8.10.2012

Maya'yı Göl Tutar. Tutabilir..

Çok istiyordum yanımda yöremde kimse olmasın. Bu yüzden gelmemiş miydim İstanbul'a? Evet bir nedeni de buydu. Şimdi ne diye peşimde dolanıyordu ki? 'Git..' dedim '... uzaklaş yahu.'. 'Böyle iyiyiz.' dedi. Hasbinallah diye sinirli sinirli söylenip işime bakmaya devam ettim. Bir süre sonra kafamı çevirmemle burun buruna gelmemiz bir oldu. 'Ne olur git? Rica ediyorum git!' diye yalvardım. Yine 'İyi böyle iyi. Devam et...' dedi. Ben kendi yükümü taşıyamazken bir de senin sorumluluğunu kaldıracak olgunlukta değilim anlasana, bana güvenirsin ben o güveni boşa çıkarırım, ben beş lira borç verilecek adam bile değilken nasıl kalkıp da senin partnerin olayım. Yalvarırım git yanımdan, bulandırma aklımı, dolaşma yanımda yöremde dercesine bir bakış attım.

Ben onunla bakışadurayım bu sırada takımdan biri gol attı ve takım sevinç yumağı haline geldi. Gol sevincini fırsat bilip kale arkasında ikamet etmekte olan hocamız Korel'e doğru koştum. Takım deli divane, vurdulu kırdılı, altta kalanın canı çıksınlı sevinç yaşarken ben doğduğum toprakları inkar edercesine Korel'in önünde samba yaparak, gelen golün coşkusunu yaşıyordum. Korel sambama alkışlarla eşlik ededursun ben meramımı anlatmaya geçtim. Korel'e sürekli yanımda oynamaya çalışan Fatih'i şikayet ettim. Her yerde, halı sahada dahi yalnız kalmak istediğimi, sırf bu yüzden defansın sağında başladığım futbol hayatımda hırsa kesip çok çalışarak forvet olduğumu, yıllardır oynadığım her takıma tek forvet sistemini de beraberimde götürdüğümü anlattım. Tamam, artık yalnızlığın koymaya başladığını fakat umudumun, bir gün nazlı yarimin halı sahada kiralanan ayakkapları maksimum 37 numara olan ayacıklarına geçirip maçın ortasında saha içine dalması  olduğunu belirttim ve ekledim soruyu: Ey Korel! Şimdi ben hücum hattında partnerim olacak insana böyle büyük, böyle masalsı tatta misyonlar yüklemişken; Allah'ın kıllı, terli Fatih'iyle nasıl partner olayım, nasıl çapraz koşu atayım ben elin adamıyla ha?

Korel dayanamayıp ağlamaya başladı. Bense kafamı yukarı yukarı kaldırarak göz yaşlarımın akışını ertelemeye ve hatta mümkünse engellemeye çalışıyordum. Sesimin titreyişini güçlükle bastırarak "Yine mi tek forvet değilim?" diye bağırdım. Korel de gözlerinin önündeki seti kaldırıp göz yaşlarını sel ederek 'TEK FORVETSİN!' diye haykırdı. Bitişikteki halı sahada top oynayan iki şirketin kodaman müdürleri oyunlarını yarıda kesip 'TEK FORVETSİN!' dediler sağolsunlar. Maçtan önce 'Adam eksikse girek mi abi!' diye soran mahallenin çocukları ergen sesleriyle 'TEK FORVETSİN!' dediler. Fatih'e döndüm, 'TEK FORVETSİN!' cevabını arar gözlerle bir bakış attım. Ağzını açtı, gözlerini pörtletti, ellerini şakaklarına götürdü ve 'Abii!!!' dedi



Gözümü açtığımda hastahanedeydim. Ben sahaya sırtım dönük şekilde duygusal, imgesel anlar yaşarken rakip takımın topu oyuna erken sokma hevesi ve akabinde atılan mermi kıvamında bir şut bitiş noktası olarak, kalenin dibinde bir yandan samba figürleri sergileyen bir yandan da göz yaşları içinde hocasına içini dökmeye çalışan beni seçmişti. Fatih'e dönmemle topu ağzımın ortasına yemem bir olmuştu. Olay esnasında dilimi ısırmış büyük bir kısmını koparmışım. Ocak ayına dek konuşmam da artık mümkün değilmiş hem. Zaten az konuşurdum, fakat geniş bir kelime yelpazesinden faydalanırdım. Artık istediğim kadar konuşayım dilimin dönebildiği tek kelime 'ebbeh'ti. Geçmiş olsun diyene ebbeh, nasılsın diyene ebbeh, acıktın mı diyene ebbeh, acıyor mu diyene ebbeh. Kolonya içinde, süt ve petibör içinde kalmıştım. Petibör getirenin anasına söveyim istiyorum ebbeh diyorum. Neyse sonunda vaktin geç olmasıyla beraber ziyaretçiler de önce azaldı sonra bittiler. Ankara'daki aileme haber verilmesini istemediğim için başımda duracak kimsem yoktu. Hastanede de olsa tek forvet savaşını kazanmıştım, koca ilaç kokulu odada şimdi yapayalnızdım. Yatağın yanındaki bir düğmeyle belki kısmetimi çağırıyorumdur umuduyla hemşireyi çağırdım. Şişmanlıktan kırılan bir hemşire girdi içeri. Ebbeh dedim elimle de televizyonu işaret ettim. Anlayışlı kadınmış, açtı sağolsun, kumandayı elime tutuşturup odadan çıktı. O çıkar çıkmaz kapı tıklatıldı. Girin manasında eeeaaee dedim. Bir de kimi göreyim. Nazlı yar!

Ben nasıl kıpır kıpır oldum yatağın içinde anlatamam. Güleç bebeler gibi sağa sola gülücük atıyorum ağzımın içinde bembeyaz bandajlı bir dille. Diğerleri sığır gibi benim 'ebbeh'lerime elimin ayağımın oynayışına anlam yüklemeye çalışırken kızcağızın kafası çalışıyor tabi: Tutuşturdu elime kalemi kağıdı. Sayesinde iki çift lafın belini kırdık. O sırada televizyonda bir son dakika haberine bağlanıldı. Her duyarlı vatandaş gibi 'Ne oldu yurdumuzda acaba!' diye meraklı meraklı döndük televizyona sohbetimizi kesip. Muhabirin dediğine göre Maya'lar yanılmamıştı. Dev bir göktaşının gezegenimize doğru geldiğinin doğrulandığı, tıpkı takvim kehanetinin söylediği gibi çarpışmanın 21.12.2012 tarihinde gerçekleşeceği açıklandı. Yarin gözüne diktim gözümü. Yare sevdamı diyemeden ölmek de varmış kaderimde. Elimdeki kağıdı buruşturup attım çöpe yeni sayfaya yazayım diye düşündüm göynümün sesini. Hemen, şimdi. E zaten yazmamış mıydım zilyon defa.. Bakayım anlasın istedim. Baktım. Anlamadı..

Soundtrack no: 1


Soundtrack no: 2



Soundtrack no: 3