26.02.2012

Annen ve Ben - 1

Canım oğlum. Benim için gayet önemli olan bu blog'un 149. yazısını sana yazıyorum. Okumayı söktüğünde okursun diyeceğim ama 6-7 yaşında çocuğun eline bu duygusal öğeler barındıran kağıdı verip de mala bağlamasını, hiçbir şey anlamadan hece hece, bir çırpıda okunacak cümlelerimi 26,5 dakikada okumasını izlemek istemiyorum. Sinirlenip annene küfredebilirim ve annenle aramızda çıkmasından hiç haz almayacağım kavgalar vuku bulabilir (Anlatmıştır annen kavga gürültüden hiç haz almıyorum). Ergenken de bu kağıdı okuyamayacaksın, zira o dönemde de ya vücut çıkıntılarınla uğraşıyor olacaksın ya da beni-anneni beğenmeyeceksin. Bu nedenle tüm bunları, benim bu yazıyı yazdığım yaşta: 25 yaşında okuyorsun. Belki öldüğüme sevinir, belki de 'Babam da kral adammış hea' der, üzülürsün erken öldüğüme.

Aslan oğlum. Bugünlerde seni karnında taşıyacak, sana bilimum güzellik genlerini, güzel huyları aktaracak insanı arıyorum. Yaklaşıyorum aslında çoğu zaman. Ama fazla yaklaştığımda döllemekten vazgeçiyorum bulduğumu. Maymun iştahlısın deme gücenirim. Ben ne yapıyorsam senin için yapıyorum. Aklımın über über çalıştığı söylenemez, 7 senedir üniversiteyi bitiremedim. Güzellik geni desen, o da bir Kıvanç'la kıyaslayınca ihmal edilebilecek kadar az. Görmüşsündür fotoğraflarda... Sırf sen tüm lise ve üniversite hayatın boyunca 'Demir gelmiyorsa gitmeyelim yeaa', 'Demir'in hoşlandığı biri var mı biliyor musun?', 'Demir bu işi on numara yapar.', 'Demir! Bu akşam ben dahil totalde 6 kız arkadaşımla pijama partisi yapıcaz, gelip sırayla dibimizi döver misin?' cümlelerinin odağına yerleş diye ben burada güzel kadınların etrafında maymun oluyorum.

Kaplan oğlum. Ben görür müyüm görmez miyim bilmiyorum. Seni yapıcam, onu kafaya taktım ama işte devamı... Her neyse eğer sen bu yazıyı okuma şerefine nail olmuşsan, az önce de söylediğim gibi yaşın 25tir. Yaşıyor olman güzel, zira 0-4 yaş arasını sarışın, kıvırcık, beyaz tenli, suya bakınca mavi gözlü olarak geçirir de sonradan deri, göz, saç rengini veya saç şeklini değiştirirsen ben sana ağız burun girip seni komaya sokmayı, elimden gelirse öldürmeyi düşünüyorum. Bunu, elinde olmayan bir değişime karşı babanın verdiği bir ceza olarak görme. Bu senin iyiliğin için. Ben yaşadım bilirim evlat. Ben de kıvırcıktım ve bir Almandan ayırt edilemeyecek kadar ultramega sarışındım. Tenim desen: Pamuk Prenses'tim mübarek. Günler günleri, aylar ayları, işte sonracığıma yıllar da yılları kovaladı ve ben koyuldum. Böyle kumral gibi oldum, tenim az buğdaya çekti. Ama maalesef deden bendeki değişimi farkedemedi ve beni vurmadı, öldürmedi. Kafasına dank ettiğinde, fark ettiğinde iş işten geçmişti. Deden karıncayı bile incitemez zaten. O fark ettiği günden ben ölene dek tiksintisi devam etti bana karşı.

Puma evladım! Bu yazıyı kaleme aldığım 2012 yılının Şubat ayında sana diyebilirim ki; ne zaman gidip de açılırım, nazı niyazı ne kadar sürer, beni ne kadar peşinden koşturur, adını ne zaman koyarız, ne zaman nikaha gün alırız, ne zaman seni yapma çalışmalarına başlarız bilmiyorum ama annende karar kıldım. 'Vereceğin kararı sikeyim. Kendi kendine gelin güvey oluyorsun. Ben de oturmuş dinliyorum, heyallaaam.' deme, alınırım, yan dönerim mezarımda. Kovabileceği her yerden kovsa, reddedebileceği her türde reddetse elimdeki (daha önce kimselere uygulamadığım) planı uygularım, yine kaparım kızı. Tarık Akan yanılıyor olamaz...
Nasıl plan ama!
Oğlum, eş dost ortamında anlatıyorum: "Sırf büyüklerimden, müdürlerimden maaş zammı isteme maksatlı çocuğum olsun istiyorum." diyorum.  "Şimdi çocuğum olsaydı bölümün önünde intihar şov yapar, evladımın boğazına pıçaa dayar, alırdım diplomamı." diyorum. Bu sırf insanlar gülsün diye söylediğim, kesinlikle inanmadan ağzımdan çıkardığım bir yalan. Sırf annenin dikkatini çekebileyim, annen gülsün de sevsin beni diye eşeliyorum mevzuyu. Ben diyorum sana karıncayı incitemem, kalkıp boğazına Bursa Çelik pıçaa mı dayayacağım? Sırf ben sana pıçak vurmayayım diye gökten koyun inmiş. Sana, evladıma din kültürü ve ahlak bilgisi dersini de verdiğime göre iyi kötü bi 10-15 sevap points de kazandım şimdi sanırım.

Canım oğlum, annen çok güzel bi kadın ve çok da akıllı. Beni tanımadan kendini döllettireceğe de benzemiyor. Tanısa o da sevecek ve izin verecek senin yapımına başlamama. Senin için bunca uğraşıyorum, bunca geceli gündüzlü Tarık Akan planları yapıyorum. Eşek değilsen bu yazı bitende kalkar gelir mezarı bi sular, bi çiçek miçek getirirsin. Hangi çiçeği seviyorsun diye sorarsan dolmalık biber de getirsen atsan başucuma farketmez derim. Çiçekten hiç anlamıyorum be oğlum. Bal dök lan ya da. Çiçeğin en güzel yeri, işlemden de geçmiş hem. Umarım bu günlerde olduğu gibi kampanya vardır balla ilgili. Mesela şimdi reklamı var da arkada, bir kavanoz bal alana 4 kavanoz bal ve kuvvet arttırıcıyı hediye ediyorlar. Allahını seviyorsan üzerime bal dök. Ama yalama. Tiksinirim.


Sana yazmaya devam edeceğim. Yapsan iyi olacakları, yapmasan iyi olacakları bi kenara not edip duruyorum aklıma geldikçe. O yazıyı çok yakında toparlayacağım, ama kaç yaşında açmanı isterim. Çoktan okumuş musundur, okumamış mısındır bilmiyorum. Ama bu sana ilk seslenişim değil, son seslenişim de olmayacak. Bıyıklarından okşuyorum. Kendine iyi bak.

Fonda ne mi çalıyor evlat* (*Rıza Babaya selam olsun) : Noir&Haze - Around

7.02.2012

Allahını Seven Üstüme Pharmaton Atsın



Uzaktan gören, hararetli tavırlarını fark eden biri de 'Kız dünyanın sırrını çözmüş, şu bıyıklıyla payaşıyor ilk heralde.' diye düşünürdü. Ve eklerdi 'Ulan kız dünyanın sırrını söylüyor adama, adamın sikinde değil heralde. Baksana, memesine falan bakıyor denyo.' . Kusura bakma ey okur ama karşımdakinin cinsiyeti ne olursa olsun aldığı veya alamadığı bir trikotaj ürünüyle derdime dert katamam, yahut sevincimi katlayamam. Nötr kalırım kendisine ve trikoyla olan ilişkisine. O markalı kıyafetlerin altındaki narin bedeni düşünürüm daha ziyade. "Bu bembeyaz ten üşümesin diye bu kızcağız Mango'ya gidiyor olmalı." derim, "O mini mini, hem de serçe parmağında güzelce tırnağı olan (Çirkin kızların ayak serçe parmak tırnağı yoktur, ya da ihmal edilmesinde sakınca olmayacak kadar küçük buruşuk, gömük tırnak vardır) ayakları ıslanmasın diye dünya para da olsa ayakkap alıyor bu." derim.

Yaklaşık 45 dakikadır adeta moda üzerine ders alıyordum. Sanki akşamına uçakla Milano moda haftasına gidecektik. Ve ben de bir sonraki gün konserine gideceği grubun şarkılarını bir gün öncesinden ezberlemeye çalışan genç, yeni üniversite kazanmış kız gibi; sanki o gideceğimiz yerde rezil olmayayım, önümden etek geçtiğinde 'Aaa pazen!', pantolon geçtiğinde 'Vay pileli!' diye bilgi birikimimi ortalığa dökebilecek cümleler kurabileyim diye etek dinliyordum, vintıç dinliyordum. Konu iç çamaşırına gelse, oradan jartiyere zilli-dilli donlara bağlar rotayı rahatça sekse çevirirdim. Ama henüz kabandaydık. Sabah 6 da işe gitmek için servise binen bir adam gece 11'de hala kabandaysa olmaz o iş. Olmasa daha iyi...

Sıkılmıştım. Bir yandan cibiş cibiş, albeniden, etkileyici bakıştan nasibini almamış gözlerimi onun gözlerinden ayırmayarak onu dinlediğimi, onun anlattıklarını ne kadar da önemsediğime inanmasını sağlamaya çalışıyor; diğer taraftan hatırımdan çıkmış olan bir adab-ı muaşeret kuralını yeniden hatırlayabilmek adına 'Üzeri çok delikli olan mı tuzduuu? Yoksa üzeri tek delikli olan mı tuzdu?' soruma cevap bulabilmek adına; masa altında, sağ elimde tuttuğum çok delikli hazneden, yalamış olduğum işaret parmağıma muhteviyatını döküyordum. Parmağıma ne miktarda döküldüğünü bilmediğim muhteviyatı, gözlerimi gözlerinden ayırmadan, ani bir hareketle parmağımı ağzıma sokmak suretiyle yedim. Hapşurdum, hapşururken sümüğüm balon olup söndü. Öksürdüm, çok öksürdüm. 4 saniye içinde bir insan ne kadar rezil olabilirse o kadar rezil oldum. Herşey bitti, olayı 'Sümükten balon'un rezilliğiyle atlattım diyordum, fakat insan bıyıklı olmaya görsün... Şirkette yemek yerken bile 5-6 peçete harcıyorum canım fırça bıyıklarımda benden habersiz yemek bulaşısı kalmasın diye. Ama işte o hapşurma, o sümükten balon bıyığımda da tortuyu bırakmışmış. İlk defa etek dememişti, ilk defa bıleyzır dememişti (Bıleyzır Bülbül (RIP) ), ilk defa kendi maddesel kaygıları dışında bir cümle kuruyordu, ilk defa yalandan değil, cidden bana sesleniyordu:  'Bıyığında sümük kaldı.'
 
3 delikli olanı karabibermiş.


O cümlenin noktası konanda benim içimden bir ben daha çıktı geçti oturdu yanıma. Benim bıyıksızımdı. Benim daha arsızımdı. Bıyıksız olduğu için kendisinden tiksindim. Ağzına bak ağzına, o yamuk dişlerine bak allasen. 'Sigigit bıyık bırak gel!' diyesim geldi yüzüne yüzüne. Ama diğer yandan da arsızdı. Benim gibi biriktirip biriktirip eve koşan, evde bir Soner Arıca klibi tadında, bir Burhan Çaçan klibi tadında üzülen, sinirlenen, isyan eden bir adam değildi. Karşısındakinin ağzına sıçmak istiyorsa güzel dilimizin uygun bir kipiyle cümlesini kuruyor, 'Senin ağzına sıçayım!' diyerek isteğini şeffafça muhatabına iletiyordu. Birine mi aşık oldu? Gidip 'Seviyorum ama kimi, en tatlı birisini...' şeklindeki manisiyle ilan-ı aşkın en naifinden kesitler sunuyordu. Çok özendim pice. Picin netliğine... Daha benden peydah olup oturmaya başlayalı 10 dakika olmadan 4 kadına aşık oldu, nabız yokladı, laf attı, açıldı. "Napıyorsun lan! 10 dakikada 4 kişiye mi aşık olunur?" dedim. 'Ama güzel kadın görende dayanamıyorum.' dedi. O an anladım ki aynı bendi bu adam, içi aynı bendi. Bıyığı, cesareti vs bunlar içinin dışa vuruş şekilleriydi. Bu adamın içi belli dışı beşyüzelliydi adeta.

'Bolero...' dedi '... sence de bir üretim hatasıyla üretilen bir malın; yeni bulunmuş, üzerinde kafa patlatılmış, tavşan gibi gözlere sahip mucidi bu 'Bolero' yu icad edene dek 13 numara gözlük sahibi olmuş gibi pazarlanması değil de nedir?' dedi. İşaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işaretini çaktım, ama sertçe değil, nazikçe, rica ederce. 'Yapma gözünü seveyim, 1,5 saattir yaktım kafayı Mango'yla, seri sonu indirimiyle bir de sen devam ettirme.' dedim. Latife ettiğini belirtti de rahatladım.

'O zaman gel pop müzik piyasasında önlenemez bir çıkış yakalayan, müziğin asi çocuğu, en asil duyguların şarkıcısı, genç yetenek Halil Sezai'yi tartışalım.' dedi. Halil Sezai dinlememiştim ama 'İsyeaaan'ı biliyordum. Hatta koskoca Patrona Halil İsyanı artık aklıma Patrona Halil Sezai İsyeaaanı olarak yerleşmişti. Bunları benden peydah olana da söyledim. Vereyim kulaklığın tekini diyerek Maltepe Pazarı'ndan aldığına adım gibi emin olduğum kulaklığın tekini verir gibi yaptı. Sonra kulaklığa uzanan elime vurup sinirli gibi değil gibi konuştu:  'Sikerim Halil'i ayrı Sezai'yi ayrı. Napıcaz çöpoğluçöpü dinleyip?'

Adam işeyemiyor beyler!

Benden peydah olana bıyığımı verip sahneyi tamamen ona bırakmak istedim.



Edit: Arctic Monkeys - Fluorescent Adolescent i dinlerken düşünüldü yazıldı. Dünya tatlısı şarkı da klibi de alttaki linkte.