Baktı bakmıyorum bakmadı. Köprücük kemiğinin yarattığı su içme havzasının üzerindeki çıkıntıya baktım. 'Pigmentsel dönüşüm.' dedim. O dönüşüm belki de onu insan üstü güzel kılıyordu. Bilemiyorum. İlgilenmiyorum da... Zaten O'na da dönüşümün böylesi yakışırdı. Ben en fazla sabah kalkar böcek olurum. Böcekten de O iğrenir, tiksinir.
Sanki ben regular everyday normal guy'ken bayılıyor da.
O'nun suluk nahiyesinin kıyı boyunda pigmentler dönüşür. Yetmezmiş gibi gözü; suya bakınca yeşile, göğe bakınca maviye evrilir. Kulakları benim nazarımda Elf'e dönüşür. Bacakları, ayakları kanarya ayağı gibi.
Yari hayvana benzetmek halk edebiyatının şanındandır. Tabi benzetmen gereken hayvanlar da öyle önüne gelen her hayvan değil. Belli başlı tipler var. Sanırım atalarımız zaman içinde deneme - terk edilme metoduyla ilerletmişler teşbih sanatını. Maral, ceylan, kuğu, yeşil başlı ördek, turna aklıma gelen ilk hayvanlar. Ama ısrarla araştırmama rağmen yarini güzelliği dillere destan tavuskuşuna benzeten çıkmamış bugüne dek. Hadi yarini benzetmedin, köylük yerde giyilen fistanlar allı, morlu gökkuşağı... Fistanını benzet. 'Sanki tavus yarim' diye bir satır ekle yare göndereceğin güzellemene. "Yarim sıtradivaryustan giyinir, zaradan giyinir. Sanki bana tavus yarim, en büyük problemim havuz yarim."
Beni hep renk körlüğü mahvetti. Bir de tekillikten çoğulluğa geçiş yapan O'nlar.
(Edit: 23 Mayıs annemin doğum günüydü. Geç hatırladım işten güçten ama hatırladım. O hiçbir yazımı kaçırmadan okuyor. Hem de bir defada anlayamadığını söylüyor, birkaç defa okuyor her bir yazıyı. Umarım hiç yazmayı bırakmam, o da okumayı bırakmaz. Uzun yıllar. Çok uzun yıllar... İyi ki doğmuşsun anne)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
söyle güzelim dinliyorum?