Uzaktan gören, hararetli tavırlarını fark eden biri de 'Kız dünyanın sırrını çözmüş, şu bıyıklıyla payaşıyor ilk heralde.' diye düşünürdü. Ve eklerdi 'Ulan kız dünyanın sırrını söylüyor adama, adamın sikinde değil heralde. Baksana, memesine falan bakıyor denyo.' . Kusura bakma ey okur ama karşımdakinin cinsiyeti ne olursa olsun aldığı veya alamadığı bir trikotaj ürünüyle derdime dert katamam, yahut sevincimi katlayamam. Nötr kalırım kendisine ve trikoyla olan ilişkisine. O markalı kıyafetlerin altındaki narin bedeni düşünürüm daha ziyade. "Bu bembeyaz ten üşümesin diye bu kızcağız Mango'ya gidiyor olmalı." derim, "O mini mini, hem de serçe parmağında güzelce tırnağı olan (Çirkin kızların ayak serçe parmak tırnağı yoktur, ya da ihmal edilmesinde sakınca olmayacak kadar küçük buruşuk, gömük tırnak vardır) ayakları ıslanmasın diye dünya para da olsa ayakkap alıyor bu." derim.
Yaklaşık 45 dakikadır adeta moda üzerine ders alıyordum. Sanki akşamına uçakla Milano moda haftasına gidecektik. Ve ben de bir sonraki gün konserine gideceği grubun şarkılarını bir gün öncesinden ezberlemeye çalışan genç, yeni üniversite kazanmış kız gibi; sanki o gideceğimiz yerde rezil olmayayım, önümden etek geçtiğinde 'Aaa pazen!', pantolon geçtiğinde 'Vay pileli!' diye bilgi birikimimi ortalığa dökebilecek cümleler kurabileyim diye etek dinliyordum, vintıç dinliyordum. Konu iç çamaşırına gelse, oradan jartiyere zilli-dilli donlara bağlar rotayı rahatça sekse çevirirdim. Ama henüz kabandaydık. Sabah 6 da işe gitmek için servise binen bir adam gece 11'de hala kabandaysa olmaz o iş. Olmasa daha iyi...
Sıkılmıştım. Bir yandan cibiş cibiş, albeniden, etkileyici bakıştan nasibini almamış gözlerimi onun gözlerinden ayırmayarak onu dinlediğimi, onun anlattıklarını ne kadar da önemsediğime inanmasını sağlamaya çalışıyor; diğer taraftan hatırımdan çıkmış olan bir adab-ı muaşeret kuralını yeniden hatırlayabilmek adına 'Üzeri çok delikli olan mı tuzduuu? Yoksa üzeri tek delikli olan mı tuzdu?' soruma cevap bulabilmek adına; masa altında, sağ elimde tuttuğum çok delikli hazneden, yalamış olduğum işaret parmağıma muhteviyatını döküyordum. Parmağıma ne miktarda döküldüğünü bilmediğim muhteviyatı, gözlerimi gözlerinden ayırmadan, ani bir hareketle parmağımı ağzıma sokmak suretiyle yedim. Hapşurdum, hapşururken sümüğüm balon olup söndü. Öksürdüm, çok öksürdüm. 4 saniye içinde bir insan ne kadar rezil olabilirse o kadar rezil oldum. Herşey bitti, olayı 'Sümükten balon'un rezilliğiyle atlattım diyordum, fakat insan bıyıklı olmaya görsün... Şirkette yemek yerken bile 5-6 peçete harcıyorum canım fırça bıyıklarımda benden habersiz yemek bulaşısı kalmasın diye. Ama işte o hapşurma, o sümükten balon bıyığımda da tortuyu bırakmışmış. İlk defa etek dememişti, ilk defa bıleyzır dememişti (Bıleyzır Bülbül (RIP) ), ilk defa kendi maddesel kaygıları dışında bir cümle kuruyordu, ilk defa yalandan değil, cidden bana sesleniyordu: 'Bıyığında sümük kaldı.'
3 delikli olanı karabibermiş.
O cümlenin noktası konanda benim içimden bir ben daha çıktı geçti oturdu yanıma. Benim bıyıksızımdı. Benim daha arsızımdı. Bıyıksız olduğu için kendisinden tiksindim. Ağzına bak ağzına, o yamuk dişlerine bak allasen. 'Sigigit bıyık bırak gel!' diyesim geldi yüzüne yüzüne. Ama diğer yandan da arsızdı. Benim gibi biriktirip biriktirip eve koşan, evde bir Soner Arıca klibi tadında, bir Burhan Çaçan klibi tadında üzülen, sinirlenen, isyan eden bir adam değildi. Karşısındakinin ağzına sıçmak istiyorsa güzel dilimizin uygun bir kipiyle cümlesini kuruyor, 'Senin ağzına sıçayım!' diyerek isteğini şeffafça muhatabına iletiyordu. Birine mi aşık oldu? Gidip 'Seviyorum ama kimi, en tatlı birisini...' şeklindeki manisiyle ilan-ı aşkın en naifinden kesitler sunuyordu. Çok özendim pice. Picin netliğine... Daha benden peydah olup oturmaya başlayalı 10 dakika olmadan 4 kadına aşık oldu, nabız yokladı, laf attı, açıldı. "Napıyorsun lan! 10 dakikada 4 kişiye mi aşık olunur?" dedim. 'Ama güzel kadın görende dayanamıyorum.' dedi. O an anladım ki aynı bendi bu adam, içi aynı bendi. Bıyığı, cesareti vs bunlar içinin dışa vuruş şekilleriydi. Bu adamın içi belli dışı beşyüzelliydi adeta.
'Bolero...' dedi '... sence de bir üretim hatasıyla üretilen bir malın; yeni bulunmuş, üzerinde kafa patlatılmış, tavşan gibi gözlere sahip mucidi bu 'Bolero' yu icad edene dek 13 numara gözlük sahibi olmuş gibi pazarlanması değil de nedir?' dedi. İşaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işaretini çaktım, ama sertçe değil, nazikçe, rica ederce. 'Yapma gözünü seveyim, 1,5 saattir yaktım kafayı Mango'yla, seri sonu indirimiyle bir de sen devam ettirme.' dedim. Latife ettiğini belirtti de rahatladım.
'O zaman gel pop müzik piyasasında önlenemez bir çıkış yakalayan, müziğin asi çocuğu, en asil duyguların şarkıcısı, genç yetenek Halil Sezai'yi tartışalım.' dedi. Halil Sezai dinlememiştim ama 'İsyeaaan'ı biliyordum. Hatta koskoca Patrona Halil İsyanı artık aklıma Patrona Halil Sezai İsyeaaanı olarak yerleşmişti. Bunları benden peydah olana da söyledim. Vereyim kulaklığın tekini diyerek Maltepe Pazarı'ndan aldığına adım gibi emin olduğum kulaklığın tekini verir gibi yaptı. Sonra kulaklığa uzanan elime vurup sinirli gibi değil gibi konuştu: 'Sikerim Halil'i ayrı Sezai'yi ayrı. Napıcaz çöpoğluçöpü dinleyip?'
Adam işeyemiyor beyler! |
Benden peydah olana bıyığımı verip sahneyi tamamen ona bırakmak istedim.
snıf... snıf... ''umut sarıkaya'' kokuyor bu :) ondan mı esinlendin?
YanıtlaSilAz ondan az bundan az benden.. Ortaya karışık (:
YanıtlaSilbıyıkseverim. sümüklü bıyık daha bi komik. daha bi sempatik. daha bi ney. ney.
YanıtlaSilBen bıyık bırakmıyorum zaten, bıyık beni bıraktı. İnsandan ziyade bıyık olarak geçimimi sağlıyorum ..
YanıtlaSilAyy öykk hatta:) çok eskiymiş bu yazı ama süper:) asla böyle eğlenceli yazılar yazamayacağım eminim. Tebriklerimi sunuyorum efenim.
YanıtlaSil