16.09.2014

Miles Kane Olsam Yine de Oynar mıydın Benimle?

Yine olmamıştı ve yine bitmişti. Ünlü İspanyol düşünürü Ege'nin lafını dinleseydim 'Biteceğini bile bile...' bu aşka başlar mıydım?

Başlardım.

Canım sıkılıyordu.
Ütüsü, bulaşığı, temizliği ayrı ayrı canımdan bezdirmişti. Romantizm kisvesi altında 'Hadi canım ütüyü beraber yapalım mı?' diyip dağ gibi gömlek ütüsünün yükünü hop diye yarıya indiriveriyordum.


Herkesin vicdanı kendi polisidir derler ya hani -Ne kadar polis varsa... Orası ayrı. A.C.A.B. 'a selam olsun.- , işte benim de vicdanım dayanamadı haliyle bu parazit yaşama. Bunu balık burcu erkekliğine bağlayan okurlar çıkabilir. Aman çıkmasın. Gezegenin sağda solda duruşuyla hali tavrı etkilenecek adam mıyım ben?
Dolunay mı var? Perdeyi kapatır yatarım ki gözüme gözüme şavkıyıp uykumu zorlaştırmasın. Dolunayın üzerimdeki yegane etkisi de budur.
Enerji sana ne ifade ediyor diye soracak olursanız (Ki niye soracakmışsınız ki), akşam olup da vücudumda işin alıp götürdüğünden arta kalan şeyi ifade ediyor diye cevaplarım.
Aşkın ne olduğunu unuttum. Sağımda solumda bile olsa görüp de tanıyamam. Aşk, bir Hüsnü'den Müjgan'a, bir de Edward'dan Sandra'ya akıp giden olarak tanımlayabilirim ama. Peşinde miyim? Peşindeyim.

Ben konuşmayı değil dinlemeyi severim. Dinler gibi yaparım bazı bazı. Vicdanıma kulak kesildim ama bu defa. Dağ gibi ütüye inat, olmadığını olmayacağını bir bir anlattım. Ağladı.
Allah kimsenin karşısında kimseyi ağlatmasın. Süleyman Seba'nın ölümüne gözlerimin verdiği tepki yakalandığında nasıl utanmıştım anlatamam. Nur içinde yatsın efsane başkanım.

Yedim bedduamı her zamanki gibi. Uzanıp uzanıp da bir türlü tutamayışımın müsebbibi bu beddualar belki de, kim bilir?

"Çık dışarı çık çık!" diye kovdu beni evden. Benim evimden. Anahtarlarım da içeride kalmıştı. Apartmana rezil olmama maksatlı kapıya bir kaç hafif dokunuş ve 'Açar mısın Arzu? Arzu! Arzucuğum ama bu yaptığın çocukluk, o kira kontratında benim adım yazıyor yahu!' diye kısık sesli serzenişlerde bulundum. Çok değil, bir on dakika sonra kapı açıldı ve kafasını uzattı. Ömrüm boyunca mutluluğu bulmamam ve iki yakamın bir araya gelmemesiyle ilgili dileklerini, bir diğer deyişle 'Beddua'larını tarafıma iletti.


Her ne kadar ben ağzımdan çıkarmayı beceremesem, çıkarmayı becereni sustursam da (Bkz. Müjgan vakası.), Arzu'yu bu isyanından ötürü suçlayamazdım. Hak etmiştim tüm bu bedduaları. Bir beddua ne kadar hak edilebilirse o kadar hak etmiştim.

Fakat her hak ettiğimi alsam Arzu'yla tanışmazdım bile.
İnsan her zaman hak ettiğini alamıyor.

Benim haktan hukuktan yana bir beklentim de kalmadı artık zaten. Yaşım yirmi yedi. Sigortamdan kaç gün geçmiş, emekliliğime kaç gün kalmış derdinde bir hayata yavaş yavaş alıştırıyorum kendimi.

Edit: Blog tasarım olarak çok keskin bir biçimde değişti. Umarım beğenmişsinizdir. Bu tasarım, Pythia'nın çok çok ince bir hediyesi. Vakit ayırdı, ilgilendi. Tasarımı bitirdiğinde 'Aa bu da olmamış.' diyecek hiçbir şey bırakmamıştı. Ne kadar teşekkür etsem az, ama o teşekkür yerine daha çok yazı istiyor. Bundan sonra daha çok yazı o zaman...
Pythia burayı böyle çiçççek gibi yaptıysa kendi blog'u nasıldır kim bilir diyen de olabilir. O zaman link link---> http://www.pythiapi.blogspot.com.tr/

Edit 2: Soundtrack'i yine ikileyelim istiyorum. İlki Miles Kane-Come Closer (Ne desem boş bu şarkıya)

İkinci soundtrack ise Tove Lo'dan. Kendisine buradan 'Al canımı' diyorum.