“Rüyamda uçsuz bucaksız bir buğday tarlasında çırılçıplak yürüyorum.Buğdaylar orama burama değiyor.Bu buğdaylar ilerde ekmek olacak,nimet olacak;sikimi taşşağımı değdirmeyeyim diyorum.Baraj kuran oyuncu misali aleti elimde tutarak yürüyorum amaçsızca.Yoluma birdenbire ‘O’ çıkıyor.Bu halde burada ne yaptığımı soruyor.Cevabım yok.Başımı öne eğiyorum.Tam bir yalan bulup ona bu engin tarlada ne yaptığımı anlatmak için kafamı kaldırdığım anda buğday tarlası yerine İnönü Stadı’nda dikildiğimi fark ediyorum.O ise çok seksi bir hakem üniforması giymiş.Yüzü bana dönük olan O’nun arkasında kalan futbolcular ‘Allahıma tanga giymiş hafız,bak hele bak!’-‘Tabi oğlum tanga olmasa bu iki lob ayrı ayrı lıbırdar mı hiç canııım?’şeklinde birbirlerine onun götünü ve tangasını övüyorlar.
‘Götüne bakıyorlar’ diyorum.’Ne dedin sen,göt mü dedin?’ diyor ve eli cebine gidiyor.Durumu düzeltmeye çalışıp ‘Arkana bakıyorlar’ diyorum ama umursamıyor ve cebinden beyaz bir tavşan çıkarıyor.Seksi hakem kıyafeti yerini Mandrake kostümüne bırakıyor. ‘Bir illüzyon gösterisinin üç aşaması vardır:Giriş,gelişme ve prestij’ diyor.Benim ‘Ama filmde o öyle değildi filmde,başka bir şey söylüyordu Michael Kaine.’dememle birlikte sinirleniyor ve şapkasından kırmızı kart çıkarıyor.
Arkamdan bir ses ‘Are you big player?’ diyor bu oyundan atılışım sonrasında.Dönüyorum ve sesin sahibi Erdem i görüyorum.’Çıkar o formayı hak etmiyorsun pis herif!’ diyor ve tekrar soruyor ‘Are you big player?’.
‘Like a prayer vardı lan bir de.’ Diyorum,Erdem de onu dinliyormuş o sırada.Kulaklığının tekini çıkarıp bana veriyor.Madonna’yı övüyoruz bir süre.Erdem Madonna’nın götüne methiyeler düzüyor ‘Senin götünden bin kat daha güzel lan onun götü!’ diyor.Siktiri çekiyorum,’Benim götü nerde gördün de konuşuyorsun?’
Çırçıplak olduğumu hatırlatıyor .Unutmuşum ben.Yine edep yerimi örtüyorum ama bu sefer nimetle alakalı bir mevzu yok ortada tamamen utançtan.Erdem’den sırtındaki –her Beşiktaşlıda mutlaka bir tane olan- Rosenborg formasını ödünç istiyorum.Formayı hak etmediğimi söylüyor.’Lan ben Beşiktaş formasını hak etmiyorum,versene şu Rosenborg formanı’ diyorum.Bu sefer de o siktir çekiyor ve elini cebine atmaya kalkıyor.Sonra aniden duruyor, ‘Ellerim ıslak be hoju cebimden bir selpak veriversene’ şeklinde bir ricada bulunuyor.Bunun yıllar yılı süregelen bir lise şakası olduğunu hatırlıyorum,bilincim yerinde fakat nedenini bilmediğim bir şekilde elimi cebine daldırıyorum.
Erdem’in cebinden ‘O’ çıkıyor.Demin yanlışlık yaptığını belirtip kırmızı kartını geri aldığını söylüyor ve yeşil kart gösteriyor bana.Bu kartla maça geri dönme hakkı kazanmakla kalmayacağımı aynı zamanda Amerika’ya giriş biletimin bu kart olduğunu açıklıyor.
Oyuna dönüyorum İnönü Stadı’na.Çırılçıplağım hala ve ellerimle edep yerlerimi kapatıyorum yine.Yanımda Beşiktaş formalı birkaç insan da benimle aynı şekilde edep yerlerini avuçlamış halde dikiliyorlar. ‘Kardeş ne iş,hadi ben çıplağım da siz malınızı kimden sakınıyorsunuz?’ diyorum.Baraj kurmakta olduklarını söylüyor içlerinden birisi ve ekliyor ‘Gelmiş geçmiş en iyi duran top ustası vuracak.Mermi niteliğinde şutları vardır.’
Kim ulan Beşiktaşıma frikikten gol atacağını düşünen denyo diye bakışlarımı dokuz metre on beş santim uzağa çeviriyorum.Jose Mourinho yönetimindeki Inter’in değişmez sol beki İbrahim Üzülmez topun başında.Nedendir bilinmez Beşiktaştayken sallamadığım İbrahim Üzülmez sahada gözümde büyüyor.Korkuyorum.Tipinden korkuyorum.İbrahim Üzülmez topa doğru gelirken ben gözlerimi kapatıyorum.Tırsaki bir ‘GOOOLL’ sesi çıkıyor,hemen açıyorum gözlerimi.
Yine o buğday tarlasındayım.Yine çırılçıplağım.Biri omzuma dürt bazında dokunuyor.Kafamı çeviriyorum İbrahim Üzülmez’i görüyorum bu sefer.Ve maalesef o da çırılçıplak. ‘Dünyanın en iyi sol beki oldum ben’ diyor. ‘Aferin’ diyorum ‘Peki are you big player?’ . ‘Sure!’ diyor İbo kendinden emin bir şekilde. ‘İkinci defa aferin İbocum ama şu edep yerlerini ört allasen.Buğdaylara değiyor,ilerde çoluk çocuk ekmek diye yiyecek bunları.’ şeklinde sitem ediyorum. ‘Ama onlar da çıplak !’ diyor İbrahim. ‘Onlar’dan kastının ne olduğunu soruyorum.O’nu,Erdem’i ve Michael Kaine’i gösteriyor.Onlar da bizim gibi çıplaklar.
Michael Kaine O’nun omzuna işaret parmağıyla saydıra saydıra bir şeyler söylüyor.Azarladğını anlıyorum uzaktan,koşa koşa yanına varıyorum yaşlı Michael’ın.Dizimle vura vura mosmor ediyorum tüm vücudunu. İbrahim’le Erdem korkarak bizi izliyorlar,onlara dönüp ‘ O’na laf söyleyeni böyle yaparım ona göre akıllı olun lan!’ diye çemkiriyorum.Korkuyorlar.O’na dönüp edep yerlerini aynı bizim gibi örtmesini söylüyorum ve o anda fark ediyorum ki hepimizin edep yerleri ortadan gitmiş,yerini dirsek derisine benzer bir deriye bırakmış.Seviniyorum bu duruma.O,ben,Erdem ve İbrahim Üzülmez el ele tutuşup dirsekvari derimizi buğdaylar arasında gezdiriyoruz.
Mutlu gibiyiz.
Değil gibiyiz…
vah vah vah,
YanıtlaSilyavrucum öss ye girmiş örenci misali nası rüyalar bunlar? kıyamam...
beşiktaş demişken, ki pek severim, bobo bizi diskoya götür, hatta nereye götürürsen götür anasını satiim.pp
garip oldugu kadar tebessum ettirdi :)
YanıtlaSilmutluysaniz ki oylesiniz gerisi bos :)
çok tirbiyesis bi yazı :pPp
YanıtlaSilbak gene kayboldu ortadan...
YanıtlaSil