27.05.2012

Nazlı Yare Dil Uzatmalar

Nazlı yare 140 karakter içinde son dönemlerdeki dil uzatışlarım son buldu. Tüm o dil uzatmaları da bir blog postu altında toplamaya karar vermiştim. Teori oydu, pratik bu. Birbiriyle örtüşüyor. İlk defa blog'umda bir yazıyı gözyaşları eşliğinde bitireceksiniz. O derece duygusal. "Yeh yeh çok komik abi yea" diye tepki veren oluyor, onlar aşktan, sevdadan ne anlar. Buyrun efenim yazılanlara geçin.. 


  • Minimalizme saygı duyarken ukuleleden nefret etmemi yadırgama, kızma bana can suyum, kan portakalım.
  • Babamdan gizli arabayı sattım senin de beni sevebilme ihtimaline bastım türkü bakışlım. Kazanırsam bi takım elbise alırım sana sözüm söz.
  • Gül dökme koşu yollarıma, asist yap insafsız yar.
  • Nazlı yari planking yaparken görende acımam, acıyamam ıslak Sabo terlikle sırtını çok pis döverim..
  • Bazen sana yazılar yazmama yardımı olsun diye içmeye başlıyorum. Sonra fazla kaçırıp kendimi Obama'ya şarkı yazarken buluyorum ahşap kokulum
  • Sırf güneşe dönmesiyle meşhur bitkiye ayçiçeği diye isim koyuyoruz ya maralım, bunadır isyanım, hor görme gönlü çillim.
  • Facebook'undan 'Je Veux' şarkısını paylaşan, sevgili nazlı yarim koskoca Natalie Portman bile olsa  anda noktalarım ilişkiyi. Kork benden yar
  • Ben güzele 'güzel' demem, ağzım doluysa. Çok kaba bi hareket sonuçta, yediğin şey püskürebilir vs. Yani üzerine alınma çiçek yar
  • Elinden alışveriş listesi çıksa. Sayfalarca... Okuyasım geliyor işte. Sen yaz hep.
  • İnan sana değil asabiyetim; tatlı çatalıyla pilava abananda sinir küpü oldum çiçeğim, 4-5 pirinç giriyor ağzıma her çatalda.  
  • Ayva tüyüne istenmeyen tüy muamelesi yaptığını gördükçe isilik çıkarıyorum nazlı yar!! Ayva tüy istenmeyen değil; istenen, arzulanan tüydür.
  • Sırf seni lüks restoranlarda besleyeyim, sırf hediyelere boğayım, sırf eksikli kalma diye Çocuklar Duymasın'da bile oynarım mühür gözlüm.
  • Senden gelen mailleri 'Okunmuş' olarak işaretliyorum ey beybi! Hacılardan hocalardan bir merhamet bekler...
  • Aşkımı dizelere dökeyim diye oturdum kağıdın başına ama Resul Balay'a akrostiş yazdım. Zor dönemlerden geçiyorum ey ayva tüylüm
  • Beni bi tek sen anladın sen de ... Neyse geyiğe girmeyelim, oturabilirsin, 100 aldın, tebrikler canısım
  • Sen olmasan salt Beşiktaş'a baya sevinip uyurdum. Sayende mutluluktan kusuyorum turunç özlüm, renksiz gözlüm
  • Ne zaman içim coşsa, nazli yare şarkı yapmaya kalkışıyorum ama 'Ray manifalitiko' türevi eserler veriyorum. Utangacım beybim
  • Ahhahaha yehhehehe. ( yok ya sadece senden haber beklerken canım sıkılmasın diye kendi kendime espri yapıp gülüşüyorum)
  • Burnundaki yıldızlardan düştüm. Ferdi Tayfur şarkısı gibiyim, dokunsan yere kapaklanirim. (-Arkadaşım adama su getirsenizye)
  • Giydikçe açılırım umuduyla süveterinden atletine içliğinden eldivenine giyinip vardım nazlı yar yanına. İşe yaramadı diloy loy
  • Konuştuğun biri var mı? Eğer yoksa blogda yazıp çizdiğim kızı sen yapicam da
  • Yar pembe mezarlık olmak istese en temizinden aklımı çıldırırdım.
  • Güldüremedim yar yüzünü. Hoş, ben bu havada 1001 Temel fıkrası anlatsam da gulemez ki insan zaten..
  • Sözün kulağıma çalanda; en güzel kulak benim kulağım, en güzel östaki borusu benim borum diyorum
  • İmkanım olsa o güpgüzel kulağına eğilip 'ilk ve orta dereceli okulların sömestr tatiline girmesi sikimde bile değil beybim' derdim
  • Sana Gollum diyemem, yüzük derdin çok olur.
  • Sırf kar yağıyor diye, bu hava muhalefetinde illa şarap içmemi bekleme. Ayı gibi bira içiyorum bebek, işine gelirse bebek
  • Seni görünce heyecanlanmamin da etkisi var tabi ama asıl, yolda, gelirken asimetrik ying-yang gördüm. Daha ziyade ondan bu titreyisim
  • Sana derin duygular besleyene kadar kedi beslerim, köpek kuş falan beslerim bu karda kışta. Sevabı çok beybim
  • Sen nasılsın?
  • Adına akrostiş şiirler yazarak Nobel Edebiyat Ödülü alamayacagimi biliyorum, ondan yazmıyorum benim çeşminaaaazlım
  • Hem zaten şiir dediğin, düz yazının virgülden sonraki kısmının bi alt satıra alınmış hali değil mi kaytan bıyıksızım?
  • Kaç zamandır kekelemiyordum.
  • 'Ben sana mecburum...' diye kalkıp yüzüne söylemez; yabani gibi, at gibi içime içime söylersem tabi '...bilemezsin!'
  • Göbeğinin kıllarını almasan bile tiksinmem senden tiksinemem oy
  • Doğum günüm bana geldiğin gündü tezinden yola çıkarak henuz ana rahminde olduğumu söyleyebilirim. Gelsen ya?
  • Nusret'imle 19 dakika telefonda konuştuk. Beni bilen bilir, 15 dakika sustum. İşte kalan 4 dakikada da seni anlattım. Kulağını, omzunu falan
  • Seni yanımda düşününce, Barcelona'ya top yüzü göstermeyiz selvi boylumla diyorum. O kadar buyuyoruz gözümde
  • Sevgi eylem gerektiriyorsa her eylemde en önde slogan atar, eylem sonunda çekilen halayın başı olurum
 
O gözyaşları da kandan olsaydı süfer olurdu da kısfmet işte. Bunu bulabildik. Bu da iyi..

  • Sana olan hissiyatımı arabesk bir parça yerine bir trash metal eseriyle anlatmaya çalıştığımdan anlamıyor olabilirsin. Bir ara cümle kurarım
  • Gönlüm değil bildigin ben ataşlara yandım gidiyorum türkü bakışlım. Sen devir götünü yat anca. Bi çorba, bi hap... Yok!
  • Sarışın seviyorsundur belki diye, senin uğruna verdim saça oksijeni, verdim bıyığa oksijeni. Gestapolar askere alacak maralım, korkuyorum.
  • Aklım sendeyken aklının başkasında oluşu, aklımı başkasına yönlendirmez. Yönlenirse üzülürüm, üzüldüğüm olur.
  • Tam 'Hava çokzell' diyordumki öyle havaya suya güzel dersem seni hangi sıfatla betimlerim bundan sonra dedim, vazgeçtim.
  • Tutup elinden seni gezdirecegime baba gezdiriyorum, anne gezdiriyorum istanbulun romantik diyarlarinda a guzel yuzlum, acik sozlum
  • 'Beni sevmezsen bileklerimi keserim' dedim, tınmadı. 'Bileklerini keserim' dedim. Korkup ağlamaya başladı. İyelik önemli şey
  • Lacoste'un yeni sezon için çıkardığı topuklu ayakkabılardan birini alir da giyersen bana yar olmadığın için duyduğum acıyı ikiye katlarsın
  • Sana ulaşamamanın üzerimde yarattığı stresi Türkiye gazetesi stres bileziğiyle kovuştururum sandım oy, kovuşturamadım vay
  • Benim için kuş üzümü neyse, aşık olduğum kadın için ben de o'yum. Güzel, yararlı, tatlı da olsa o üzüm yemekten ayrılır. Kuş üzü müyüm?
  • Sen en güzel şarkıların en güzel nakaratı oladur, ben şarkı sonunda Kıraç'ın seslendirdiği şiir gibiyim. Tadım, tuzum yok. Etimek gibiyim. 
  • Kız olsam da yine senin peşine düşerdim üşüyen ceylanım. Zira kız olsam lezbiyenin en önde bayrak sallayanı olurdum.
  • Akasya Durağı'nın yeniden başlamasına en az benim kadar sevindiğini, hatta gaza gelip halaya gireyazdığını hissedebiliyorum
  • Sen bi tatlı olsan macaron olacağını dile getirirken, ben 'Etimek tatlısı'yım. Galiba ondan aynı pastaneye gidemiyoruz bi türlü..
  • Ah müjgan ah! Sevebilirsin aslında, hem de zorlanmadan. Piraye'm de olursun
  • Birazdan Emin'i evinden alicam. Ha kulağın çınlıycak ondan uyarayım dedim. Kulağını, işaret parmağını falan övücem bi sürü..
  • Nazlı yarim beni göynüne almamak için adeta catenaccio yapıyor. Doldur boşalta geçmem an meselesi..
  • Gezegenlerin gezegenime göre konumları hissiyatıma etki edecek olursa yakarım tüm hissiyatımı. Beynimin seni seven bölümü burçtan bağımsız nayn tenlim
  • Başkası olsa 'Bayan Nihayet!' der sana, şiirler yazar. Bense Haluk Levent gibi "O bunda saklı, bu şunda. Seni unutmak mümkün mü?" kafasıyım
  • Aksam gergindim ya hani çiçeğim. Hah iste aklıma sen geldin sonra duruldum. Baby tv naifligine sürüklüyor cismin beni
  • Beynimin seni düşünen kısmıyla, transparan erkek çorabını düşünen kısmı aynı olamaz değil mi a cin bakışlım, türbülant akışlım
  • Yarına sınavım varken aklım gözünün rengini bilmeyişime takıldı. Sen söylesen de asla o rengi seçemeyecek olmama.. Sen söylesen?
  • Aşkın dağlarda gezmesin maralım. Dizlerim hasta benim, canım yanar. Ha ama illa çık dağa dersen o dağın anasını bile sikerim o ayrı
  • "Kafam güzel sen güzelsin güzelsin" şeklindeki türküyü dillendirirsem ayık kafayla gözüme değen güzelliğine haksızlık ederim. Mırıldanamam..
  • Güzel gözlüm sana meylim nedendir. Senden gayrı bütün kızlar büyük bedendir..
  • "Yol ver vazelin sürem göynünün cerahatlarına" çıkış parçamla realist-fantezi müzik dalında eşsiz olmam yakındır. Sayende türkü bakışlım...
  • Yar 'Ağzınla kuş tut!' dese zümrüdüanka tutabilecek boyutlarda sevdalıyım
  • Anneler günün kutlu olacak. Bir gün... Babası olayım isten mi a geyşa ruhlum, a etli butlum?
  • Nazlı yarım gole gidecekse çapraz koşuyla önünü acarım. Ama baskasının kollariysa istikameti, önünü tıkar pislik yaparım. Haberi olsun..
  • Savaş diye bi hoşlandığın ya da sana yazılan bi gudik olsa "Savaşa Hayır!" derdim. Sinirlenerek derdim hem de.
  • Hisseli Harikalar Kumpanyası açınca perdesini göreceksem o gül cemalini buyursun açsın. Yoksa inan umrumda değil çiçeğim
  • Yare anlamlı bakmaya çalıştığım zamanlar Rainman'den hallice etkileyicilikte bakıyorum. İnsanın kendini bilmesi de hoş tabi
  • "Denize bıraktım sahilden!" diyen nazlı yardan tiksinmedigimde, soğuk davranamadigimda anladım O'na hissiyatımın gerçekliğini
  • Pazartesi günkü finalde, hoca seni sorsa... Çözemem dudu dillim. Uzar ırzını siktiminin okulu bi sene daha..
  • 'Hadi kalk gel bul bi bahane' diye türkü üfleyen yare 'Arkadaşlara ders çalısmaya gidiyorum' diyerek gidilmez
  • Teyzemin olmadıgı boş eve girmek mi yoksa senle dünya evine girmek mi diye sorsalar.. Bir an tereddüt ederim çiçeğim, sonra seni secerim ama
  • Yare kandil mesajı atma kisvesi ile mi açılsam? "gökten sana benzeyen güpgüzel meleklerin indiği bu mübarek gecede ver elini elime"mi desem?
  • Teoride 'Hancı atıma ot, itime et, sikime göt getir!' şeklinde sinkaflı istekleri de bilirim ama pratikte bir seni isterim ay parçası yar.

Edit: Bir de şarkı mı paylaşsam burada?
Buyurun. Herkes eşit!

25.05.2012

Adem İsminde Biriyle Papaz Oldum Sevdiceğim Uğruna

Kabuk değiştirmekse kabuk değiştirmek. Binlerce karakter ve 140 karakter arasında kalan duygu hezeyanları ne olacak? Ben hastalıklı adamım. Kafamdan geçeni dışa vuramadığım anlar ateşim çıkar, karnım ağrır, karnının ağrıdığını söylerken aslında cayyyır cayır regl olan kızlar anlar beni ancak.
- Biraz hastayım. Neyin var diye sorarsan da karnım ağrıyor.
      
 Bundan kelli 'Aaa twitter için çok uzun olur bu. Ama gel gör ki bunu hikayeye de oturtamam, kısa kalır' diyerek çöpe attığım aklımdan geçen herşeyi buraya yazacağım. Yer benim gök benim. Türkü bakışlı yarime de buradan sitem ederim bol bol. Gerçi onun için twitter bazen yetiyor gibi. Hatta dün şöyle bir baktım da sitemime, şikayetime. Çok komik lan. ' demirbey ' diye aratın, çıkar.

Başka hitap bul lan yarine. 'Türkü bakışlı yar' benim çağırgacım.
Son alınan karar da şu ki: Bilen bilir; buraya yazı düşende hemen reklam peşinde koşarım. Sırf bu yüzden açık olan bir Facebook hesabım var. Bundan sonra günlük babında, küçük duygu patlaması minvalinde girdiğim postları Facebook, Twitter gibi mecralardan reklamlamayacağım. Bu reklam işini sadece emek emek, harıl harıl, kafa patlatarak yazmış olduğum önceki tip yazılarımda yani hikayelerimde uygulamaya devam edeceğim. Daha aktif, daha bir gül cemal güldürmeli blog haline gelsin diye herşey.

Israrla sen gül diye yaptım.

23.05.2012

Yayın Başlığı

Baktı bakmıyorum bakmadı. Köprücük kemiğinin yarattığı su içme havzasının üzerindeki çıkıntıya baktım. 'Pigmentsel dönüşüm.' dedim. O dönüşüm belki de onu insan üstü güzel kılıyordu. Bilemiyorum. İlgilenmiyorum da... Zaten O'na da dönüşümün böylesi yakışırdı. Ben en fazla sabah kalkar böcek olurum. Böcekten de O iğrenir, tiksinir.

Sanki ben regular everyday normal guy'ken bayılıyor da.

O'nun suluk nahiyesinin kıyı boyunda pigmentler dönüşür. Yetmezmiş gibi gözü; suya bakınca yeşile, göğe bakınca maviye evrilir. Kulakları benim nazarımda Elf'e dönüşür. Bacakları, ayakları kanarya ayağı gibi.

Yari hayvana benzetmek halk edebiyatının şanındandır. Tabi benzetmen gereken hayvanlar da öyle önüne gelen her hayvan değil. Belli başlı tipler var. Sanırım atalarımız zaman içinde deneme - terk edilme metoduyla ilerletmişler teşbih sanatını. Maral, ceylan, kuğu, yeşil başlı ördek, turna aklıma gelen ilk hayvanlar. Ama ısrarla araştırmama rağmen yarini güzelliği dillere destan tavuskuşuna benzeten çıkmamış bugüne dek. Hadi yarini benzetmedin, köylük yerde giyilen fistanlar allı, morlu gökkuşağı... Fistanını benzet. 'Sanki tavus yarim' diye bir satır ekle yare göndereceğin güzellemene. "Yarim sıtradivaryustan giyinir, zaradan giyinir. Sanki bana tavus yarim, en büyük problemim havuz yarim."

Beni hep renk körlüğü mahvetti. Bir de tekillikten çoğulluğa geçiş yapan O'nlar.

(Edit: 23 Mayıs annemin doğum günüydü. Geç hatırladım işten güçten ama hatırladım. O hiçbir yazımı kaçırmadan okuyor. Hem de bir defada anlayamadığını söylüyor, birkaç defa okuyor her bir yazıyı. Umarım hiç yazmayı bırakmam, o da okumayı bırakmaz. Uzun yıllar. Çok uzun yıllar... İyi ki doğmuşsun anne)


16.05.2012

Kalp Kırma Nehri Kıyılarında

Bir insanın mesela yan masadaki tuzdan bahsedelim. Bir insanın yan masadaki tuzu alması için başka bir insanı kullanması kadar mide bulandırıcı şey az bulunur. O yan masadaki tuzu almanız karşılığında size maaş verilse dahi...

Ama insanlar buna alışarak büyüyor. Bir amca, bir dayı tarafından sigara için bakkala yollanan çocuk. Anne-babası tarafından ekmeğe yollanan çocuk.. Sanki o anne-baba, sırf o ekmeğe gitmemek maksatlı üremiş gibi. Tabi çevredeki tüm ana-baba aynı fikriyatı savunur olunca, bir ebeveyn tutup da çocuğunu göndermek yerine ekmeği almaya kendi çıksa çocuk 'Hayırsız' oluyor, 'İçip içip anasını babasını dövüyor' oluyor. Ebeveynin kendisi 'Çocuğuna terbiye verememiş.' oluyor. Varsa bir ihtiyacın, aklına da geldiyse siktir git al-gel. Yok. Çocuğun uyanmasını bekleyecek illa. Kendi zevkini, ihtiyacını ertelemeyi göze alıyor sırf sosyetesi sarsılmasın diye.

O çocuk ekmeği alıp gelende bir de aklına gazete ihtiyacı gelenleri var bunların. 'Aaa git gazete de al hadi bakayım.' diye sikiyor çocuğun bi sıkımlık canını. Ya da çocuk normal tava ekmeği alıp gelende 'Aaa susamlısından alsaydın. Hadi al-gel sana zahmet.' diyebiliyor (O 'Sana zahmet' diyen dilleri dil görmeyesice).

Ha bu çocuk da kendinden 1-2 yaş küçük kuzeni bilmemnesi geldiğinde o minik dimağı bir yerlere yolluyor, anasından babasından dayısından alamadığı hıncını o garipten alıyorsa onun da tıynetini sikeyim o ayrı. O çocuk sabah akşam ekmeğe gönderilsin. Fırıncının kızı olsun da filmleri çekilsin. Umut Sarıkaya'nın bir karikatüründe de geçen 'Fakat dar gelirlinin daha dar gelirliyi ezmesi..' şeklindeki tepkinin örneğidir o büyüklerinin getir götürünü yaparken kendinden bir yaş küçük çocuk eline geçer geçmez o zavallıyı işe güce koşturan çocuk.


Senin dayı kere fantazilerini, emirlerini..

Bak Getir Götür İsmail çıktı bir de. İsmail abi, Varsayalım İsmail, İsmail şarkısında bahsedilen İsmail, İsmail Özkısaoğlu gibi çok güzel İsmail'ler mevcutken yer kürede sen ne büyük orospu çocuğuymuşsunki filo kurucam hırsıyla aldığın bir emir ile arkadaşına terlikle dalabiliyorsun. Altında çalışacak çocuk işçiler alıp, minik minik bünyelerin iki günlük tatilini, iki gramlık tadını tuzunu, oyun oynayarak zekalarını geliştirme fırsatlarını ellerinden alan kapitalist orospu çocuğu!! Bir de o arkadaşlarına güvenmemesi yok mu; adeta Ermeni, Alevi, Kürt vatandaşların kapılarına işaret koyan faşist, ırkçı itler gibi arkadaşlarını balonla işaretleyip her işçisinin sürekli çalıştığından emin olmaya çalışması yok mu. Sen kimsin lan? Şimdi o çocuklar da tam oyun çağlarında İsmail tarafından kapitalizmin kölesi olarak kullanılmaya başlandıkları için oyun oynayamayınca zekaları da tam gelişememiş sanırım. Bir olup İsmail'e ağız burun girmeyi akıl edemiyorlar. Ya da belki 'Sonuçta ekmeğimizi veriyor lan' diyerek bir saygı duyup dövmüyorlar İsmail'i. Bu ikinci şık da olabilir nedeni. Bilmiyorum tam, ilgilenmiyorum da. Arkadaşlarıyla çalışmasın demiyorum, çalışsın yine. Ama arkadaşına güvenmiyor, balonla işaretliyorsa eğer o arkadaşını işçisi olarak görüyordur. Ayırt etmek önemli. Sonuçta at ile eşeği ayırt edemeyen anasıyla avradını da ayırt edemez demişler.

Efendim ben konudan saptım farkındaysanız. Ha farkında değilseniz de sizi buraya ne için toplamıştım şimdi kalkmış Getir Götür İsmail adlı bi sütü bozuğa sövmelerimi dinletiyorum diye uyarayım.Yazının ana fikri totalde ilk dört paragrafın tümü aslında. Köşeli cümlelerimi bağışlayın. Haziran'ı da bekleyin. Benim gibi...

9.05.2012

Coloranti

Organize olmayan, gayet savruk; kimine sorsan doldur boşalt diyeceği, kimi ise 'Brian Clough demiş ki: "Tanrı futbolun havadan oynanmasını isteseydi gökyüzünü çimle kaplardı." şeklinde bilgiççe oynadığım oyunun tarzını eleştireceği bir tarzda yarin gönlüne hücum ediyordum. Fakat şimdi doğruya doğru, mini ceylanım nasıl da güzel Catenaccio yapıyordu. Nasıl da engelliyordu göğüs kafesinden içeri dalma girişimlerimi. Tüm taktiğimi, planımı değiştirmem gerekiyordu. Oyun durursa planlarımı gözden geçiririm diye düşündüm ve en sonunda dayanamayıp sahaya meşale attırdım, cisim attırdım. Yetmedi bir de ana-bacı ortaya karıştırmalı sövdürdüm. Oyun durmuştu nazarımda. Bu duraklamayı fırsata çevirip yarin kulağına nasıl damlayacağımı düşünmeye başladım, planlar yaptım, kaleler yıktım devletler kurdum, metaforlarla seviştim. Yine de kısa bir soluklanmaydı sadece.
Mallar hazır mı amına koyim?
Oyun tekrar başladığında ise onca analizi, onca planı boş yere yaptığımı farkettim. 3-4 dakika düzenli hareket etsem de 4. dakikanın sonunda yaradana sığınıp yine uzaylıyordum topu arş-ı alaya. Kadim dostlarımdan şimdi ben burada adını verip de efenime söyleyeyim birini aradım. Durumumu anlattım. 'Baktın olmuyor, bakmayacaksın' dediği anda yüzüne kapadım telefonu-ki bilen bilir en sevmediğim şeylerden biridir yüze telefon kapamak. Sonra en sevmediğim şeylerden bir diğerinin kalp kırmak olduğu aklıma geldi ve dostumu geri arayıp 'He tünelden geçtim de şey oldu demek. Bu söylediğin çok doğru canısı, bakmıyorum madem ben bundan kelli.' dedikten sonra ok, kib, bye, aeo diye de ekleyerek telefonlarımızı küsüşmeden kapadık.

İstanbul'a geldiğim günden bu yana konuşacak kimsemin olmadığı konusunda kah twitter hesabımdan, kah buradan yakın yakın yakınıyorum. Şimdi insan böyle yabancı diziler izleyince de görüyor oradaki derdi olan insanları, ne bileyim aklından geçiyor 'Vay...' diyor '...bak adamın en ufak derdinde hemen arkadaşı koştu geldi. Kız gibi bir saat konuştular sadece bir konu hakkında, adam da arındı dertten tasadan püripak oldu.' . İmreniyor insan. Hoş zaten ben fazla çençen konuşan bir adam da değilim ya işte hiç konuşmayınca insan arıyor. Ben de bu muhabbet açlığıyla eskiden hiç konuşmadığım, sadece kendisine almak, edinmek istediğim şeyi iletmekle yetindiğim esnaf camiasıyla önceleri kuru bir 'Nasılsın'la başlayan muhabbetlerim sonucu son zamanlara doğru hangi gün hangi malın geleceğini dahi bilebilecek kadar samimi oldum. Baktım dost meclisinden uzak kala kala uzak olmuşuz, derdimi gidip esnafa açmaya karar verdim.
Bakkal (Temsili)
Hemen sokak başındaki bakkala gittim. Biraz nazlıydı bu esnaf. Ben biraz konuşunca 'Ne vardı?' diye soruyordu hemen. Adeta rusa gider gibi bakkala gidiyordum. Bir paket sigara karşılığında acayip muhabbet ediyorduk. Cebimde yarısı dolu paketim olmasına rağmen Caferciğim'den bir Camel White istedim umarsızca. Yüzüme bile bakmadan sigaramı da para üstümü de verdi. Ücreti en başından verdiğime göre artık sıra muameledeydi. Nasılsın dedim cevapladı, naptın dedim söyledi, işleri sordum yakındı, bir kız var dedim 'Buyrun!' dedi. Hay bin kunduz ki o sırada dükkana müşteri girmişti. Tam da açılıyordum Cafer'e. Müşteri gider gitmez 'Cafer abi' dedim. Kafasını iskambil kağıdı şekindeki çakmakların arasından uzatıp 'Oo hoşgeldin, naptın?' dedi. Cafer'in hayatında toplama-çıkarma işlemindeki sıfır gibiydim. Cafer'le ben toplanınca yine Cafer oluyorduk Cafer için. Ben günlerce boşuna hayaller kurmuşum Cafer'in sağındaki sıfır olmakla alakalı.

Ben böyle baya bi içlendim ama Cafer yüzüme yüzüme aşırı gülüyordu. Ben ona ısınalı çok olmuştu ama sanırım o tam da o anda bana ısınıyordu. Canı sağolsun dedim ama yüzüme bu aşırı gülmesini ben sonradan imalı gülme olarak anlamaya başladım. 'Ne var Cafer dayı? Ne gülersin böyle mmh mmhh?' diye sordum. Oturdu 15 dakika anlattı sağolsun. Benim böyle esnafla mal geliş gidişlerini, memleket meselelerini, yöresel yemekleri ve Türkiye'nin en soğuk havası şuradadır-buradadır'ı konuşmam sırasında rahatlama maksadıyla araya sıkıştırdığım ve dinlenmediğini düşündüğüm aşk hayatım tüm esnaf tarafından can kulağıyla dinlenmiş meğerse. Benim kendime ne yüce bir cenabet, sağa sola ise bulunmaz bir nimet olduğuma karar getirmişler. Evde kalan, nişanlısı terkeden, yatalak, engelli kim varsa tek çare beni görür olmuşlar mahallede meğer. Ona baktım sevgili buldu, buna tutuldum 'Ne ölüme ne ölüne' diye giden erkek arkadaşı geri döndü, şuna baktım nişanlandı, buna gönül kaydırdım evlendi şeklindeki yaşanmışlıklarım fazlasıyla benim ululardan bir ulu olduğumu düşündürtmüş. Fakat asıl, en son hikayem olan Şeyma'yı evermek inanılmaz yankı uyandırmış. Yakın dostum Şeyma'nın benim cenabetliğimden faydalanma maksatlı 'Sevgili gözüyle baksana bi bana, bi gönlünü kaydır hele benden yana' demesi, benim şöyle bir bakış atmam ve 'Oldun tamam, haydi git ve aşklara yelken aç deli kısrak' diyip Şeyma'yı gazlamamın akabinde Şeyma'nın 1 hafta gibi kısa bir süre içinde eli yüzü düzgün, sağlam bir adamla sevgili olması mahallelinin iştahını kabartmış. Cafer'in dediğine göre tüm sevgiye, sevgiliye aç olanlar bana gelebilmek için Cafer'den haber bekliyorlarmış. Mahalledeki tüm bıyıklı, şişman, engelli, kusurlu evde kalmış her türlü bayan evimde muayene olmak için bendeniz Demirbey Hazretlerinden olur bekliyormuş. Cafer kendisine 'He' dediğim takdirde toptan mahalleyi, ek olarak memleketi Sivas'ı komple buraya yığabileceğini, ayrıca Bağcılar tarafında da hatırı sayılır kalabalıkta bir çevresi olduğunu; menajerliğimi yapmasını kabul ettiğim anda bana paraya para dedirtmeyeceğini belirtti. Düşünmek istiyorum diyerek çıktım bakkalından. Arkamdan belli belirsiz 'Papel mi desek?' diye bağırdığını duydum. Papel'e güldüm.
Coloranti

Bakkal ile ev arasındaki 200 metrelik mesafe boyunca normalde beni gördüğünde kaldırım değiştiren dişilerin, tıpkı Cafer gibi bana gülerek, mmmh mmmmmh diye dudak büküp göz süzerek-gerdan kırarak üzerime doğru geldiklerini gördüm. Sonra neden bilmem, O'nu gördüm. Ne işi vardı Maltepe'de, benim bi kutu sigaraya adam siktirdiğim diyarlarda. Bir Nişantaşı'na bir Etiler'e yakışan güzelim ayacıkları neden Süreyya Plajı asfaltını adımlıyordu. Sosyeten batsın Suzan Suzi diye bir İsmail Türüt şarkısı söyledim içimden. Andım adını yüksek sesle, tepkisi değişmedi. Demekki o değildi. Halüsinasyon gördüğüme ikna oldum. Güle güle bakıyordu yüzüme, diğerleri gibi de kırıtıyordu. İyice yaklaşınca 'Beni de eversen ya!' dedi. Aklımı çıldıracak gibi oldum. Nazlı yarim adeta 'Gel pezevenkliğimi yap' diyordu. 'Demirbey hazretleri bana da alıcı gözüyle baksan ya, kısmetimi açsan ya. Yaparsan bi sen yaparmışın, duydumki sen ululardan bir uluymuşun. Kurban olayım bak bana alıcı gözüyle, aç şu kilit kilit üstüne kilitlenmiş kısmetimi.' dedi.

'Kitli kalasın vay, kilitlere gelesin oy
 Kimseler alamasın seni, bana kalasın diloy loy' diye içli bir türkü çığırdım.



6.05.2012

Annen ve Ben - 2

"...
"Sonra?" dedi.
Sonra yok hiçbir şey. Zaten masada duran bir tüm ekmeğe bakıp bu yetmez diyorsa biri ona yoktur hiçbir şey. Olmasın istiyordur. "Elma başkasını seviyor diye sen de başkasını sevmek zorunda değilsin" dedi. İlk 'başkası' nın kim olduğunu biliyordu, fakat ikinci 'başkası' iki tarafa çekilebilirdi. Elmanın sevdiği bir başkası, yahut başka bir elma...
Bu anlam karmaşasını yaşadığını iletti. Anlam karmaşasını çözmeye çalışırken çok fazla 'başkası' dediler, birbirlerine canısı diye seslendiklerinden ortalık canısı ve başkası menşeili patlak 'S' lerle doldu. Islık gibi üflenen 'S' ler de oluyordu arada. Takılmadılar. Birbirlerini tanıdıkları için tükürüklerinden tiksinmiyorlardı. Bir de O'nun tükürüklerinden tiksinmiyordu. Sonra onun ayağından, onun koltuk altından, onun ayakkabısından, onun el parmakları arasındaki perdelerden... Liste uzar gider. Aynı parmak arası perdelerini al koy başka bi kıza, hem de alımlı olsun.. Ondan tiksinirdi. Ama bundan tiksinmiyordu.

Sonra insan neden insana aşık oluru tartıştılar. "Milyon tane insan görüyorsun, tanıyorsun. Neden bi ona gönlünün bam teli tir tir titriyor?" diye sordu. Kim beşyüz'de final sorusunu görmüş olmanın heyecanı basar gibi oldu bu soru karşısında. Sonra farketti ki ödülsüz, cevabını verse dahi ertesi sabaha unutulacak bir soruydu bu. Derin bir nefes çekti, doluydu. Mona Lisa'nın heryerde dolanan onlarca röprodüksiyonunu almak varken Louvre'da yatanını çalmaya heves ediyordu her gönül mevzuunda. Başlarda çalabileceğine inanmıyor, çalmak için bir sürü mantıklı plan yaptıktan sonra da çalmaktan vazgeçiyordu. Çalmaya yeltenip de yakalandığı hiç olmamıştı bu yüzden.

Nedeninden niçinine, nasılından ne zamanına, niyesinden neredesine o kadar çok soru vardı ki.. Hoş, cevaplaması için belki bir ömrü vardı ama ona 15 dakikada kağıt teslim etmesi lazımmış gibi geliyordu..."


Babanın böyle günler yaşayıp, yukarıda yazdığım gibi kendi kendine konuştuğu zamanlar da oldu. Benim şarap çanağına sıçma amacı güden cümleler kuran arkadaşlarına gözünü karartıp dalma. Ha hoşlandığın kız etraftaysa dal. Ha ama vücut mücut geliştirmeye gitmediysen çiroz halinle, hele emanetin kumanetin yoksa yine dalma; rezil olursun bu türlü. Yani kızsal sebeplerin yoksa dalma canısı. Getireyim suratına pisle pezevengin bile diyebilirsin. Ama bil işte, ben evde mutsuz, sessiz, dalıp dalıp giden bi halde oturuyorsam bil ki doğru anneyi bulamadan sırf sana sahip olabileyim diye girmişimdir o evlilik işlerine. Öteki türlü dünya yansa gram keyfinden bişey kaybetmeyecek bir sefa pezevengiyim ben. Turnusol kağıdı yapalım senle bir tane bak:

Eğer annen doğru anneyse ben sana her gece, sen 'Bön ortuk böyödöm bobo yooo' diye sikik ergen sesinle şikayet edene kadar kitaplar okurum. Başka zamanlar annene...
Ama yok değilse, alelade bir kadınsa sadece sana kitap okurum geceleri, onu da görev gibi sürekli 'Uyudun muuu?' diye sorarak yaparım muhtemelen. Annen kim olursa olsun sen benim çocuğum olacaksın. Soğukluğumu üzerine alınma. Soğukluğumu annen de üzerine alınmasın aslında. Soğukluğum kendime..

Seni çok seven baban

(Yazıyı okurken, okuduktan sonra artık nasıl denk gelirse ' Sakin-İlk Yara ' yı dinlersiniz.)