14.09.2009

"Birgün herkes 15 dakikalığına Yıldırım Demirören olacak"


---En başından büyük üstad Umut Sarıkaya’dan bir özrü borç bilirim. Zira kendisinin Uykusuz’un 2. yaş dergisinde yazmış olduğu ‘Bilinç’ başlıklı yazının fikrini çalmış bulunmaktayım. Tek fark: bir sabah o Kıvanç Tatlıtuğ’a dönüşürken ben Yıldırım Demirören’e dönüşmüştüm.---

 

           Sabah gözümü açtığımda alıştığımdan çok daha büyük bir yatakta uyandım. Odaya doğru yaklaşan ‘Baba, baba!’ sesleri vardı. Sesler iyice yaklaştı ve kapı açılarak içeri 3 adet çocuk girdi. Bunlar televizyondan tanıdık olduğum Yıldırım Demirören’ in çocuklarıydı. Yatakta yatarken bana sarıldılar. Ben yadırgamıştım bu durumu fakat onlar yadırgamıyorlardı. Çocukların ardı sıra odaya giren Yıldo’ nun karısı Revna’ ya bakarak ‘İsimleri neydi bunların ya?’ diye sordum. Güldüler. Şaka yapıyorum sandılar fakat kendilerini tanıtmaktan da geri kalmadılar. ‘Ben Erdoğan’ dedi oğlan gülerek, ergen sesiyle. Kız ise Yelda imiş. En ufakları sorumu yanıtlamadı. Annesine baktım soran gözlerle. ‘Bu da Cemal’ dedi neşeli neşeli. Cemal diye çocuk mu olur lan diye düşündüm. Çocuklar harçlık istiyorlarmış okula gitmeden. ‘Bende para ne gezer oğlum, daha ayın yedisine çok var’ dediysem de dinletemedim. Yatağın hemen başındaki komidine uzanıp üstünde duran cüzdanı aldım. Cüzdanı açtım içinde çil çil para yatıyordu kuzu gibi. ‘Ananskiii’ diye gürledim. Çocuklara üzerinde Yunus Emre resmi bulunan 200lüklerden attım, sevinip gittiler. Ben de koşa koşa banyoya gittim. Ayna karşısında kendimi inceledim. Yıldırım Demirören olmuştum. Aynadaki aksime bakadururken aksim bir anda konuşmaya başladı. ‘24 satliğine o çok istediğin şey oldu. Yıldırım Demirören’le vücutlarınız değişti. Ama sadece 24 saatliğine!’ dedi ve sustu.

              Banyoda hemen cep telefonuna sarıldım. Kadim dostum Emin’i arayarak Yıldırım Demirören’e dönüştüğümü anlattım. İnanmadı. Derhal bizim eve gitmesini, evde Demirbey sıfatıyla gezinen Yıldo’ ya göz kulak olmasını salık verdim. Bi siktirip gitmemi söyledi. İnanması için bilgisayarı açmasını, msn e girmesini söyledim. Öyle yaptı.Telefonun 3G özelliğini kullanarak girdiğim msn de Emin’e webcam açıp karşısında sadece bana özgü olan dans figürlerini sergiledim Yıldo vücuduyla. İnandı sonunda. ‘Gel benim kızı al lan istersen, nicedir gözün vardı it!Bak fırsat bu fırsat ekekkke’ dedim. Güldü, gülüştük. ‘Demir!’ dedi,’He canım’ dedim. ‘Kız işinden daha mühim konular var aslında, şu anda hazır Yıldo olmuşken onları halledelim mi lan ?’ dedi. Daha açık konuşmasını istedim.

              Emin- Paşam hani sen hep derdin ya,8 milyon yurom olsam şunu yapardım diye, neyi yapardın?

              Demirbey- Bobo’yu Beşiktaş’tan alır eve koyardım, böylece ileri bölgeye daha ruhlu bir forvet alabilirdik be Emin’im.

              Emin- Peki eline 61 milyon lira geçseydi ne yapmak isterdin? Hatırlıyor musun?

              Demirbey- Hatırlamam mı eminim. Tüpçü’nün eline sayardım kulübe vermiş olduğu borç miktarı olan 60 milyon lirayı sonra da bi siktirip gitmesini rica ederdim. Kalan 1 milyon lirayı da cebine harçlık diye koyar bir daha semte uğramamasını salık verirdim.

              Emin- Oğlum o zaman hazır holdingler senin eline, gerçek Yıldo benim elime bakıyorken git bul, denkleştir o parayı, kurtaralım Beşiktaşkımızı bu Frankeştaynın elinden.

              Demirbey- Emin’im o canavarın adı Frankeştayn değil, onu yapan doktorun adı Frankeştayn.

              Emin- Ne sikimse işte. Sen dediğimi anladın. Bul o parayı da kurtaralım Beşiktaşı.

 

              Emin’e elimden geleni yapacağımdan şüphe duymamasını söyleyerek kapadım telefonu. Banyodan çıkar çıkmaz Revna Hanım beni kahvaltıya çağırdı. İştirak ettim. Şahane kahvaltı vardı, fakat evde alıştığım üzere yemek yerken bir yandan da televizyon izlemeliydim. Hizmetçiye Nikolodiyını açmasını söyledim. Bir yandan sünger bob izledim bir yandan öküz gibi abandım kahvaltılığa. Sonradan Rus asıllı olduğunu öğrendiğim hizmetçimize de her fırsatta ince, gizli gülüşler atıp göz kırpıyor, yerimi yapıyordum. Ben böyle başka aşklara yelken açmaya tam heves etmişken aklıma asıl kız arkadaşım geldi. Şimdi o garip ben diye Yıldo’nun boynuna atlayacak, öpecekti. Kızın numarası ezberimde olmadığından hafızamdaki tek numara olan Emin’imi aradım yine. ‘ Emincim, unutmadan söyleyeyim benim kızı benim vücuttan uzak tut abi. Yıldo bir şey yapmasın kızcağıza’ dedim ve ‘Oğlum! Bak lan bu hat Türksel masaya koyuyorum şimdi, sen de kapama da kontör kazan.’ Diye ekledikten sonra telefonu masaya nazikçe bıraktım. Revna Hanım’ın garipseyen bakışlarına ‘Sevap yavrum sevap’ diye cevap verdim ve masadan kalkarak holdinge doğru, içinde bulunduğum vücudun babasına doğru yola çıktım.

             Holdinge girer girmez şahane bir tüpgaz kokusu karşıladı beni. Annemin en sevdiği koku diye hüzünlendim. Sonra zaman hüzünlenme zamanı değil zira vaktim kısıtlı düşüncesiyle Erdoğan Demirören’in odasına çıktım. Tıpkı sabah küçük Erdoğan’ın benden istediği gibi harçlık istedim ondan. Ne kadar diye sordu. 61 milyon lira dedim. Bu kadar büyük meblağı duyunca işkillendi tabi, o kadar parayla ne yapacağımı sordu. ‘Babacım Messi aradı sabah beni, “Başkanım beni al” diyor, “Sen 61 milyon lirayı ver üstünü cebimden tamamlıycam ben” diyor. Hadi be babam, canım babam ,aslan babam, kaplan babam, puma babam’ diyerek altından girdim üstünden çıktım aldım 61 milyon lirayı. Sevinçli haberi hemen Emin’e ilettim. Sevindi gariban. Telefonu kapatmadan Yıldo’nun ne yaptığını sordum. Football Manager a sarmış benim bilgisayarımda. Oynamakta olduğum oyunun anasını sikmiş, 5 yıl sonunda kulüpler sıralamasında birinciliğe oturttuğum takımımı yerle yeksan etmiş 15 olan loyalty değerimi 2 ye düşürmüş, yetmez gibi bir de save dosyasının üzerine save etmiş sikip attığı takımımı. Gitmiş canım kariyerim. Fiziksel darbede bulunmamasını, zira o vücudun yaklaşık 12 saat sonra yeniden bana ait olacağını lakin istediği kadar ağır konuşabileceğini söyledim Emin’e. O da öyle yapmış zaten. Sinirli sinirli kapadım telefonu.

              Yemeği şirkette yiyeyim de cebimden para çıkmasın düşüncesiyle gittim işçilerle tabildot yedim. Şirketin başının kendileriyle yemek yemesine pek bi sevindi işçiler. İçlerinden birkaçıyla sohbet ettim. Cebinde sigara paketi gördüklerimin sigaralarını aldım ve ‘Artık bunu içmek yok’ dedim başbakansal bir tavırla.

              Yemek sonrasında 10 saatim kalmıştı eski vücuduma dönmeme. Kulüpten istifa etmeli, borcum olanı kasaya koymalı, yeni bir başkan bulmalıydım.

             Süpersonik arabamla hızla kulüp binasına gittim. Noterlerle, muhasebecimle görüşüp almış olduğum borcu yerine koydum ve gerekli işlemleri yaptım. Artık Yıldo kulüpte parası olduğunu iddia edemeyecekti. Kulübe en iyi başkan olacağını düşündüğüm Pascal Nouma’yı aradım. Açmadı. Sonra iyi ki açmamış diye düşündüm zaten, benim nasıl kulüp başkanlığında gözüm yoksa onun da olmazdı, taraftardık biz, aşıklardık biz. Yerimiz şeref değil kapalı tribün olmalıydı. Arkadaş ortamlarında sürekli gelsin Beşiktaş’a başkan olsun diye düşündüğümüz Tuncay Özilhan’da karar kıldım sonra. Kendisini arayıp kulübün borçsuz olduğunu gelip derhal elimden almasını yoksa yarından itibaren canım kulübü daha bi sikip atacağımı söyledim. ‘Daha beter ne yapacaksın kulübe ulan! Ver başkanlığı, alıyorum lan.’ Diyip ağlamaya başladı. ‘Almazsan adam değilsin zaten Tuncaaaay! Yalnız çabuk gel, yarım saat içinde kulüp binasında ol.’ Dedim ve bu işi de böylece halletmiş oldum. O gelmeden kulüpten istifa etmeliydim fakat başkan olarak son icraatımı da yapmak istiyordum. Hemen cepten Beko’yu aradım. Gelin Kolaturkayı siktir edelim, formamızın önüne sizin adınızı alalım. Ne para önerirseniz kabulüm, yalnız 15 dk içinde elinde sözleşmeyle bi yetkili yollayın. Çabuuuuk!’ dedim ve kapadım.

 

           Yarım saat içinde tüm bu hayallerimi gerçekleştirmiş, kulübü Tuncay’ a emanet etmiş, mutlu ve gururluydum. Ellerimi açıp ‘Ya Rabbi, daha fazla tutma beni bu bedende, yol ver gitsin bu ruhum asıl vücuduma’ diye yaradana yalvardım. Ben daha ellerimi kapamamışken, göz açıp kapayıncaya dek geçen zamanda eski vücuduma döndüm.Ben sevinçten dört köşeydim fakat Yıldo dönünce cebine bıraktığım 1 milyon liradan başka bir şeye sevinemeyecekti.

 

 Bundan mutlu son şamda kayısı…

 

Tüh vre!Ulan ben hizmetçiyle cima eylemeyi unuttum ya

2.09.2009

Bu da kardeş blog.Kaynaşın!

http://senianlamayicokistiyorum.blogspot.com/

Kısmetse bu akşamdan itibaren ilk yazının okunabileceği yeni blogumuz.Kafalardaki soru işaretlerini yazıyoruz.Cevap vermiyoruz.Cevabı o soru işareti oluşturan kişilerden bekliyoruz...

Okuyun okutun,tıpkı bu adres gibi ey müridlerim.Öpenze...