'Herşey düzelecek.' diyeceğim. Ben bile söylediğime inanmazken senin bana inanmanı bekleyeceğim. Zira ben neyin yanlış olduğunu ve dolayısıyla düzeltilmesi gereken şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Hastasının şikayetlerini dinlemeden göğüs kafesinden hastanın içini açıp bakan, fanlarına elektrikli süpürge tutan doktor olur mu? Olmaz tabi. Sen bigüne bigün gelip bana dedin mi şikayetini? Demedin. E ben de senin suratın asıldıkça açıyorum ilişkinin içini üfleyip, kasasına vurup kapatıyorum. Verdiğim emeğe üzülüyorum yeminle. Şimdi hemen üste çıkarsın 'Ben emek vermedim mi?' diye. Bir sakin ol şampiyon. Neyi gerçek neyi mecazi anlamda anlaman gerektiğini hep karıştırıyorsun. Aslında hep sinema ve şiir yüzünden. Filmlerde gördükleri, şiirlerde okudukları gibi ilişki arıyor artık kadınlar. Yoksa şapşahane ilişkimiz vardı. Kalkıp sana olan hissiyatımı dizeler halinde anlatmamı bekliyorsun eminim. Bense anlamsız, cibiş gözlerimle anlamlı gibi bakmaya çalışarak içimden taşan duygu selini anlamanı bekliyorum. Şu son cümleyi kurduktan sonra Osmanlı'da sanatın neden engellendiğini anlamış oldum. Benim gibi sevda acısından dili yanan civanmert delikanlılar şiir yazana sopa çekmişler belli. 19. yüzyıl dük ve düşeslerinin post modern hali olmaktan, onlar kır yürüyüşlerine çıkarken bizim AVM gezilerinde bitap düşmemizden ben de sıkılıyorum ama işinden gücünden vakit ayırıp da bakir topraklara seni götürmeme engel olan da yine sensin beybileydim. Aylarca peşinden koştuğum, uğrunda bira ve sigara firmalarını zengin ettiğim, bağlı olduğum GSM şirketini kalkındırdığım ilişki izdivaçla sonuçlanmayacaksa yer küredeki tüm ilişkiler yansın bitsin kül olsun. Sinirlenince çok pis oluyorum bilirsin. O yüzden bundan sonra bir gazetenin üçüncü sayfasında hunharca öldürülen bir genç çiftin haberini görürsen üşenme de haberin içeriğine bak beybim. Adımı görürsün. Haberin fotoğrafına bak. Şirket kimliğimdeki CHP kadın kolları saçlı halimi görürsün. Bir gazete küpüründen aşkımızın tekrar canlanmasını beklemem tabi ama özlem gideririz en azından.
Saç uzatırken yaşanan geçiş döneminde CHP Kadın Kolu saçı kaçınılmazdır. |
Havadan, bir barda bir kafede, hadi daha da çirkinleştireyim bir arkadaşlık sitesinde tanışıp da alel acele sevgili olsak anlarım. Ha birbirimizi tanımadan sevgili olduk, götünü elledim, çay içirdim; baktı şimdi tanıyınca karşısındaki adam baya dümdüz adam hemen bıraktı ceylanım, o da haklı derim. Ama ben senin ne olduğunu bildiğim kadar, sen de benim ne olduğumu biliyordun. Boyum atmadı, tipim şeklim değişmedi, zevklerim değişmedi, huyum değişmedi.
Ha diğer taraftan sen hep değişiyorsun. Regl mi oldun, su torbası diye geziyosun, karnın ağrıyormuş. Ulu orta söylüyorsun sıcak su torbası diye cümle alem anlıyor cayır cayır regl olduğunu yapma gözünü seveyim. Ha ne diyordum. Regl olursun hissiyatın değişir, arkadaşın üzülür hissiyatın değişir 'Hocam Tuba'nın amına koymuşlar, tuvalete götürüp bi yüzünü yıkayalım mı?' diyen kızlardan farkın kalmaz, elin derdiyle dertlenirsin. Sırf manevi bazda değil, ek olarak madden de sürekli farklı renkte boyuyorsun boyayabildiğin şeyleri: Saçını, tırnağını, dudağını, gözünü, yanağını. Ben seni 'Nar paketi' yerine koyup, aa kızcağızı kırmızı görüp sevdik içinden sarı da çıkıyor mavi de çıkıyor düşüncesiyle daha bi severken ne değişti de bizden olmuyor." şeklinde hakkımı aramak için kalın dudaklarımı araladım. Masaya damlayan çikolata sosunu parmağımla toplayıp aralanmış dudaklarımın arasında ifii ifiii diye salınan dilime koydum. Dudaklarımı kapattım. Demeyi düşündüğümü adetim olduğu üzere bir daha düşündüm. Negzel şeyler düşünmüşüm diyip gülümsedim. Ama bitmek üzere olan bir ilişkinin arefesinde olduğumdan ötürü gülümsememi hemen acı acı gülümsemeye çevirdim. Adını söyledim. Telefonuna bakıyordu. Tepki vermedi. Telefonun yanından kafamı çıkararak şirin gibi, aslında daha doğrusu onursuz bir yavşak gibi bir daha adını söyledim. Telefon ekranında onu çeken birşey vardı. Onu çeken her neyse beni de beraberinde çekmiyor. Adeta 'Sen gelme ulan ayı.' muamelesi ile fersah fersah öteye itiyordu. Üç üç üç olsun, çıkarması güç olsun deyiminin ardına sığınıp üçüncü ve son kez adını söyledim. O canım gözler radyasyon saçan, kanserojen etkili, yaratıcılığı öldüren, beyni sulandıran, insanı kısır yapan ekrandan ayrılıp da gözlerime uğramadı. Onca kurup kurguladığım konuşmayı da gerisin geri ittim küçük dilimden beriye. Bir on dakika sesimi çıkarmadan bıyıklarımla oynayarak dik dik ona baktım. Aynı dik dik'likte telefonun ekranına bakan O'na. Sonunda rahatsız olup kafasını kaldırdı. Sinirli bir halde 'NEEEE!?!?' diye bağırdı.
'En büyük Beşiktaş.' diyebildim.
---------------
"Beşiktaş
benim için bir istisna. Her insanın zayıf bir yanı vardır hayatta.
Beşiktaş aşk gibi bir şey. Orada nedensiz, sadece sonuçları kabul etme
üzerine bir durum var. Pek çok şey öyledir hayatta. Sonuçlarını bilir,
ama neden olduğunu bilemeyiz. Yaşam, ölüm, aşk, bunların sadece sonucunu
yaşarız. Hiç tanımadığın bir insana tüm benliğini bile verebilirsin. Mantıklı mı diye soramazsın. Beşiktaş da öyle bir şey"
Zeki Demirkubuz
Kapalı'dan Zeki Abi. |
(Edit: Bu yazı vasıtasıyla Dubai Uluslararası Film Festivali'nde en iyi film ödülünü alan ve sahneye FEDA tişörtüyle çıkan Zeki Demirkubuz'u kutluyorum. Şarkının soundtrack'i de: