"...
"Sonra?" dedi.
Sonra yok hiçbir şey. Zaten masada duran bir tüm ekmeğe bakıp bu yetmez diyorsa biri ona yoktur hiçbir şey. Olmasın istiyordur. "Elma başkasını seviyor diye sen de başkasını sevmek zorunda değilsin" dedi. İlk 'başkası' nın kim olduğunu biliyordu, fakat ikinci 'başkası' iki tarafa çekilebilirdi. Elmanın sevdiği bir başkası, yahut başka bir elma...
Bu anlam karmaşasını yaşadığını iletti. Anlam karmaşasını çözmeye çalışırken çok fazla 'başkası' dediler, birbirlerine canısı diye seslendiklerinden ortalık canısı ve başkası menşeili patlak 'S' lerle doldu. Islık gibi üflenen 'S' ler de oluyordu arada. Takılmadılar. Birbirlerini tanıdıkları için tükürüklerinden tiksinmiyorlardı. Bir de O'nun tükürüklerinden tiksinmiyordu. Sonra onun ayağından, onun koltuk altından, onun ayakkabısından, onun el parmakları arasındaki perdelerden... Liste uzar gider. Aynı parmak arası perdelerini al koy başka bi kıza, hem de alımlı olsun.. Ondan tiksinirdi. Ama bundan tiksinmiyordu.
Sonra insan neden insana aşık oluru tartıştılar. "Milyon tane insan görüyorsun, tanıyorsun. Neden bi ona gönlünün bam teli tir tir titriyor?" diye sordu. Kim beşyüz'de final sorusunu görmüş olmanın heyecanı basar gibi oldu bu soru karşısında. Sonra farketti ki ödülsüz, cevabını verse dahi ertesi sabaha unutulacak bir soruydu bu. Derin bir nefes çekti, doluydu. Mona Lisa'nın heryerde dolanan onlarca röprodüksiyonunu almak varken Louvre'da yatanını çalmaya heves ediyordu her gönül mevzuunda. Başlarda çalabileceğine inanmıyor, çalmak için bir sürü mantıklı plan yaptıktan sonra da çalmaktan vazgeçiyordu. Çalmaya yeltenip de yakalandığı hiç olmamıştı bu yüzden.
Nedeninden niçinine, nasılından ne zamanına, niyesinden neredesine o kadar çok soru vardı ki.. Hoş, cevaplaması için belki bir ömrü vardı ama ona 15 dakikada kağıt teslim etmesi lazımmış gibi geliyordu..."
Babanın böyle günler yaşayıp, yukarıda yazdığım gibi kendi kendine konuştuğu zamanlar da oldu. Benim şarap çanağına sıçma amacı güden cümleler kuran arkadaşlarına gözünü karartıp dalma. Ha hoşlandığın kız etraftaysa dal. Ha ama vücut mücut geliştirmeye gitmediysen çiroz halinle, hele emanetin kumanetin yoksa yine dalma; rezil olursun bu türlü. Yani kızsal sebeplerin yoksa dalma canısı. Getireyim suratına pisle pezevengin bile diyebilirsin. Ama bil işte, ben evde mutsuz, sessiz, dalıp dalıp giden bi halde oturuyorsam bil ki doğru anneyi bulamadan sırf sana sahip olabileyim diye girmişimdir o evlilik işlerine. Öteki türlü dünya yansa gram keyfinden bişey kaybetmeyecek bir sefa pezevengiyim ben. Turnusol kağıdı yapalım senle bir tane bak:
Eğer annen doğru anneyse ben sana her gece, sen 'Bön ortuk böyödöm bobo yooo' diye sikik ergen sesinle şikayet edene kadar kitaplar okurum. Başka zamanlar annene...
Ama yok değilse, alelade bir kadınsa sadece sana kitap okurum geceleri, onu da görev gibi sürekli 'Uyudun muuu?' diye sorarak yaparım muhtemelen. Annen kim olursa olsun sen benim çocuğum olacaksın. Soğukluğumu üzerine alınma. Soğukluğumu annen de üzerine alınmasın aslında. Soğukluğum kendime..
Seni çok seven baban
(Yazıyı okurken, okuduktan sonra artık nasıl denk gelirse ' Sakin-İlk Yara ' yı dinlersiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
söyle güzelim dinliyorum?