26.06.2008

O'nu Görünce...

“Rüyamda uçsuz bucaksız bir buğday tarlasında çırılçıplak yürüyorum.Buğdaylar orama burama değiyor.Bu buğdaylar ilerde ekmek olacak,nimet olacak;sikimi taşşağımı değdirmeyeyim diyorum.Baraj kuran oyuncu misali aleti elimde tutarak yürüyorum amaçsızca.Yoluma birdenbire ‘O’ çıkıyor.Bu halde burada ne yaptığımı soruyor.Cevabım yok.Başımı öne eğiyorum.Tam bir yalan bulup ona bu engin tarlada ne yaptığımı anlatmak için kafamı kaldırdığım anda buğday tarlası yerine İnönü Stadı’nda dikildiğimi fark ediyorum.O ise çok seksi bir hakem üniforması giymiş.Yüzü bana dönük olan O’nun arkasında kalan futbolcular ‘Allahıma tanga giymiş hafız,bak hele bak!’-‘Tabi oğlum tanga olmasa bu iki lob ayrı ayrı lıbırdar mı hiç canııım?’şeklinde birbirlerine onun götünü ve tangasını övüyorlar.

‘Götüne bakıyorlar’ diyorum.’Ne dedin sen,göt mü dedin?’ diyor ve eli cebine gidiyor.Durumu düzeltmeye çalışıp ‘Arkana bakıyorlar’ diyorum ama umursamıyor ve cebinden beyaz bir tavşan çıkarıyor.Seksi hakem kıyafeti yerini Mandrake kostümüne bırakıyor. ‘Bir illüzyon gösterisinin üç aşaması vardır:Giriş,gelişme ve prestij’ diyor.Benim ‘Ama filmde o öyle değildi filmde,başka bir şey söylüyordu Michael Kaine.’dememle birlikte sinirleniyor ve şapkasından kırmızı kart çıkarıyor.

Arkamdan bir ses ‘Are you big player?’ diyor bu oyundan atılışım sonrasında.Dönüyorum ve sesin sahibi Erdem i görüyorum.’Çıkar o formayı hak etmiyorsun pis herif!’ diyor ve tekrar soruyor ‘Are you big player?’.

‘Like a prayer vardı lan bir de.’ Diyorum,Erdem de onu dinliyormuş o sırada.Kulaklığının tekini çıkarıp bana veriyor.Madonna’yı övüyoruz bir süre.Erdem Madonna’nın götüne methiyeler düzüyor ‘Senin götünden bin kat daha güzel lan onun götü!’ diyor.Siktiri çekiyorum,’Benim götü nerde gördün de konuşuyorsun?’

Çırçıplak olduğumu hatırlatıyor .Unutmuşum ben.Yine edep yerimi örtüyorum ama bu sefer nimetle alakalı bir mevzu yok ortada tamamen utançtan.Erdem’den sırtındaki –her Beşiktaşlıda mutlaka bir tane olan- Rosenborg formasını ödünç istiyorum.Formayı hak etmediğimi söylüyor.’Lan ben Beşiktaş formasını hak etmiyorum,versene şu Rosenborg formanı’ diyorum.Bu sefer de o siktir çekiyor ve elini cebine atmaya kalkıyor.Sonra aniden duruyor, ‘Ellerim ıslak be hoju cebimden bir selpak veriversene’ şeklinde bir ricada bulunuyor.Bunun yıllar yılı süregelen bir lise şakası olduğunu hatırlıyorum,bilincim yerinde fakat nedenini bilmediğim bir şekilde elimi cebine daldırıyorum.

Erdem’in cebinden ‘O’ çıkıyor.Demin yanlışlık yaptığını belirtip kırmızı kartını geri aldığını söylüyor ve yeşil kart gösteriyor bana.Bu kartla maça geri dönme hakkı kazanmakla kalmayacağımı aynı zamanda Amerika’ya giriş biletimin bu kart olduğunu açıklıyor.

Oyuna dönüyorum İnönü Stadı’na.Çırılçıplağım hala ve ellerimle edep yerlerimi kapatıyorum yine.Yanımda Beşiktaş formalı birkaç insan da benimle aynı şekilde edep yerlerini avuçlamış halde dikiliyorlar. ‘Kardeş ne iş,hadi ben çıplağım da siz malınızı kimden sakınıyorsunuz?’ diyorum.Baraj kurmakta olduklarını söylüyor içlerinden birisi ve ekliyor ‘Gelmiş geçmiş en iyi duran top ustası vuracak.Mermi niteliğinde şutları vardır.’

Kim ulan Beşiktaşıma frikikten gol atacağını düşünen denyo diye bakışlarımı dokuz metre on beş santim uzağa çeviriyorum.Jose Mourinho yönetimindeki Inter’in değişmez sol beki İbrahim Üzülmez topun başında.Nedendir bilinmez Beşiktaştayken sallamadığım İbrahim Üzülmez sahada gözümde büyüyor.Korkuyorum.Tipinden korkuyorum.İbrahim Üzülmez topa doğru gelirken ben gözlerimi kapatıyorum.Tırsaki bir ‘GOOOLL’ sesi çıkıyor,hemen açıyorum gözlerimi.

Yine o buğday tarlasındayım.Yine çırılçıplağım.Biri omzuma dürt bazında dokunuyor.Kafamı çeviriyorum İbrahim Üzülmez’i görüyorum bu sefer.Ve maalesef o da çırılçıplak. ‘Dünyanın en iyi sol beki oldum ben’ diyor. ‘Aferin’ diyorum ‘Peki are you big player?’ . ‘Sure!’ diyor İbo kendinden emin bir şekilde. ‘İkinci defa aferin İbocum ama şu edep yerlerini ört allasen.Buğdaylara değiyor,ilerde çoluk çocuk ekmek diye yiyecek bunları.’ şeklinde sitem ediyorum. ‘Ama onlar da çıplak !’ diyor İbrahim. ‘Onlar’dan kastının ne olduğunu soruyorum.O’nu,Erdem’i ve Michael Kaine’i gösteriyor.Onlar da bizim gibi çıplaklar.

Michael Kaine O’nun omzuna işaret parmağıyla saydıra saydıra bir şeyler söylüyor.Azarladğını anlıyorum uzaktan,koşa koşa yanına varıyorum yaşlı Michael’ın.Dizimle vura vura mosmor ediyorum tüm vücudunu. İbrahim’le Erdem korkarak bizi izliyorlar,onlara dönüp ‘ O’na laf söyleyeni böyle yaparım ona göre akıllı olun lan!’ diye çemkiriyorum.Korkuyorlar.O’na dönüp edep yerlerini aynı bizim gibi örtmesini söylüyorum ve o anda fark ediyorum ki hepimizin edep yerleri ortadan gitmiş,yerini dirsek derisine benzer bir deriye bırakmış.Seviniyorum bu duruma.O,ben,Erdem ve İbrahim Üzülmez el ele tutuşup dirsekvari derimizi buğdaylar arasında gezdiriyoruz.

Mutlu gibiyiz.

Değil gibiyiz…

24.06.2008

Ruh Diyeti

Her zamanki gibi öpmedi bu sefer.Elimi sıktı.utandım.İlk defa tanıştığım kızları bile öpen ben,dün seviştiğim kızla tokalaşıyordum.
"Baban nasıl?" dedim,şaşırdı.Ne alakası olduğunu sordu.Bayramlaşmaya gelen kapıcı çocukları gibi olduğunu belirttim ve daha dün aşk dolu saatler geçirdiğimizi hatırlattım.Mır mır birşeyler söyledi,duyup da anlayamadım.İplemedim.

Bir yerde oturmamızı istedi ve benle çok kısa bir görüşme yapıp gideceğini belirtti."ABA Piknik'e gidelim o zaman,tüm ekmeğe tavuk döner yaptırayım,acıktım zaar" dedim.Birşey söylemeyince bunun bir kabul ediş göstergesi olduğunu varsayıp rotamı ABA Piknik'e çevirdim.

Kasadan döner fişimi aldıktan sonra ben döner sırasına girerken o,bir masa bulup oturdu.Döner ustası soğan isteyip istemediğimi sordu.Uzaklarda oturan Aliye'ye el ettim,gördü,bana döndü.Jest ve mimiklerimle bugün öpüşüp öpüşmeyeceğimizi sordum.Kafasını çevirip ve yine sustu.Ben de bu suskunluğu 'Evet'e yordum."Soğan yok usta!Bugün öpüşçem kısmfetse" dedim.

Ben dönerimi yerken o sürekli dudaklarıma bakızlıyordu.Canı çekti heralde diye düşünüp ekmeğimi uzattım."Al bi diş" dedim ama "Tokum" dedi."Maedem toksun ne diye gözün dudaklarımda güzelim.Acele etme hınzır seni,ekmeğim bitsin öpüşçez" dedim.Bıyıklarımdan ayran damladığını söyleyerek gözünün dudaklarıma takılma nedenini açıkladı.Ekekeke şeklinde gülüp bıyıklarımı yaladım.Dişlerimin arasına bıyıklarımı alabildiğimi,yani bıyıklarımın ne kadar ulvi ve uzun olduğunu gösteren küçük bir şov sundum.Gülmedi,şaşırmadı.

"Ben konuya giriyorum" dedi."Yaşattığın güzellikler için teşekkür etmek için çağırdım seni ama artık bu ilişkiyi bitirmek istiyorum dedi.Sevgili okur,insan ruhunun 21 gram olduğunu öğrenmiştim bir belgeselde ve Aliye cümlesini bitirdiği anda o hafifçenek ruh nasıl ağırlaştı,nasıl daraldı sıkıldı tarif tasvir edemem size."E madem dün gece niye yiyiştik biz?" diye sorumsalca sordum."Ruhumu hafifletmek için yaptım bunu Faruk" dedi.Anlamadım dedim."İşte anla..." dedi."Yok ben tepsiye düşen döner tanelerinin tespiti ve yiyimi üzerine yoğunlaşmıştım duymadım seni" dedim.Cümlesini özenle tekrar etti.Sinirlenmiştim.

"Benden ayrılırsan bileklerimi keserim" dedim,tınmadı.
"Benden ayrılırsan bileklerini keserim dedim,korktu.Ağlamaya başladı.

Ağlarken bir yandan da mıyır mıyır konuşan Aliye'yi dinlememek için başkalarının tepsilerine düşen döner parçalarına da odaklandım bir süre.O da yamrı yumru,hayatın anlamını bulmuş kız modeliyle konuşup siktirdi gitti.Kendime ikinci bir tüm ekmeğe tavuk döner söyledim,hem de bu sefer soğanlı.Yemeğimi yerken Aliye'nin arkasından bir kaç şey söylemeye kalkıştım ama ağızda nimet varken küfretmenin günahı büyük düşüncesi beni bu eylemden vazgeçirdi,lokmamın bitmesini bekledim.

"Sokayım ruhuna!21 gramcık ruh ağır gelmiş hafifletmek için bi kilo küskük yiyo kevaşe"dedim,bıyıklarımı yaladım.Ayran vardı.


(Evet hayvan adam isim değiştirerek 20küsüelü yaşlarından bir hikayeyle belki de geri döndü kim bilir?Çok gezen mi çok okuyan mı bilir hı?)

18.06.2008

Ken & Ryu Sorunsalı (yarın salı)


Gong çaldı ve dövüş başladı.İki rakip hırsla birbirleri üzerine yaklaşmaya başladı.Ryu ‘aduket’ kombosunu yapmaya çalışıyordu fakat bir türlü yapamıyordu.Bu arayışlar onun uzun bir süre maymun gibi yamru yumru hareket etmesine sebep oluyordu.Ken , Ryu’nun bu boşluk anını güzel kullanarak kendine has vuruş stili olan aparkat(ki buna aparküt diyenler de var.Hatta aparküt daha bir hoş gibi…) ile Ryu’nun ağzını dağıtmaya yeltenmişti ki ilahi bir kuvvetten dolayı mı yoksa fiziki sebeplerden ötürü mü bilinmez kaskatı kesildi.Aşağıdan çıkardığı yumruğu ,Ryu’nun çenesine santimler kala zınk bazında zonkladı ve durdu.Ken’in kalbine bir sızı hakim olmuştu bu aparküt esnasında.Ryu’ya vurmak bir yana laf bile atmazdı o harlı kavga içinde.

Bunun üzerine Ken,doksan saniyelik ilk round boyunca zıplaya zıplaya,bir ileri bir geri kaçıp durdu.Bir yumruk atmak ona nasip olmadıysa rakibine hiç olmamalıydı.Zira izleyenler içinde Ken’in inceden hoşlandığı Chun Lee de bulunuyordu.

İlk round gong sesiyle sona erdiğinde her iki taraf da en ufak bir vuruşa vakıf olamamış,İngilizlerin deyimiyle “it’s a bore draw’ durumu yaşanmıştı.Ryu köşesine çekilirken Ken’e doğru “Seni yakalamıyim oğlum,bi yakalarsam öz validenle cima eyleyeceğim!” anlamlı el-kol hareketleri,ağız oynatımlarında bulundu.Ken ise kendine ne olduğunu anlamaya çalışarak ekranın sol tarafındaki köşeye doğru zıplaya zıplaya çekildi.90 saniye boyunca sürekli zıplamaya alıştığı için değildi bu zıplayışla köşeye çekiliş.Çıplak ayaklı Ken’in ayaklarının altı öğle vakti yapılan bu müsabakada sıcağı yiyen asfalttan mütevellit su toplamak üzereydi,bu nedenle zıplamaktaydı Sarı.

Karşılaşmadaki üçüncü gong sesi,dövüşün 2. round unu başlattı.Ama bu round un da diğerinden farkı yoktu.90 saniye yine zıplaya zıplaya kaçışlara,kovalamacalara ve yakalayamamacalara sahne oldu.Son gong sesi dövüşün berabere sona erdiğini ifade ediyordu.Bu son gong sesiyle birlikte Ryu çılgına kesti.Yarı gerçek yarı drav birkaç üstüne doğru atılma girişiminde bulundu.Çıkan kavgayı ayırmak uzun kol ve bacaklara sahip Dhalsim'e düştü.Dhalsim biri sinirli biri şaşkın iki rakibi uzuuun kollarıyla birbirlerinden yüzer metre uzağa sürdü.

Ryu’yu vatandaşı Honda adlı insan azmanı arkadaşı sakinleştirdi.Ken ise sessizce soyunma odasının yolunu tutmuşken yanına hemşerisi Guile geldi ve “What’s your problem asshole?” yani ‘Kardeş!Neden dövüşmedin yahu?Bir derdin varsa bak biz hemşeriyiz de hele bana!’ dedi.Ken ise “I guess I have a different bound with Ryu.Ayrıca Türkçe konuşalım lan böyle zor oluyor!” dedi.Guile da “Oldu lan” diyerek Türkçe konuştu.

Devam edecek…

16.06.2008

KİBRİTÇİ KIZIMSI MASALIMSI





Büyükçe bir ormanda,iki tane dans eden ayı yaşarmış.Bu iki ayı çok da iyi arkadaşlarmış.Birbirleri için yapmayacakları şey yokmuş.

İster aşk deyin bu ilişkinin şekline ister salt sevgi.Neyse ne...


Günün birinde ormanın içinden bir sirk geçmiş ve ayılardan bir tanesi (hadi bunun adı Ruby Fion olsun) sirkin büyüsüne kapılarak sirkin peşinden gitmiş.Diğer ayı ise (hadi bunun adı da Mool Olin olsun) dizleri parçalanana dek sürünmüş arkadaşının peşinden.Gitmemesi için sürüne sürüne dil dökmüş ama Ruby Fion onu dinlememiş.Sirk sahibiyle konuşmuş ve dans eden bir ayı olmanın verdiği ayrıcalıkla sirke kolayca kabul edilmiş.


Mool Olin sirklerden oldum olası korktuğu,o şatafatlı dünyanın sahteliğini tahmin edebildiği için gitmemiş Ruby Fion ile.O günden sonra da bir daha dans etmemiş.

Yıllar yılları kovalarken o da ölüme adım adım yaklaşmış.Yaşlı Mool Olin Ruby Fion suz geçen her yılın her gününün her saatinin her anında Ruby Fion un hayaliyle yaşamış.Hafızasından sirke katılış gününü silerek...


Ve bir gün yaşlı Mool Olin sirkin olduğu yere gidip Ruby Fion unu görmek istemiş.Çünkü artık kaybedecek birşeyi yokmuş.Sirk,Ruby Fion gibi onu da gösteri kadrosuna alsa dahi en fazla bir kaç ay içinde ölüp bu işkenceden kurtulacağını varsayıyormuş.

Ne yazık ki Mool Olin sirke gittiği gün beklediği gibi bir manzarayla karşılaşmamış.Ruby Fion gözyaşları içinde,olduğundan çok çok daha yaşlı bir görünümde samandan yatağı üzerinde yatmaktaymış.Ruby Fion,Mool'u görünce gözyaşları ikiye katlanmış.Mool Olin'in boynuna sarılarak sirke katılmasının büyük bir hata olduğunu,onu dinlememekle hayatını alt üst ettiğini dile getirmiş.Bu pişmanlık dolu cümleler de son cümleleri olmuş ve Ruby Fion ölmüş.


Ruby Fion un son nefesini verişi Mool Olin'in zaten az kalmış olan ömrünü de beraberinde alıp götürmüş ve Mool Olin Ruby Fion'dan hemen sonra uzun süre ayrı kaldığı arkadaşının peşinden sonsuzluğa koşmuş.


(sadece bir eskizden ibarettir...)