26.05.2015

Episode VII-Part IV "Irmağının Akışına Ölürüm Galaksim"

Öncelikli olarak aşağıdaki iki linki okumanız gerekecektir, zira bu entry bir yazı dizisinin devamıdır.
http://www.demirbeyvebiyiklari.com/2013/05/episode-vii-narrow-escape.html
http://www.demirbeyvebiyiklari.com/2013/05/episode-vii-part-ii-early-remembrances.htm
http://www.demirbeyvebiyiklari.com/2013/09/episode-vii-part-iii-give-me-weapon.html
       

                "Seninle açık  seçilmiş kişisin, kanındaki Midichlorian miktarı çok çok fazla." dedi."Alkollü müymüşüm lan?" dedim, "Yok yahu, midoklorian mıymış neymiş, Jedi olmanın bir numaralı işaretçisiymiş." dedi. Ne ara benden kan aldı da test ettirdi diye düşünedururken bir gün öncesinde PES'te maça başlamadan son taktik ayarlamalarımızı yaptığımız sırada  'Kan alırım kaaaaan!' diye bağırışları aklıma geldi. Yenilmemin ardından mecazi konuşmadığını bir tüp kan alarak ispatlamıştı. Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz sevince boğuldum.  'Usta sen bana o ışın kılıcından haber ver, bir de adımı sizinki gibi klasımsı birşeylere çevirin ben her türlü varım.' dedim. O kolaymış. Cebinden bir lightsaber çıkarıp verdi. Ne renk diye sordum,maviymiş. Abi grili siyahlı bişeyler yok mu dedim, yokmuş. Çaresiz kabul ettim lightsaberımı. Sonra bir kağıt kalem çıkarıp tutuşturdu elime. İmzalamamı istedi, imzaladım okumadan. Ne olduğunu sordum imzaladığım kağıdı uzatırken. Önemsizmiş, kılıcı üzerime zimmetlediklerinin bir belgesiymiş. Kılıca birşey olursa benden bilirlermiş. Buna rağmen hemen bir koşu tuvalete gidip lightsaber'ımın kabzasına forza beşiktaş yazdım. Kabzası artık bana özeldi. Padawan sürecim bu şekilde başlamaktaydı.
                Beni konseye götüreceğini söyledi, orada da son kez Yoda'nın onayını aldıktan sonra beni bir Jedi'ın yanına öğrenci olarak vereceklerini belirtti. Yola koyulduk. Yürürken aklıma adını bilmediğim geldi, bir haftadır arsız gibi eteğimin dibinde dolanan adamın adını bilmiyordum daha, sordum söyledi. Obi Van Kenobi'ymiş adı. Yol boyunca Jedi'lığı övdük Obi Van'la birbirimize. Dark Side'a kavgada ağza alınmayacak şeyler söyledik. Şakalar yaptık konseyle alakalı. 'Konsey monsey olay baya bir Kurtlar Vadisi'ne dönmüş Obi Van abi, yoksa Yoda'nın lakabı da Baron mu tsısısı ısısısı' diye espri yaptım hatta. Güldü, gülüştük.
              Konsey odasına geldiğimde ilk önce büyük bir kapı karşıladı beni. Üç parmağım havada şöyle bi sağdan sola attırdım elimi, açılmadı kapı. Daha gücü kullanmayı bilmiyormuşum, ondanmış. Öyle dedi Obi. Kapıya akreditasyon kartını okuttu tuffuf diye açıldı koca kapı, konsey odasına geçtik. Yoda'yı gördüm kapının tam karşısında oturan ekibin ortasında. Bi koşu yanına gittim, eline yapıştım. Öptürmemek için iki büklüm oldu ama öptüm yine de. "Ol berhudar" dedi. Diğer masterları da sağ elimi kalbimin üstüne koyup başımı eğerek 'Selamünaleyküm masterlarım' diye selamladım. Herkes 'Vealeykümselam' dedi bir tek Yoda 'Selamvealeyküm' dedi.

            Beni konsey salonunun tam ortasında bir yere, tam karşılarına oturttular. Oturak alemi gibi bir ortam vardı. Yoda'yı ortalarına alarak sağlı sollu dizilmiş master'lar bakışlarını ayaktan başa üzerimde gezdiriyorlardı. Söze Obi Van Kenobi başladı. Bir süredir beni izlediğini ve bende çok çok yoğun bir force hissettiğini anlattı konseye. Konsey de onu hmm hmm diye dinledi, Yoda da hmm hmm diye dinledi. Obi Van sözünü bitirince Yoda "Bu çocukta ben hissetmemek kötü birşey Anakin'de olduğu gibi." dedi. "Bundan sonra sen Obi Bali Smail'in öğrencisi olmak, padawan olmak. Büyük Jedi olmak ilerde." diye devam etti ve "Adın da Qui Sar Gammaron" şeklinde sözlerini bitirdi. 'Ya benim soyadım da aslında kahraman soyadı hani. Qui Sar Güçdemir olsa adım?' diye öneride bulunur gibi oldum. Obi Wan Kenobi etimi burdu, "Buldun, kıllısını arıyorsun!" dedi. 'Kıllısını sevmem.' dedim.

Jedi Konseyi-Konya Buluşması (Şubat 1993)
             Yeni ismim hoşuma gitmişti, kılıç da iyiydi, Yoda sözlerini bitirir bitirmez hemencecik saçlarım Padawan saçı da oluvermişti. Çok mutlu oldum, bu mutluluğumu bir keyif sigarasıyla şenlendireyim istedim. Pakedi cebimden çıkarıp konseye ve master'ıma uzattım. Kullanmıyormuş hiçbiri, Obi Bali 'Sadece puro içerim ki oğlum ben' diye karizma yapmaya çalıştı, etkilenmedim. Işın kılıcımı 'Voiiioonnnnn' diye çalıştırıp sigaramı yaktım. Master Windu 'Var mı aklına takılan bir şey yavrum?' diye sordu. "Var" dedim, "Efendi Yoda az önce 'Bu çocuğun içinde kötü birşey görmüyorum' dedi lakin bende az biraz şehvet var, porno morno izliyorum arada, sorun olmasın?" dedim. Sağ olsun Master Obi Bali Smail içimi rahatlattı : "Bak hep duyuyorsun adı geçiyor bizim bir Anakin vardı. Karıya kıza taktı, götü başı dağıttı. Sen rahat ol çek 31'ini dalgana bak"
         
              Biraz oturup muhabbet ettik, sonra Padme'nin ikizi salona büyükçe bir kutlama yaş pastası getirdi. Pastanın üzerindeki mumları üfler gibi yaparken, pastayı keser gibi yaparken fotoğraflar çekildim. Gazımı alamadım Yoda'yla ve diğer tüm konseyle facebook fotosu çekildik, instagram fotosu çekildik. Çocuklar gibi şendik. İlerleyen dakikalarda konsey kendi arasında force kullanarak pasta savaşı bile yaptı. Benim henüz force'u kullanma konusunda bilgim olmadığından elimi kullanarak savaşa eşlik ettim. Artık bir padawandım. Qui Sar Gammaron'dum.

               Konseyin sekreteri, aynı zamanda Padme'nin ikizinin sevgilisi olan Edi Pak Bairaam bilgisayarının başındaydı. Ben de yanında türk kahvesi-sigara ikilisini götürüyordum. Canım sıkılıyordu. Edi'nin bilgisayara şöyle bi göz ucuyla baktım. Padawan oluşumun şerefine düzenlenen partide çekildiğimiz yüzlerce fotoğrafın içinden seçtiklerini facebooktaki Jedi fan sayfasına yüklüyordu. Sevgilisiyle olan bir fotoğrafını 'Bebishim ve Bennn:)))' şeklinde adlandırması beni 'iyi ki senin öğrencim değilim lan' düşüncesine itti. Yarım ağızla 'Beni de tegle usta! Eşe dosta havam olsun, bakarsın karı kız düşer' diyerek sekreterlikten ayrılıp Master'ım Obi Bali Smail'in yanına seyirttim.

               Obi Bali, kendine has kekremsi bir kokuya sahip odada kalıyordu. Odasına girdiğimde bir makineyle uğraşmaktaydı. 'Merhaba usta yardım lazım mı?' diye sordum. Dübel istedi, çimento istedi, ingiliz anahtarı istedi. İstedi de istedi. Ne yaptığı hakkında da hiç bir şey söylemiyordu. Padawanlıktan çıraklık seviyesine düştüğüm hissiyatına kapılmıştım. Bu hissiyata kapılmama sarışın ustam Obi Bali'nin çömeldiği için açılan kıç çatalında gözüken kara göt kıllarının neden olduğu apaçıktı. 'Ustam! Yengeye söyle bir tamirciye versin. Olmayacak, yapamayacağız biz bu süpürgeyi' dedim. 'Süpürge değil o. R2D2! Üstün bir robot türü.' dedi. 'Asimo gibi he mi?' diye sordum. Ondan daha akıllı, gubirik cibirik sesler çıkaran, çok daha üstün bir robot olduğunu anlattı bana.
             

               Robot lafını duyar duymaz cebimden i-pod'umu çıkardım, açtım müziği, fulledim sesi, koydum kulaklıkları avucumun içine müziğin odaya yayılmasını sağladım. 'Çalıştır usta şu robotu iki tur. Az robot dans yapalım, şu içinde olduğumuz kasvetli günleri biraz olsun unutalım' dedim. Sağ olsun kabul etti ustam. Ama 'Asıl robot dansı C3PO yapar oğlum. İkisini de çalıştıralım bali.' diyerek çalışma masasının yanında duran örtülü cisme doğru yürüdü. O sırada ben " 'Bari' mi dedi yoksa 'Bali' mi dedi lan?" düşüncesine dalmıştım. Ustam örtüyü kaldırdı. Örtünün altından tam kro işi, altın sarısı bir robot çıktı. R2D2'dan daha bir robot duruyordu bu arkadaş ama. Obi Bali her iki robotun da 'On' tuşlarına bastı ve başladık birbirinden kıvak robot dans figürlerimizi sergilemeye. Dübidübi düp dup dibi dup diye oynadık.

               Bu eğlencenin bize yetmediğini düşünen master'ım Issız Adam filminden sonra 'belki ekmeğini yerim lan' düşüncesiyle almış olduğu gramofona içinde Imperial March'ın da olduğu karışık plağı taktı. Karışık kaset yaptırıldığını biliyordum lakin karışık plağı ilk defa duymuştum. Herneyse ...

Haluk Levent Reyiz robotlar tarafından tutuklanırken.
               Imperial March eşliğinde iki robot ve ustam kendilerinden geçip headbang yaptılar, kafa salladılar. Bense ellerimi horon pozisyonunda havaya kaldırıp alışık olduğum üzere kartal pençesi yaptım. Imperial March'ın ardından Tarkan'dan Dön bebeğim başladı. Kro işi robot meğersem duygu sahibiymiş. Oturdu ağladı koskoca metal yığını. Bir şişe yağ içti kederinden, kafası kıyak oldu. Bu şarkı bitince Haluk Levent başladı. Haluk Levent ile headbang'i ayrı ayrı düşünemediğimizdenAşkın Mapushane'de kafa salladık, dil çıkardık, rakınrol forevır hareketi yaptık. Sonra yorulduk ve müziği kapadık.
----------------------------------------------------------------------------------------------
                Padawan akademisinde ilk haftamdı. Deli gibi lightsaber kullanmak istememe rağmen henüz sadece etrafı tanıyor, güzel insanlık ve din kültürü-ahlak bilgisi dersi alıyordum. Lakin etrafımdaki büyüklerimin konuşmalarından anladığım kadarıyla da ufukta bir savaş bizi bekliyordu. Bu durum ben ve benim gibi padawanlara hissettirilmemeye çalışılıyordu. Kendimi tutamadım ve götte durmaz zırt osuruk edasıyla Master Yoda'nın huzuruna çıktım. Her ne kadar bana söylenmese de bir savaşın bizi beklediğinden haberim olduğunu belirttim. Yoda: "Dedi bize 'Don't make me destroy you!' Olacak bir savaş kaçınılmaz fakat bilmiyoruz biz ki zamanı ne zaman?" dedi. "Yoda hocam! Havlayan itoğluit ısırmaz korkmayın. O oradan ulusun dursun, dert etmeyin siz. Fakat bana dengeleri jedi'lar yönünde değiştirebilecek biri olduğumu söylemiştiniz. Şimdi savaş çıksa birşey yapamam ustam. Oturur düşmana güzel insanlığı öğretmeye kalkarım, imanın şartlarını sayarım, abdest almayı anlatırım anca. Sizden ricam bana artık hızlandırılmış bir kurs başlatsanız da bir an önce pod binsem, kılıç kuşansam, yardım etsem sizlere." dedim.
Yoda beni haklı buldu. Yamrı yumru elleriyle Obi Bali Smail'e, bana hızlandırılmış kurs vermesini rica eden bir mektup yazdı ve ustama vermek üzere bana teslim etti. Elini öptüm ayrıldım huzurundan.
Artık beni bir hızlandırılmış kurs ve ne zaman başlayacağı belli olmayan bir galaksi savaşı bekliyordu.

Edit: Soundtrack de Emma Louise reyizelladan.

19.05.2015

Hırka Giy! Hastalık Havaları Bunlar, Korkuyorum

Ne zaman Radiohead dinlesem bir şeyler yazasım geliyor.
Ne zamandır da uzağım müzikten.
Ne kadar da çok oldu kendimle böyle başıboş kalmayalı.

Yok yok. Hikayem yok gül cemale gülücük düşürecek cinsten bu sefer. Çok uğraştım uğraşmasına ama sanki bitmiş bütün anlatım yeteneğim, yazamadım tek kelime. Diğer blog sahiplerini bilmem de anlatacağım şeyler varken yazamamak, bu anlatacağım şeyleri bir hikaye içinde kurgulayamamak canımı yakıyor artık son dönemde. Bu uzakta kaldığım dönemde bir çok seyahate çıktım. Bursa, Edirne, Tekirdağ, Boston, Ankara, İzmir, İzmit, Bakü... Bir sürü de hikaye topladım ama bir bütün haline getiremiyorum. Salt 'Şuraya gittim, şurayı gezdim, şunları yaptım.' yazısı da Demirbey tarzı değil.

İlla birileri Ah Müjgan Ah dedirtmeli hikaye dediğinde.
Ferhat, Şirin'ini bulsa da dağa salladığı her kazmada 'Ah Müjgan Ah!' demeli.
Musa, Sarah'a TC kimliği çıkarırken "Ya senin adın Müjgan mı olsa? Ya da Mehmet Aurelio?" diye sormalı.
Televizyonu açar açmaz, ağlayan gözlerle Sadri Alışık ekranda belirip "Müjgan'ın gözleri dört defa lacivertti." diye daha üstüne çıkamayacağım bir hayranlık betimlemesi yapmalı.
Kırmızı kablo mu mavi kablo mu kesilmeli ikileminde kalındığında bile "Ah Müjgan Ah!" denilip dört defa lacivert kabloya bıçak sallanmalı.


Şu anda ifif ifir Coldplay-Trouble çalıyor, sesi kapalı televizyonda Ahmet Davutoğlu konuşuyor. Ah Müjgan Ah!

Edit: No Surprises dinleyin siz de bu yazıdan sonra. Hayatımda dinlediğim en güzel şarkı, yıllar geçiyor etkisi değişmiyor.

Yakında görüşmeyi umuyorum.