Fevzii! Fevzi ıskalıyor ve goool! Şampiyonluk kaçıyor! |
Ertesi gün sınavım varsa, bir arkadaştan gelen telefonla çılgınlık yapamam. Yüksek ihtimalle o sınavın dersinden kalacağımı bilsem, dışarı gitmeyip evde oturduğum takdirde o derse yine çalışmayacağımı bilsem de vicdan mekanizmam ağır basar. Oturur iki dakika kağıtlara bakar, hmm hmmmm der yatar uyurum.
Böyleyken böyle. Neden bunları anlattığıma geleyim.Uzun zamandır yazmadım buraya birşey biliyorsunuz. Bu uzun zaman aralığında bişeyler bişeyler oldu, sonra o bişeyleri bişeyler daha takip etti ve ben en sonunda İstanbul'da bir iş buldum ve topladım pılımı pırtımı, daha okulum bitmemiş, kol gibi bir ders beni bu eğitim öğretim yılının ilk döneminde bekliyorken sadece sınavlarına girerim diyerek, belki de ilk ve tek riskimi aldım hayatımda ve attım sözleşmeye imzamı. Yerleştim İstanbul'a (Gerçi kabanı ankarada bırakmışız, sabahları ve geceleri üşüyoruz reyiz).
Öyle yek başıma şimdilik bi yandan çalışmaya, bir yandan da eşin dostun yanında değilken hayat nasıl sürdürülüyormuş öğrenmeye çalışıyorum. Eşim dostum telefonlarıyla, mesajlarıyla beni yalnız bırakmıyorlar, negzel. Çalışma kısmıysa güzel, Kendi biranı, kendi sigaranı almak, alabilmek... Mutlanıyorum elimde olmadan.
Beck's--> Probably the best beer in the world (sorry carlsberg) |
Almış olduğum bu ilk ve tek büyük riskten şimdilik ziyadesiyle memnunum. Ama asla neden küçükken kafamı yarmadım lan da demiyorum.
Burada şimdilik tek sıkıntım adımın sonuna bey konularak çağırılmam. Yok yok ey okur, sosyalist duygularım kabarmadı. Sadece ben eğer bir ismin sonuna 'Bey' konularak çağırılacaksam bu isim 'Demir' olmalı. Azıcık palazlanınca toplarım departmanları, yakarım pimaş boru kalınlıkta puromu 'Bundan sonra böyle böyle, bana DemirBey' denilecek aga!' derim. Biraz palazlanmaya ihtiyacım var sadece.
Okuyan herkesi İstanbul'a yolları düştüğünde bira içmeye çağırıyorum, ve ilk biranız da benden diye ekliyorum. Çokzel kalın...