.................................................................................................................................
2 saat öncesi...
'Of ya kardeşim de gelmek istiyor.' dedi. 'Buyursun gelsin' dedi tüm grup. 'Ama kimseyi tanımıyor yahu. Ne yapacak gelip de. Sıkılacak, benim de canımı sıkacak.' dedi. Grup ısrar etti, kaynaşırız, aramıza alırız biz onu dedi, allem etti kullem etti kardeşin tarafında saf tuttu adeta. Safın en önünde de bayrağı ben sallıyordum. Sanki tohumuna para saymışım gibi neredeyse 'Ben gideyim kardeşin gelsin' diyecek raddede ısrar ediyordum. Kafenin ortasında serili olan pis halıya atlayıp; yerde isyanlı, burundan akan sümüklü ağlamalara girecek kadar çok direttim kardeşinin gelmesi için. Sağolsun beni kırmadı. Ya da komple grubun ısrarlarını kıramadı ama ben üzerime alındım.
Aradan yarım saat geçti geçmedi, kardeşi geldi. Demin telefonda ablasını tehdit eden bu yumurcak şimdi nasıl da utangaç haller içindeydi. Kimsenin yüzüne bakmadan tokalaştı. Benle de tokalaştı. O elini çekmeye çalışırken ben onu kendime doğru çekip başını göğsüme yasladım. Sonra ensesinden çekiştire çekiştire 'Aslan bu aslan' diye övdüm onu. Kesmedi 'Koç! Koç!' diye sırtına vurdum. Boşta bir sandalye bulup yanıma çektim ve kardeşinin yanıma oturmasını sağladım.
Ablası aylar sonra ilk defa ilgi alanımın dışına çıkmıştı. Şu anda sadece kardeş Kerem'e odaklıydım. Kerem'e masanın tee diğer ucundan hal hatır soranları kovalamaya çalışıyordum. Kerem benimdi. Kerem benim amacım değildi belki ama en güzelinden aracımdı.
Ablasına, yani hedefteki yarime, çocuklarımın müstakbel anasına yazma potansiyeli olan adamları gösterdim sırayla. Demin telefonda konuşurken ablasına gider üstüne gider yapan Kerem adeta sinirden nasibini almamış gibi davranıyordu. Kimi gösterip "Bu hoşlanıyor ablandan galiba" desem 'Hayırlısıysa olsun abi' diyordu. Sonra ver ediyordum kötüyü, ver ediyordum çekiştirmeyi. Bu iki üç kızla idare ediyor, bu sadece seks yapabileceği kız arıyor, bu para yiyor diye tek tek adam kötülüyordum. Altın günü kadrosuna alınsam ilk haftadan takımın yıldızı olurdum. Masada kötüleyecek adam kalmayınca kızlara yöneldim. Yare açıldığım zaman kızcağızın aklına girip 'Demirbey mi? Ya bırak, napıcaksın o Allah'ın bıyıklısını. O tipiyle nasıl sokacaksın onu gittiğin ortamlara. At suratlı. Anlaşamazsınız onunla. Balık burcuyla senin burç olmaz. vs' demesi muhtemel çençöneleri kötülemeye başladım bu sefer. Kaşarlıkları mı kalmadı, haroinmanlıkları mı kalmadı, bel soğuklukları mı kalmadı. Aklıma gelen ilk şeylerle kötülüyordum her birini. Baktım sonra masada kötülemediğim bi ablası bi Kerem bi kendim kalmıştı. Kerem benim genel olarak bir kötüleyici olduğumu düşünmesin; iyiye iyi, göte göt diyen bir yapımın olduğunu düşünsün diye biraz da Ewan McGregor'u iyiledim, biraz George Lucas'ı iyiledim. Roberto Hilbert ve Fabian Ernst'in birer Alman panzeri olduklarından ve aldıkları her kuruşun helal olduğundan bahsettim. Bu adamlar gelse kızımı istese düşünmeden veririm diye de övgülerimin altını doldurdum. Sonra da ablasının ve kendisinin ne kadar pırlanta insanlar olduğunu dile getirdim.
Roberto Adamsın Hilbert |
Kerem'i esir alışımın birinci saati dolmak üzereydi. Bu bir saat içinde kötülemeler ve iyilemelerde bulunmuştum. Masadan Kerem'le iletişim kurma amaçlı laf atmalar geliyordu. Hepsini bir bir savuşturuyordum. Adeta counter strike'da counter timindeki zırhlı elemandım. Zırhımın içine Kerem'i de almış bırak kurşunu ufak bir harfin bile zırhımızdan içeri işlemesine izin vermiyordum.
Ben ikinci saatin ortalarına doğru içki limitimi aştığımı düşünüyorum. Öyle hatırlıyorum. İkinci saatle beraber başladığımız genel kültür konulu sohbetimizi artık asıl amacım olan ablasına getirmeye başlamıştım. Kadın erkek ilişkisi temalı kitap mı anlatıyor Kerem, hop soruyorum 'Ablanın konuştuğu biri var mı?'. Kadınların ilgi alanlarını mı anlatıyor Kerem, hop soruyorum 'Ablan nelerden hoşlanıyor mesela?'. Tabi ben içip içip sapıttıkça ortada herhangi bir konu olmasına gerek duymadan ablasının evde benden bahsedip bahsetmediğine, ablasının yeni bir ilişkiye açık olup olmadığına, ablasının benle bir ilişkiye açık olup olmadığına dair sorular yöneltmeye başladım küçük enişteye. 'Evlencen mi ablamla sen?' dedi. Sorusuna soruyla karşılık verdim: 'İster miydin?'
Bilmem dercesine omuzlarını silkip dudağını büktü. 'Ben karışmam.' diye de ekledi. 'Nasıl karışmazsın kayınço? Ablan yerkürenin gelmiş geçmiş en tutkulu aşkını da yaşasa karışacaksın.' dedim 'Sen kayınbiradersin. Olmaz dediğin iş olmaz. Olamaz!' diye de ekledim. Alkolün etkisiyle beraber 'Hayatı çok bilen adam' olmuştum. 'Her konuda bi bildiği olan ve ders veren, nasihat veren adam' olmuştum. Ortamın maymunu olan adam olmaktansa bunlar tercihimdi tabi ama bunların da ilerleyen zamanda ortamın maymunluğunu getireceğini o dakikalarda henüz bilmiyordum.
Hem kaçır hem kendine aşık et. Oooh iyi iş valla.. |
'Sen içince de sapıtıyormuşsun lan!' dedi. 'Madem koskoca kayınçoyum, sen ablamı istediğinde işine taş koyardım.' dedi, güldü. Ben ortamdaki müziğin gürültüsünden ne dediğini tam anlayamadım. Onun güldüğünü görünce kayınçom bozulmasın diye ben de güldüm. Dizlerime falan vura vura güldüm. 'Alem adamsın Keremçooo!' diye de samimi hitap kullandım. 'Ben ciddiydim!' dedi. Bu sefer dediğini duymuştum. 'Nasıl ciddisin, neyi ciddisin?' diye sordum. Paragraf başındaki cümleleri kurdu bir kez daha. 'Ama nasıl olur? Ben özümde iyiyim. Az yakışıklıyım belki ama Kelime Oyunu'nda falan baya iyiyim. Katılmayı da düşünüyorum. Kültürlüyüm yani. Ablanı da baya seviyorum. Bakarım bir sürü ona. Niye öyle diyorsun?' diye soru yönelttim kayınço adayıma. 10 dakika öncesinde kayınçom olan adamın kayınço adayıma gerilemesine baya içerledim. Ama haklı ama haksız nedenlerini, gerekçelerini saydı. Ben bir kısmını yine duyamadım. O sinirle söylüyor diye ben de sinirle baktım. Saymaları bitince 'Kaçırırım o zaman hacı kusura bakma. Bu topraklar böyle sevda görmedi. Kaçırırım, ilişirim bacına sıkıyorsa vermeyin.' dedim. Avrupai bir aile olduklarından, bir ilişmeyle ablasının geleceğini bana bağlamayacaklarından, bir kadını tecavüzcüsüyle evlendirmenin yanlışlığından bahsetti. Çok hak verdim ama kaçırmada da ısrarlıydım. Tutunabileceğim tek dal da Stockholm Sendromu'ydu artık. Kafa güzelliğinin de tesiriyle 'Siktir git, elinden geleni de ardına koyma' dedim ama bu cümlemi de iki elle ittirmeyle destekleyince hoş olmayan dakikaları başlatmış oldum. Kerem sinirlendi. Çok sinirlendi. O elimi indirmemi istedi. Benden yaşça küçük adamın kavga başlatıcı cümlelerine kayıtsız kalamayınca itişmelere başladık. Sonrası malum. Kavga başladı. Ben 'Boş adam değilim' dercesine yerden süpürme hareketine girdim, savunma hareketleri falan yaptım. Bilirsiniz işte Street Fighter'da gördüğümüz defans hamleleri ve ufak tefek combo girişimlerim oldu. Ha işe yaradılar mı? Yazının sonunu biliyorsunuz. Hikayenin sonu? Bilmiyorum, bilmiyoruz...
Edit: Yazıya ait soundtrack de yazıdan daha durgun, mıymıy birşey olmasın istedim ve Black Keys'ten Howlin' for You'da karar kıldım.
sonunuz hayrolsun ne diyelim :)
YanıtlaSiliyiyi dileyen ağzınız bal yesin, üşenmeyip okuyan gözleriniz nur olsun teşekkür ederim (:
YanıtlaSil