27.08.2015

OOOOO YUMRUK YUPPİİİİ YUMRUK

Alın Kilis'i yurttaş olalım türkü bakışlım, Allah'ın adını verdim alın!
Gözümü açtığımda İzlanda:3 - Türkiye:0 yazısını gördüm. 'Hay canımın içi. Futbolu seviyor mudur acaba? Sevinmiş midir galibiyetlerine? Milliyetçi midir dudu dillim?' diye tatlı hülyalara daldım. Biraz sola bakınca "Ağlatan Teklif" başlığı altında Keremcem'in dizici sevgilisine yüzük falan verip evlenme teklif ettiğini okudum. Yalnızca 'Allah mesut etsin.' dedim etliye sütlüye karışmayan, çevremdeki hiçbir hayat hakkında pozitif yahut negatif yorum yapmayı sevmeyen yapım gereği. Birazcık da yukarı çevireyim gözlerimi dememle birlikte Posta yazısını gördüm ve tabi P harfine iliştirilmiş şişman kız nazar boncuğunu (Evet yer küredeki tüm şişman kızlar, Türk olsun olmasın mutlaka nazar boncuğu takar). Posta Türkiye'yi ve insanları çok seviyordu. Ben insanları seviyordum. Toprak parçalarıyla pek alakam yoktu. İyi de bir gazete neden isminin yanına "Türkiye'yi ve insanları çok seviyoruz" yazardı. Bu, Twitter'a çok uykum var yazmaya benziyor, acıktım demeye benziyor, Cemal Süreya RT etmeye benziyor. Kimsenin umrunda değil ama söyleyeyim de belki ekmek çıkar.

Sevgi konusunda aç bir dönemimdi aslında ne yalan söyleyeyim. Eve söylediğim kuşbaşı kaşarlının kutusu üzerinde yazan "Afiyet olsun"a teşekkür ediyor 'Gel beraber olsun.' diye davette bulunuyor, ayranın kapağında yazan "Açmadan önce çalkalayınız!" hatırlatmasına seviniyor 'Sana yemin olsun unutuyordum valla, iyi oldu hatırlattığın.' diyordum. Dudaklarım iricedir, iki masa ötedeki insanın yüzüne buseler kondurmama yetecek kadar da dolgundur. Dudaklarımı anucuk gibi büzerek Posta'yı O'sundan öptüm.


5. sanatın en öksüz, en ortası olmayan (ya dev kötü ya dev iyi son ürünlerden oluşuyor) dalı olan şiiri bana sevdiren Posta gazetesindeki favori sayfam olan cinsellik sayfalarına göz gezdirip 'Bakalım kim nasıl sevişiyor?' diye bakmak için iki elimle gazetenin iki ucundan tuttum. Fakat o da nesiydi? Bu gazete tek sayfaydı. Yüzümün üstüne gelen kısmı kaldırdım. Kaldırır kaldırmaz da karşımda Semih'i gördüm. Gözleri fal taşı gibi açılmış, rengi bembeyaz olmuş bir halde bana bakıyordu.

'Ne içtik lan?' diyerek yerden doğrulmaya çalıştım. Doğrulamadım. Afallamıştım besbelli. Elimi uzattım Semih'e beni tutup kaldırması için. Bir adım yaklaşıp elimi tutmak yerine bir kaç adım geri gitti korkulu bakışlarla. 'Ya küfür müfür mü ettim, küstün mü, niye yardım etmiyorsun? Bi el ver kalkayım Allah Allah!' şeklinde sitem ettim. Cevap bile vermiyordu. Hemen ayağa kalkmak yerine yattığım yerden biraz doğruldum ve sadece yüzümün değil bütün vücudumun birer sayfalık gazete sayfalarıyla örtülmüş olduğunu gördüm. 'Sen mi serdin lan gazete kağıtlarını üstüme. Ölü müyüm lan ben? Nasıl şaka bu!' diye biraz kızdım Semih'e. Sonunda şoktan çıktı ve yanıma yaklaştı. Kulağıma doğru eğilip "Oğlum bardayız şu anda. Kavga çıkardın sen. Badigard geldi yumrukladı seni baya. Sen dayaktan yere düşünce bıraktı eleman seni. Ağzından da kan gelince ben öldün sanıp üstüne gazete örttüm, avukat bir kız var onu aradım çağırdım." diyerek başımdan geçenleri özetledi. 'Nabzıma bakmadın mı?' diye sordum, bakmadığını söyledi. Ölü olduğuma nasıl kanaat getirdiğini sordum. 'Filmlerde biri vurulunca, ölünce falan ağzından kan geliyor, seninkinden de geldi. Ben dedim öldü bu.' diye açıkladı gerekçesini. Elimle ağzımı kontrol ettim, kan kurumaya başlamıştı. Dudaklarımda gezdirdim parmaklarımı, evet dudağım patlamıştı. 'Dudağım patlamış amınakiii, sen de göm hemen beni. Üniversite okuduk lan biz, bi ağızdan kan gelmeyle ceset muamelesi yapılır mı lan insana!' dedim. Bira şişesini kafasına dikip beni siklemeye son verdiğinin sinyallerini gönderdi. 'Kavga nasıl çıktı?' diye sordum. Meğer ben baya sarhoş olmuşum. Erkekli kızlı bir güruha küfürsüz de olsa baya bir laf sokmuş, gruptaki adamlardan bir kaçını dışarıya döğüşmeye davet etmişim. Neyseki adamlar sağ duyuluymuş da beni grup çalışmasıyla dövmek yerine kanunların belirlediği sınırlardan çıkmadan en yakın güvenlik görevlisine durumu bildirmişler. Tek kişilik dev orkestra badigard da önce mekanı terk etmemi rica etmiş, fakat ben ricasına itibar etmeyince beni dövmek zorunda kalmış. Makul nedenlerle dayak yemiştim. Diyecek sözüm yoktu, içim rahatladı. 'Hangi yıldayız lan!?!?' dedim ama bir telaşla. "2015" dedi Semih. "Ulan bir senelik gazete ne geziyormuş soktumunun barında?" dedim fakat Semih aptal bir ifadeyle gülümsüyordu. 'Ya sen ne mezhebi geniş bir insanmışsın, sen nasıl vurdumduymaz bir canlıymışsın arkadaş. Yardım et kaldır gidelim, bi daha döverler beni yoksa. Ölümden döndüm lan ben.' dedim. Duymuyordu, zira telefona kitlenmiş, ışığı yanan ekrana bakarak fititi fititi bir şeyler yazıyor, bir yandan da git gide artan bir dozda gülüyordu. 'Neye gülüyorsun lan?' dedim. "Avukat var ya, ona dedim senin ölmediğini. Yine de geliyor. Benim seksim garanti, senin için gruba ikna etmeye çalışıyorum." dedi.

Ben de gülümsedim Semih gibi.

Ağzım acıdı.


Edit: Soundtrack iki tane olsun. İlki Neighbourhood'dan Sweater Weather, İkincisi için seçimi çok zor yaptım ama bu hafta bu yazı paylaşıldıysa bu şarkı olmalı ikinci soundtrack de diye karar verdim. O da Travis'ten Re-Offender.