27.07.2009

Bek tu dı füğçır (Postmatürenin Prematüre Hayatı)

Hikaye yazamıyorum.Asıl yapmak yazmak istediğim tür hikaye diye kudurup duruyorum biliyorsunuz.vakti zamanında bu blogda yayınlamış olduğum bir yazı vardı "postmatürenin prematüre hayatı" başlıklı.2008 mayısta girmişim yazıyı blog a.blog u takip etmeye geç başlayanınız olmuştur,eski yazılanlara bakmayanınız olmuştur.o nedenle ben hikaye yazabilene dek siz bu en sevdiğim yazımı bir daha okuyun istedim.uzun biraz fakat zaman ayırırsanız beni de bahtiyar edersiniz canlarım.

                                               POSTMATÜRENİN PREMATÜRE HAYATI

Öyle bir güneş var ki tepede aldığı nefesten bezdiriyor insanı.Annem,babam ve kız kardeşimin mensubu olduğu çekirdek ailemle Serçe model arabamızda güneye akıyoruz.Antalaya'ya...
Arka koltukta oturan NY Yankees şapkalı,bir elinde beyzbol topu diğerinde beyzbol eldiveni olan;sarı saçlı mavi gözlü,az biraz çilli,şirin mi şirin bir çocuk olsun da onun hikayesini anlatayım size isterdim.Ama maalesef boynu kirden halkalarla dolmuş,yenik tırnakları olan,çırpı kollarını ve bacaklarını bir vücut geliştirme sporcusu edasıyla kasten avdet-i afişe maksatlı açıkta bırakan tam yerbezi yapmalık atlet ve şort giyen,üstünde moda sayılabilecek tek şey topuklarındaki ışıkları yanan spor ayakkabılar olan,kesintisiz bir halde sümüğü burun deliği-dudak arasında asılı duran benim hikayemi okuyacaksınız.Yıl 1993...

Arabada "Güneye giderken" değil,o zamanın popüler şarkısı "Nankör Kedi"çalıyor.Bense,altı senelik ömrümde acıların en katmerlilerini yaşamışım gibi uzaklara dalarak eşlik ediyorum şarkıya.Bir müddet sonraysa salya akıta akıta dalıyorum uykuya.
Czirrie de czirrie sesi uyandırıyor beni.Gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey yapraklı dizaynıyla bozuk 2500 TL oluyor.Amcam gülerek parayla cama vuruyor .İniyorum arabadan,amcam beni kucağına alıyor.'Nasılsın?' sorusunu beklerken 'Kamışa su yürüdü mü?' yle karşılaşıyorum.Alık bir halde 'Pipet!' diyebiliyorum.Fırçamtrak bıyıkları arasından dudaklarını uzarıyor,şakaklarıma konduruyor busesini.Tükürükleri terime karışıyor.Kamp kapısındaki karşılama faslından sonra kalacağımız odaya gitmek üzere kampın içine geçiyoruz.İşte o anda ilk aşkım geçiyor bisikletiyle yanımdan.Bağıl hızdan umumiyetle tiksindiğim için hangi hızda geçip gittiğini çözemiyorum ama tüm detayıyla kazıyorum beynime bu güzelliği.
Ömrümde ilk defa midemde garip şeyler hissediyorum.Güzel gibi,değil gibi.Akşam yemeğinden sonra durduğum yerde duramıyorum;hep bir kıpırtı , bir titreme halindeyim.Aşkın etkisinden oluyor galiba diye düşünüp önemsemiyorum.Gerçeğiyse gece anlıyorum.Aşkın tetiklediğini sandığım tüm bu fonksiyonlar meğer ishal belirtisiymiş.Ankara-Antalya yolu boyunca incir-su ikilisini beraber tüketmemin sonucu götümden işiyorum sabaha dek.Ertesi gün de değişen birşey olmuyor maalesef.Tuvalet-Yatak odası arasında mekik dokuyarak geçiriyorum tüm günü.Sonraki gün ise iyileşiyorum ve atıyorum kendimi dışarı.Amacım ilk defa aşk denen olguyu hissetmeme sebep kızı bulmak.
Çok geçmeden de buluyorum.Sahilde,denizin sığ kısmında 'Heidi'li çocuk bikinisiyle çimiyor.Beni farketmesi için mal varlığımı olanca haşmetiyle sergileyen slip mayomla çopada çopada koşuyorum denize doğru.Tam yanından geçip bırakıyorum kendimi çelik gibi suya.
Kızı merkez alarak yarıçapı beş metre olan bir dairenin yayı üzerinde bir sağa bir sola kulaçlar atıyorum.Tam merkeze geldiğim sıralarda dalış denemeleri yapıyorum.Çapın uç noktalarında ağzımın yarısını suya sokup priuffu prriuu sesleri çıkarıyorum.Ama ne yaparsam yapayım bir türlü dikkatini çekemiyorum.
Ben suyun içinde maymun olmuşken babası geliyor,kızını alıp gidiyor.Bakakalıyorum ardından.Kafama yemiş olduğum güneşin haddi hesabı şaştığından yarı sütlaç modunda terkediyorum denizi.

Akşam yemeğinde amacıma ulaşabiliyorum anca.Açık havada piyanist şantörümüz yemek müziği icra ededursun,biz de ordövrmüş,ara sıcakmış,ana sıcakmış ne gelirse 'günah olmasın' desturuyla tabağı sıyırana dek yiyoruz.İsmini dahi bilmediğim dilber ise iki yan masada ebeveynleriyle oturuyor.
Ne zaman ki yemek faslı bitiyor,insanlar tatlı ve meyve servisi öncesinde yemiş olduklarını yakma maksatlı atıyorlar kendilerini dans pistine.Ben de amcam tarafıdnan zorla kaldırılıyorum oynamaya.Fidayda eşliğinde mal mal el çırpıyorum.O sırada sol tarafımdan uzun ve hızlı bir halay üzerime doğru geliyor.Kçamıyorum.Ailemle arama sonu gözükmeyen bir halay giriyor.Bizimkilerle irtibat kuramıyorum.Rabbime bana yol gööstermesi için duacı bir halde kafamı kaldırıp yalvarıyorum.Bu sefer de disko topu giriyor araya.Rabbimle de irtibat kuramıyorum...
Arkama döndüğümde pistin orta yerinde mahsur kalmış ,benim gibi halay mağduru tahminen yaşıtım bir kızın poposu çarpıyor gözüme."Bari onunla irtibat kurmayı deneyeyim " diyerek yanına gidip eğiliyorum."Birşey mi düşürdün?" diye soruyorum.Kız doğruluyor,hakeza ben de öyle.Ve o poponun ilk aşkıma ait olduğunu öğreniyorum.Birşey düşürmediğini,sadece disko topundan yere vuran renkli ışıkları eli-ayağıyla tutmaya çalıştığını söylüyor.
"yar" diyip sineme sarmaya hazır olduğum kızın zeka özürlü olduğunu düşünemiyorum.Çocuğum çünkü,yetmezmiş gibi bir de aşığım.
Halay ortasında mahsur kaldığımız anlarda tanışıyoruz.Onun da benle aynı yaşta olduğunu,benim gibi Ankara'da oturduğunu ve yonca Evcimik'ten ölesiye tiksinirken Burak Kut'a derin bir sevgi ve saygı beslediğini öğreniyorum.Arkadaş oluyoruz.Halay dağılmaya başladığı sırada ertesi gün için sözleşerek ayrılıyoruz.

İki haftalık tatil boyunca 'yaz-buz'lar yazdırıyorum amcamın hesabına.Biri bana,diğeri ona.Arı Maya'nın ne kadar ulvi bir canlı olduğunu anlatıyoruz birbirimize.Öğlen sıcağında,herkesin güzellik uykusuna yattığı saatlerde ben,TRT 2'de rahmetli kıvırcık Bob Ross'un 'Resim Sevinci' programını izliyordum.İlk aşkıma hediye edebilmek için resim yapıyorum Bob'un öğütleri çerçevesinde.Yalnız işin kötü tarafı "Gel bak,şuradaki yalnız minik çalılığın harikulade gölgesinde oturalım","Hadi kumdan kalemizin yanına gizli,sessiz,şirin bir havuzcuk yapalım." şeklinde gay gay tümceler dökülüyor ağzımdan.
Bob Ross kanımda,kasıklarımda...


Her tatil biter.İnsan o iki haftayı hiç bitmeyecekmiş gibi yaşar ama biter işte.Onun tatili de bitiyordu.Sonraki gün Ankara'ya dönecekti.Bense Ankara'da da ifade edebileceğim duygularımı bekletemedim.Tatilinin son gecesinde dile geldim.
'Seni seviyorum' dedim,'Ben de...' dedi ama iki adım da uzaklaştı.
'Gel!' dedim,gelmedi.'Bari gitme..' dedim '..bundan daha fazla uzaklaşma benden"
Gitti!
Böylece normalinden çok erken bir şekilde çocukluğum bitti.

Bir daha kimse bu şekilde mantıksız,sebepsiz çıkıp gitmez hayatımdan sanıyordum.Yanılmışım.
Yirmibir yaşına geldiğimde karşımda duran kişiye 'Seni seviyorum' dedim, ' Ben de...' dedi ama bakışlarını uzaklara yönlendirdi,iki adım da uzaklaştı.
'Gel!' dedim,gelmedi. ' Bari gitme,bundan daha fazla uzaklaşma benden' dedim
Gitti!
Böylece de normalinden çok erken bir şekilde gençlik dönemim bitti.


SON


24.07.2009

27-5 yaş sendromu

Ne yapıyorum lan ben?Yaş olmuş 22 hala 60-70 kişiyle aynı anda,aynı sınıfa girip benden daha fazla sene okul okumuş,anlatmakta olduğu konuda benden daha bilgili bir insanı bir devamsızlıktan sınıfta bırakma tehdidi yüzünden dinliyorum.Tek tek bakteri isimlerini sayıyor,benim görevimse onları ezberlemek.

Yaratıcı adamdım lan ben,ölüyorum bu bölümde.Oz cadısı gibi.Eriyorum

Şimdilerde ise 'Food preservatives' denince "hıffzıssıhhh" diye kendi kendime gülüyorum,buna gülecek adam mıydım ben?

Ayakkabının içinin tabanı ya da çorabımın tabanı çok ısındı.Arada fark var biliyorum ama ben hangisinin ısındığını çözemiyorum.Ne olursa olsun iyiden iyiye yanıyor ikisinden birisi.Ürperip titriyorum.O sırada yoklama kağıdı geliyor.Ürpererek titreyişimin yarattığı vibrasyondan yararlanıp atıyorum titrek imzamı.Koskoca adam oldum imzama bakan 3 yaşında çocuğun kalemle ilk tanışmasında bıraktığı iz zanneder.Tam adımın karşısına imzamı atmakta zorlanıyorum zira aklım hala ayağımdaki önleyemediğim sıcaklıkta.Buna benzer durumu bir keresinde bir filmi anlatırken yan roldeki şahsın gerçek ismi olan Yadigar Ejder aklıma gelmediğinde yaşamıştım.Kafama takınca uyuyamıyorum bir de.O ismi hatırlayana kadar konsantre olmamı gerektiren hiçbir işi yapamamıştım.Şimdi de 'fatality rate' in neler olduğunu dinleyemiyorum aynı sebepten.Normalde sadece fatal sözcüğü dikkat kesilmeme yetip de artar normal zamanda aslında.

Çim biçme makinasının sesi uzaktan insana hoş gelir.

Huzursuzluk yaratmıyor en azından.uzayan çimi kısaltıyor.O olmasa,o sesi çıkarmasa nasıl olacak çim kısaltmak?Olmayacak.İşte böyle olaylar için soktumunun uzun bacaklı ingilizleri vital diyor.

Düğünde çalınan davul gereksiz,ramazan davulu gerekli.Düğün davulcusuna apayrı uyuzum zaten.Her şarkıya aynı ritmi ver,nasıl olsa gençlik bas gitara odaklanmış.Ritmbaz olmaktan uzak genşler.

Ahahhah hoca 'Adult' dedi.buna da güldüm.Hey gidi geçmiş,lise çağlarımda okulun porno tedarikçisiydim canyoldaşım Emin'im le beraber.

Sibel Kekilli!İyi ki Duvara Karşı da oynayıp meşhur oldun o dönem.Sayende millet tabldot yerken biz karşı lokantadan iskender söylüyorduk kendimize.

Casio F91 W'ma göre yirmi dakikalık bir süre var sınıftan herkesin çıkmasına izin verilmesine.Ömürden bir yirmi dakika.

Çok meme var sınıfta.Erkek başına 6 x 2 = 12 ayrı meme var yaklaşık olarak.Alıcı gözüyle bakmıyorum,haber değeri taşıyan bir unsur olarak gördüm bunu ve yazasım geldi sadece.Güzel meme yok.Favorili,bıyıklı kız memeleri var.Bu kızların ayak başparmaklarında kıllar da var.Baba ayağı gibi.

Erkek başına 6 x 10= 60 kız ayak parmağı düşüyor.Genellikle her altı kızın dördünün ayak serçe parmak tırnağı yok gibidir,hatta yoktur.(4 x 8)+(2 x 10)=52  tam ayak parmağı tırnağı var (Not : ayak fetişisti değilim,tam aksine ayaktan nefret ederim)

Son olarak Allah kahretsin ki erkek başına 5 zıbınlı kız var.Her 6 kızın 5'i göt çatalını bir musluk tamircisinden çok daha fazla önemsiyor ve götünü zıbınla sağlama alıyor.Zıbın açmaya çalışırken can veren gençlerimiz için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum seni ey okuyucu!

Saymaktan saygı,durmaktan duruşu

8.07.2009

PADAWAN (TWO)

Konseyin sekreteri,aynı zamanda Padme'nin ikizinin sevgilisi olan Edi Pak Bairaam bilgisayarının başındaydı.Ben de yanında türk kahvesi-sigara ikilisini götürüyordum.Canım sıkılıyordu.Edi'nin bilgisayara şöyle bi göz ucuyla baktım.Padawan oluşumun şerefine düzenlenen partide çekildiğimiz yüzlerce fotoğrafın içinden seçtiklerini facebooktaki Jedi fan sayfasına yüklüyordu.Sevgilisiyle olan bir fotoğrafını 'Bebishim ve Bennn:)))' şeklinde adlandırması beni 'iyi ki senin öğrencim değilim lan' düşüncesine itti.Yarım ağızla 'Beni de tegle usta!Eşe dosta havam olsun,bakarsın karı kız düşer' diterek sekreterlikten ayrılıp Master'ım Obi Bali Smail'in yanına seyirttim.

Obi Bali,kendine has kekremsi bir kokuya sahip odada kalıyordu.Odasına girdiğimde bir makineyle uğraşmaktaydı.'Merhaba usta yardım lazım mı?' diye sordum.Dübel istedi,çimento istedi,ingiliz anahtarı istedi.İstedi de istedi.Ne yaptığı hakkında da hiç bir şey söylemiyordu.Padawanlıktan çıraklık seviyesine düştüğüm hissiyatına kapılmıştım.Bu hissiyata kapılmama sarışın ustam Obi Bali'nin çömeldiği için açılan kıç çatalında gözüken kara göt kıllarının neden olduğu apaçıktı. 'Ustam!yengeye söyle bir tamirciye versin.Olmayacak,yapamayacağız biz bu süpürgeyi' dedim. 'Süpürge değil o.R2D2!Üstün bir robot türü.' dedi. 'Asimo gibi he mi?' diye sordum.Ondan daha akıllı,gubirik cibirik sesler çıkaran,çok daha üstün bir robot olduğunu anlattı bana.

Robot lafını duyar duymaz cebimden i-pod'umu çıkardım,açtım müziği,fulledim sesi,koydum kulaklıkları avucumun içine müziğin odaya yayılmasını sağladım. 'Çalıştır usta şu robotu iki tur. Az robot dans yapalım ,şu içinde olduğumuz kasvetli günleri biraz olsun unutalım' dedim. Sağ olsun kabul etti ustam.Ama 'Asıl robot dansı c3po yapar oğlum.İkisini de çalıştıralım bali.' diyerek çalışma masasının yanında duran örtülü cisme doğru yürüdü.O sırada ben " 'Bari' mi dedi yoksa 'Bali' mi dedi lan?" düşüncesine dalmıştım.Ustam örtüyü kaldırdı.Örtünün altından tam kro işi,altın sarısı bir robot çıktı. R2D2'dan daha bir robot duruyordu bu arkadaş ama.Obi Bali her iki robotun da 'On' tuşlarına bastı ve başladık birbirinden kıvak robot dans figürlerimizi sergilemeye.Dübidübi düp dup dibi dup diye oynadık.

Bu eğlencenin bize yetmediğini düşünen master'ım Issız Adam filminden sonra 'belki ekmeğini yerim lan' düşüncesiyle almış olduğu gramofona içinde Imperial March'ın da olduğu karışık plağı taktı.Karışık kaset yaptırıldığını biliyordum lakin karışık plağı ilk defa duymuştum.Herneyse ...

Imperial March eşliğinde 2 robot ve ustam kafa salladılar.Bense ellerimi horon pozisyonunda havaya kaldırıp alışık olduğum üzere kartal pençesi yaptım.Imperial March'ın ardından Tarkan'dan Dön bebeğim başladı.Kro işi robot meğersem duygu sahibiymiş.Oturdu ağladı koskoca metal yığını.Bir şişe yağ içti kederinden,kafası kıyak oldu.Bu şarkı bitince Haluk Levent başladı.Haluk Levent ile headbang'i ayrı ayrı düşünemediğimizden gayet slow bir şarkı olmasına rağmen Akdeniz Akşamları'nda kafa salladık,dil çıkardık,rakınrol forevır hareketi yaptıkSonra yorulduk ve müziği kapadık.

----------------------------------------------------------------------------------------------

Padawan akademisinde ilk haftamdı.Deli gibi lightsaber kullanmak istememe rağmen henğz sadece etrafı tanıyor,güzel insanlık dersi alıyordum.Lakin etrafımdaki büyüklerimin konuşmalarından anladığım kadarıyla da ufukta bir savaş bizi bekliyordu.Bu durum ben ve benim gibi padawanlara hissettirilmemeye çalışılıyordu.Kendimi tutamadım ve götte durmaz zırt osuruk edasıyla Master Yoda'nın huzuruna çıktım.Her ne kadar bana söylenmese de bir savaşın bizi beklediğinden haberim olduğunu belirttim.Yoda: "Dedi bize 'Don't make me destroy you!'Olacak bir savaş kaçınılmaz fakat bilmiyoruz biz ki zamanı ne zaman?" dedi. 

"Yoda hocam!Havlayan itoğluit ısırmaz korkmayın.O oradan ulusun dursun,dert etmeyin siz.Fakat bana dengeleri jedi'lar yönünde değiştirebilecek biri olduğumu söylemiştiniz.Şimdi savaş çıksa birşey yapamam ustam.Oturur düşmana güzel insanlığı öğretmeye kalkarım anca.Sizden ricam bana artık hızlandırılmış bir kurs başlatsanız  da bir an önce uçak binsem,kılıç kuşansam,yardım etsem sizlere." dedim.

Yoda beni haklı buldu.Yamrı yumru elleriyle Obi Bali Smail'e,bana hızlandırılmış kurs vermesini rica eden bir mektup yazdı ve ustama vermek üzere bana teslim etti.Elini öptüm ayrıldım huzurundan.

Artık beni bir hızlandırılmış kurs ve ne zaman başlayacağı belli olmayan bir galaksi savaşı bekliyordu.

                                                                                                                   2. BÖLÜMÜN SONU

2.07.2009

Behçet Kan Ağlıyor

'Karnım ağrıyor','Hastayım ben bugün' gibi kıvırma çabalarına başvurarak, delikanlı gibi 'Ben regl oldum abilerim ablalarım' diyemeyen kızlarımızla tartışma içine girdim.

Kızlarımız benim duymayı istediğim söylemlerin toplum içinde dile getirilmesinin hoş olmadığını savundular lakin benim anladığım kadarıyla bu bir kıvırma.Zira bu tartışma boyunca kızlarımızın ağzından asla 'REGL' kelimesi çıkmadı,bunun yerine 'adet','aybaşı' gibi eş anlamlı sözcükleri tercih ettiler.Şimdi benim koyduğum tanıya gelirsek bence Türk kızları 'regl' diyemiyor.Dilleri dönmüyor.Erkeklerin mastırbasyon,mastürbasyon,Mr.Bison demeyi becerip masturbasyona gelince dillerinin dönmemesi gibi bir durum.Utanılacak bir şey yok kızlar.Ayna karşısında ağzınıza naftalin koyarak 'Regl' deme pratiği yapınız.Olacak.

Tüm kızlarımızı o dönmeyen dillerinden öperim