7.12.2014

SICAK DENİZDEN KORKARIM (YENİ İŞENMİŞ OLABİLİR)

'Dobriy vecher' dedim ve kapıdaki görevlileri başımla selamladım. 'Dobriy vecher' diye cevapladılar ve nazikçe kapıyı açtılar. Eyüp önde, ben arkada girdik içeriye. İçeri girer girmez hemen girişteki vestiyer gözüme çarptı. Dizlerime kadar uzanan, yakaları kalkık, sigara kokulu, siyah redingotumu seri bir hareketle omzularımdan aşağı ittiriverdim. Bizi görür görmez saygısından yanımıza koşan vestiyer çocuk tek hamlede havada kaptı pardesümü. Benim ardımdan Eyüp de kendi pardesüsünü vestiyer çocuğa teslim etti.Vestiyerin bulunduğu geniş holün sonuna doğru yürüyorduk ve attığımız her adımda müzik sesine, alkol kokusuna bir adım daha yaklaştığımızı hissedebiliyordum. Hol ile içeriyi birbirinden ayıran kapının önüne geldiğimizde Eyüp, bana döndü ve 'Hadi bize iyi eğlenceler.' diyip göz kırptı. Kapının başında duran mekan görevlisi elini dev, pirinçten yapılmış tokmağa uzattı. 'Dobro pazhalovat!' dedi ve saygılı bir biçimde başıyla bizi selamladı. Eyüp tepki vermedi, fakat ben atara atar, gidere gider yapıda bir insan olduğumdan aşağı kalmadım ve ben de başımla onu selamlayıp 'Spasibo' diyerek Eyüp'ün ardından içeri girdim.


İçeri adımımı atmamla 'O'nu görmem bir oldu. Beyefendi halime, janti üstüme-başıma bakmadan köfte dudaklarımdan istem dışı iki kelime döküldü:
"Ananı skiiii"

Henüz ilk gözüme çarpışında beni bu hale getiren kadınla bir de göz göze gelsem neler olacaktı kim bilir? Fakat o kadar kalabalıktı ki burası, göz göze gelebilmek ciddi bir marifet gerektiriyordu. Yine de elimden geleni yaparak, O'nu gözlerimin hapsinden çıkarmadan adımıza ayırtılmış masaya doğru yürümeye başladım. Yürürken dans eden insanlara çarpıyor, özür dileyecek kadar bile kendime gelemiyordum.Tam masaya gelmeden önce, yerde zannediyorum ki lenslerini aramakta olan bir kadının kafasına diz attım. Kadının sevgilisi beni tartaklamaya kalkar gibi oldu ama sağ olsun Eyüp gelip olayı büyümeden bitirdi. Eyüp, yol-yordam bilir.

Masa mezelerle donatılmıştı. Bir şişe vodka ve bir şişe de tatlı şarap yine masada duruyordu. Masamıza oturduktan hemen beş dakika sonra şef garson yanımıza gelip bir eksiğimizin olup olmadığını sordu. Fakat ben öyle kapılmışım ki O'na... Kalabalığın içinde tıknaz, üstü başı namütenasip bir adamla yapmakta olduğu dansı haset saçan bakışlarla izlemekten fark etmemiştim garsonu. Eyüp 'Fsio..' , 'Khorosho...' ve benzeri şeyler söyleyip garsonu yolladı. Yollar yollamaz koluna dokunup 'Mirim, şu hanımefendiyi tanır mısınız acaba?' diye sordum. "Eski çıktığım lan o! Haydaaaa." diye efelendi. 'Ha ajan, pardon o zaman. Ben tabi bilmediğim için durumları...' vs şeklinde kırdığım potu tamire giriştim. "Yok lan, takılıyorum. Hangisi?" dedi. Eyüp şakacı çocuktur.

Bembeyaz teni, minicik ellerindeki kırmızı ojeleri ve alımlı dolgun dudaklarındaki kırmızı ruju, kusursuz yapmış olduğu topuzu, sadece kollarını ve sırtını açıkta bırakan simsiyah saten-dantel karışımı elbisesiyle 'O'nu işaret ettim bir kez daha. Tanımıyormuş Eyüp de. Daha önce de görmemiş hiç buralarda. Ben yalan olmasın ama rahat bi 1-2 saat o güzeli izledim. Bu sırada Eyüp sürekli bir şeyler anlatıyordu, ama ben dikkatimi anlattığı şeylere yöneltemiyordum bir türlü. Sonunda Eyüp de durumu fark etmiş olacak ki garsonu çağırıp hanımefendiyi masamıza davet etmesini emretti. Eyüp, istediği şeyi yaptıracak adamı bir şekilde illa bulur. Eyüp'ün çevresi geniştir.

Ve işte geliyordu. Adeta yürümüyor, tüy misali havada süzülüyordu. Yakınlaştıkça kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyordu. Aklımdan nasıl selam vereceğimi, nasıl konuşacağımı da bir türlü kararlaştıramıyordum. Benim fark edemediğim adımları masamızın dibinde son buldu. Boştaki sandalyeyi çekip ona uzatmak için bile yerimden kımıldayamıyordum. Şimdi artık kokusunu da duyabiliyordum ve mıhlanmıştım adeta, nasıl bir büyüydü bu ya Rab! Sandalye uzatan olmayınca o da tanışmak için elini uzattı bana. Yumuşacık elini ellerimle tuttum ve dudaklarımı elinin üstünde gezdirdim. O an ağız-yüz ellerine kapanıp ağlayabilirdim. Ama neden bilmem yapmadım. Benden sonra Eyüp'ün de elini sıktı. Israrla oturmuyordu ve ısrarla kimse sandalye uzatmıyordu nazlı ceylanıma. Verin ulan şu siktiminin sandalyesini kadınımın kaba etinin altına altına.
Diyemedim. Kulağına doğru eğilip ne oldu manasında 'Chto Sluchilos'?' diye sordum.
"Ahşamınız heyr. Hansınız seks eylemek istiyr? Saati 250 mannat." dedi.

Eyüp'e döndüm. Sonra geri O'na çevirdim bakışlarımı. 'Valla bize "100'den fazla vermeyin." dediler. Turistiz biz diye bizi mi kazıklıyorsun canısı?' dedim. Eyüp de 'Git' anlamına gelecek şekilde kafasıyla işaret etti ve saatlerce beklediğim, rüzgar gibi gelip gitti.

'Valla Azeri şivesi libidomu etkiliyor, dayanamıyorum, düşüyorum ajan. Ayrıca buranın kons bar olduğunu niye söylemiyorsun en başında. Ben o kızla ilgili aklımda ne hayaller kurdum durdum kaç saattir. Rus zannettim, Moskova'ya kız istemeye gittim, önce Moskova sonra İstanbul'da düğün yaptım. Ben Bilmem Eşim Bilir'e katıldım. Oğlumu odasında 31 çekerken yakaladıktan sonra baba-oğul konuşması yaptım. Kızımı evlendirdim. 63 yaşımda öldüm Her anımın bir köşesinde de bu kadın vardı lan. Niye yaptın bunu bana?' dedim.
Asker Eğlencesi'nde marka! SARI TUTKU
"Bedelli vurmuyor muydu sana ya?" dedi.
'Şu andaki haliyle vuruyor. Ben garantici adamım yine de. O yasanın son, kabul edilen halini görmedikçe sevinmiyorum, bekliyorum. Durduk yere timsaha gelmeyeyim diye sevincimi saklıyorum.'
"Hah işte. Ben de seni asker eğlencesine getirdim işte. Bir nevi Sarı Tutku kafası. Sen Ankara'lısın daha iyi bilirsin, anlattırma." dedi.
'Ulan benim burada 18.000 lira borcum var, kalkmış benden 250 manat istiyor bir saat için bu kız da. Hayret bir olgu yanieee.' dedim.
Eyüp'e de askerlik vuracak 1 Ocak 88 kabul edilirse.
Gecenin kalanında müstakbel devremle votka içtik.


Edit: Soundtrack SOKO'dan. SOKO diyince dilim bağlanır oy. Gülmediği takdirde dünyanın en güzel kadını olaplüp. Şarkı ise naif ötesi-->

16 yorum:

  1. Uzun zaman oldu buralarda olmayalı.
    Yazıların da ictenligin de özlenmiş olabilir :)
    Hoş geldin bıyığı sevdiren adam. :)
    arayı açma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım açmam, Elimden geleni yapacağım bu sefer.

      Yorumun için teşekkürler, yine gel (:

      Sil
  2. Cidden uzun zaman olmuş ya. Yazının testosteron-espiri oranı ile şarkının naifliği doğru orantılı. Çok beğendim!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyla şarkı ayrı tellerden çalıyor ama olsun. Beğenmene sevindim. Bir daha bu kadar uzun ara vermeyeceğim, söz (:

      Sil
  3. Bedelliye denk gelip ömrünün 6 ayını heba etmeyecek, onlarca adamla aynı odada aylarca kalmayacak olmana sevindim :)
    Bunu kutlamak için vereydin 250 mannat nolcak :)
    Ha Azeri Türkçesi hevesini kırdıysa o başka.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Rus aksanlı Türkçe duymak, bir İngiliz aksanlı İngilizce duymak nasıl pozitif etkiliyorsa beni, Azeri şiveli Türkçe duymak da öyle negatif etkiliyor. Fıkralarla Türkiye'de hiç sevişme sahnesi olmamasının nedeni bol şivelilik olabilir bu yüzden.
      250 manat dediğim de 250 euro'ya eşdeğer, kıymatlı parra (:

      Sil
  4. Elleri dert görmesin, yapan hanım şu adresin sahibi.
    http://melodram-blog.blogspot.com/

    Beğenmene sevindim.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba :)
    Kadının azeri çıkması kötü olmuş -.-

    YanıtlaSil
  6. Sarı tutkuyu görene kadar yazıyı gayet tutkulu tutkulu okuyordum!
    Bu kadın benim midemi bulandırıyor.:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzmir denildiğinde akla gelen vs Ankara denildiğinde akla gelen

      Mide bulandıramayacak bir hali yok. Ama dışarıdan baktığımda da Ankara Sarı Tutku benim gözümde (:

      Sil
  7. Madem hikaye çoğunlukla erkeğin güzellik karşısındaki çaresizliğini konu alıyor, o zaman yıllardır sormak istediğim bir soru var onu sana sorayım.
    Siz güzellik düşkünü erkekler, hakikaten çok güzel bir kadın karşısında zerre kadar kişiliğine bakmadan bir ömrün hayalini kuruyor, mesela kişiliği pek katlanılmaz birini dahi eş olarak kabul edip bir ömür saçmalamalarını çekecek noktaya geliyor musunuz?
    Bu tipteki erkeklerin psikolojisi ciddi manada ilgimi çekiyor, çünkü anlamıyorum. Peşinden koşmayı, sevişme hayali kurmayı anlarım da evlilik çok acayip.

    Hikaye güzel, soko'nun şarkısı da pek sevimliymiş. İlk kez dinledim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soko paylaşacağımı yazmıştım senin yerinde (:

      Benim ilk görüşte aşık olup evlenmeye olan takıntım biraz ütopik de olsa yan tarafta benim için anlamlı olan fotoğraflar var, onlardan biri de Big Fish, görmüşsündür. Sırf o Big Fish'in başlangıç sahnesi yüzünden kovalıyorum öyle bir anı. Belki vardır diye. Yoksa mantıklı mı? Hayır. Gerçekçi mi? Hayır.
      (:

      Sil
  8. Ya ama Ankara=sarı tutku olmasın lütfen, bizim de var güzelliklerimiz. Şu an aklıma gelmiyor ama var, biliyorum.
    Şarkı da kızcağızın sesi de aşık olunası ayrıca.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaç koçyiğit kurban gitti o sese heeey hey!
      Ankara Sarı Tutku sevgili Zip işleri. Aklına geldiğinde yaz o eşsiz (!) Ankara güzelliklerini diyeceğim ama yazamayacaksın asla biliyorum (:

      Sil
  9. Ayrıca buranın kons bar olduğunu niye söylemiyorsun en başında. Ben o kızla ilgili aklımda ne hayaller kurdum durdum kaç saattir. Rus zannettim, Moskova'ya kız istemeye gittim, önce Moskova sonra İstanbul'da düğün yaptım. Ben Bilmem Eşim Bilir'e katıldım. Oğlumu odasında 31 çekerken yakaladıktan sonra baba-oğul konuşması yaptım. Kızımı evlendirdim. 63 yaşımda öldüm Her anımın bir köşesinde de bu kadın vardı lan. Niye yaptın bunu bana?' dedim.

    İyiymiş :)

    YanıtlaSil

söyle güzelim dinliyorum?