15.06.2015

Biraz Kızıl Biraz Mavi

Semih; bir kolunda sarışın, yaradanın gücüne gitmesin diye çirkin denmeyecek bir kız, diğer kolunda da kızıl saçlı, yalan olmasın ama yaklaşık 50-60 metre mesafeden gözlerindeki mavi lensler farkedilen bir kızla bana doğru yaklaşıyordu. Güneş gözlüğü takıyor olduğumdan şahin bakışlarımın yönü belli olmuyordu. Semih'i görmeme rağmen görmemeze verdim bünyeyi. Kah havaya baktım, kah yere baktım, kah 'Bir şu kıza bak bir de şu yanındaki denyoya bak' diye hiç tanımadığım çiftlere baktım. Kah konser için açılıp saçılana, kah da aşırı şekilliye baktım. Bir dakika oldu olmadı Semih, notunu çoktaaaan vermiş olduğum hanımellalarla yanıma geldi. Kızıl saçlı mavi gözlü(?) hanım 'Tarkan'a hazır mısıııın?' dedi elimi sıkarken. Anladım ki sarışın hanım Semih'in kız arkadaşıydı ve kızıl hanımı eylemek de bana düşmüştü. Sağ elimi yumruk yapıp serçe parmağımı açtım ve 'Hell yeaaah!' diyerek dil çıkardım. Güldü. Dokunarak güldü. 

Konserin başlamasına az kalmışken kızıl saçlı, mavi lensli hanım iyiden iyiye beni sahiplenmeye başlamıştı. Önce, çok istememe rağmen tezgah çok uzakta diye üşenip almadığım köfte ekmeği aldı geldi, 'Soğan koydurmadım.' diyerek göz kırptı kuzu gibi yarım ekmeği elime tutuştururken. Dilin de göre aldığı bir öpüşme bekliyordu sanırım beni. Kütüğümün bulunduğu Kilis'i işgal eden Fransız ordusunun yapamadığını Fransız öpücüğü mü yapacaktı? Bir Kilisli yılların husumetini bir yana bırakıp Fransız öpücüğüne mi karışacaktı? İşgalin üzerinden yaklaşık 100 yıl geçtikten sonra bir şekilde fetholuyordu Kilis. Bir süre sonra konser başladı. Bu sefer de beni omzuna almayı teklif etti. Bana sahip olmak istemesi artık beni iyiden iyiye ürkütüyordu.


Dudaklarıma yapıştı onca insan içinde. Gerçi herkes sahnedeki Tarkan'ı büyülenmiş bir şekilde izlediğinden bize dikkat eden yoktu.
Tarkan, benim için "Atıl Kurt!"tan öte bir şeyi temsil edemediği için şarkıcı olan Tarkan hakkında sahip olduğum tek düşünce, "Abi boya reklamıyla Tarkan ne alaka? Kesin koko parası lazım oldu." idi. Şarkılarını bilmiyordum. Aslında yalan olmasın "Seni gidi fındık kıran" adlı şarkısında öpücük kısımlarında ağzımın at ağzına benzemesine bakmadan, dudaklarımın üstündeki bıyıklardan, 29a dayanmış olan yaşımdan utanmadan muç muç yapıyordum. İşte ben bu içinde bulunduğum ortamı zaten en başından beri yadırgarken; Tarkan'ın gayet oynak, dokuz sekizlik bir şarkısında dudaklarıma yapışması hiç uygun olmamıştı. Gerçi şarkı oynak olmasına rağmen hatırladığım kadarıyla şarkıda bir yakarış vardı: "İşte kuzu muzu verdim, dilediğince kap aldım"
Şarkının sözleri bana "Bu eserde Tarkan, başlık parası sistemine lanet gitsin diyor, toplumun bu diretme karşısında tek vücut olmasını diliyor, sigarayı bırakın diyor." şeklinde düşündürttü.
Yine de bu ağzımın öpülmesini meşru kılamazdı. Kaldı ki slow şarkıda bile öpülmek istemiyordum ben. Sadece Semih'in ricası, konsere tek başına gitmek istememesi nedeniyle ona eşlik etmiştim. Semih, bir kız arkadaş ayarlamıştı kendine ve ayarladığı kız arkadaşının kız arkadaşı konserde yalnız dikilmesin diye de şişme bebek olarak bana baş vurulmuştu.

Şişme bebekliği severim, boytoyluğu severim.


İki kız, tuvalet için sıraya girmeye gittiği bir arada Semih'in koluna sımsıkı sarılıp korktuğumu söyledim. Semih ise beni dinlemezden geliyor, geceye dair şeytani planlarını anlatıyordu. Planlarda Semih vardı, sarışın hanım vardı, kızıl hanım vardı, ben vardım. Şiddetli bir şekilde dürtüp Semih'i kendine getirmeye çalıştım. 'Semihciğim kız  cebime para koyacak raddeye geldi. Kapaması oldum kızın, metresi oldum niye anlamazdan geliyorsun.' diye feryat ettim. Sağ olsun Semih de hemen geri vitese taktı.  Zaten kaçacak yol arıyormuş kendine. 'Benimkinin ağzı kokuyor oğlum yapamam ben.' dedi yüzünü ekşite ekşite. Sakız çiğnet bir süre belki daha iyi olur diye bir öneri dilimin ucuna dek geldi, fakat kendimi daha saniyeler önce kurtarmışken niye yeniden yakmaya çalışıyorum diye bu öneriyi gerisin geri ittim. Numaranı verdin mi diye sordum. Vermişti. Aynı soruyu bana yöneltti. Vermiştim.

Çok şükür ki kaypaktık. Çalan telefonu açmayacak kadar yüzsüz, uğursuz ve ittik. Kalabalıkta bizi bulamaz konseri izlesek mi dedik sonra alanı terk ederken. Arabada Hüsnü Şenlendirici&Deniz Seki Adaletsiz Seçim dinlemek daha cazip geldi. İkimiz de mutsuzduk. İkimiz de mutsuzluğumuzdan yüzsüz, uğursuz ve it olmuştuk.

Edit: Bu yazının soundtrack'i de Elastica'dan gelsin.