29.09.2018

Oksijene Türkü

Salondaki koltukta, evde tek başıma olmanın verdiği yer fazlalığını da fırsat bilerek ayaklarımı uzatmış oturuyordum. Salon penceresinin sunduğu manzaranın oturduğum yerden görebildiğim kadarıyla yetiniyordum o an için. Mutlu da, mutsuz da değildim. İçimde fırtınalar da kopmuyordu. Üzerinde yayıldığım koltukla aramda fark yoktu o andan aldığımız keyif açısından. Omurilik soğanım sağ olsun nefes alıp veriyordum belirli aralıklarla, istem dışı. Koltuğun omurilik soğanı yoktu.

Sokaktan gelen çocuk sesleri doldu odaya sonra. 23 derece sıcaklıktaki morgda yankılanıyordu sesler. Odaya canlı bir şey girmişti saatler sonra ilk defa. Ayağa kalkıp sakince pencereye doğru yürüdüm. Bisiklete binen bir çocuk, durup sadece şımarıkça bağıran iki çocuk ve futbol topuyla birbirlerinin etlerini kızartmaya çalışan iki çocuk daha.

Pencerede dikilmiş onlara doğru sert bakışlar atan uzun saçlı, bıyıklı, zayıf adamı görmelerini umarak çocukların bulunduğu yere doğru bakmaya devam ettim. Fark etmediler. Bir sigara yaktım. Savaşa girmiştim hiç hesapta yokken. Arada emmi gibi öksüre öksüre, bazen de sesler çıkararak içmeye devam ettim sigaramı. Dönüp da bakmadılar bile. Sigara bitmişti ve koltuk beni bekliyordu. Mezarlıkta ses çıkarılmaz ya hani, çıt çıkmasın istiyordum mezarlığımın etrafında.

Koltuğa dönmeden önce son olarak taze öğrendiğim Fransızcamla evde hasta olduğunu söyledim ve sessiz olmalarını rica ettim. Hemen sustular. Tipimle alay etmelerini beklerdim. Çıkardıkları sesleri iki katına çıkarmalarını beklerdim. Zira ben ömrüm boyu böyle çocuklarla yaşadım. Olaysız dağıldı bu bebeler.

Hiç beklemediğim, hazırlıksız olduğum, kendimi Euro 92'nin Danimarka'sı gibi gördüğüm bu savaşı kazanmış mezarıma dönüyordum. Koltuğa, kalkmadan önceki pozisyonu alarak oturdum yine. Saate baktım. "Çok geç olmuş. Ama yarın kesin yaşamaya başlıyorum." dedim. Koltuk, televizyon, yerdeki fayanslar, yatağımdaki çarşaf... Elimin değdiği ne varsa yarın yaşamaya başlayacaklardı. Çünkü ben ağzımdan ne söz çıksa yapardım. Çok geç olmadan...

Edit: Geri dönüş gerçekleşti. Lüksemburg'da geçen 1,5 yıllık zaman diliminde elimden dökülen ilk yazı. Kaç kişi kaldıysa artık uzun yazı okuyan, onlar için döndü. Kimse okumasa da akıl sağlığım için döndüm, yazmağa geldim. Canım bloguma saygımla geldim.
Bu yazının soundtrack'leri: