaşılan ;-)
YanıtlaSilKutlarım dude ;-)
e ortamda sen olmasa o olmasa ben tek olsam neye yarar canısı. iyi ki varsın ki komiklikler şakalar boşa gitmiyor. çok teşekkür ederim kutlaman için (:
YanıtlaSilÇOK SEVDİM ÇOK BEĞENDİM... AHAAHAAAH
YanıtlaSilBen de seni çok özledim be ex-kardelen. Geliyorum bayram biter bitmez :/ iş güç ayarlama
YanıtlaSilhiç bişey eksik değil gayet güzel:) tebrikler, 4.yılınız kutlu olsun:)
YanıtlaSilo anahtarlık çok iğrençmiş. yazı çok komikli ama hep erdal bakkal gibi sırıttım. çok kutlu olsun bu blog kocaman olsun has ağaçtan yapılma kağıt olsun parmağımızı yalayıp çevirelim o sayfaları kıp kıp kıp;)
YanıtlaSilteşekkür ederim gloria (:
YanıtlaSilve şey! o anahtarlığı alan akıl sağlığı yerinde olmayan meczup bi okuyucuydu, kıramazdım işte. kıp kıplı temennin için yolculuğum var zaten istanbula göz kırpan sımayliiii
demir beyyyyyyy demir beeeyyy yaz yaz daha çok yaz.uzun uzun yaz çok yaz yaz da eheheh keh keh meh meh diye okuyup salak salak gülelim. selam ve hörmetlerimi sunar gözlerinden öperim
YanıtlaSil