Ankara'dan ziyaretine geldiğimde odasını verdi bana. Mutsuzluk, memnuniyetsizlik verecek en ufak şey yaşamamı istemiyordu. Zaten eskisi kadar görüşemiyorduk. O yüzden beraber geçireceğimiz en ufak zamanda bir gram kötü anı kalmasın istiyordu. Koltukta uyumak belki yatağa alışkın, tatilde rahat olmayı isteyen bir misafiri rahatsız edebilir düşüncesiyle odasını bana sundu. Ben istemeden... Zaten saçlarının yan taraflarında her gün bir yenisi çıkan o beyaz saçlar da bu gereğinden fazla düşünceliliğinin eseriydi.
Tam samimiyetimize güvenerek ana bacı bağırarak sövecekken biriyle konuştuğunu duydum. Sessiz olmaya çalışarak yataktan çıktım.
- Yok canım benim.
-...
- O zaman komple gece için ne kadar istiyorsun?
-...
- Çok! Çok... Ben düşüneyim ararım seni.
Yine fahişelerin peşine düşmüştü. 'Sikerim senin yürüdüğün yolu. Escort mu arıyorsun yine lan sen?' diye bağırarak girdim salona. Sırtı dönüktü. Yavaşça kapıda dikildiğim noktaya doğru döndü. Bıyığının sağ tarafını hafif havaya kaldırarak gülümsedi. O, buna Burus Vilis gülüşü diyordu, biz arkadaşları ise gayet embesilce durduğu konusunda kendisini uyarıyorduk. 'Gülme lan. Yeter, iyiden iyiye House'a bağladın. Bacak aksak, asosyallik tamam, bir de fahişe çağırma işleri. Ağzından Rıza Baba düşmüyor, Rıza baba gibi adam olmaya kassana!' diye idol konusunda hafiften yön vermeye çalıştım kendisine. Kucağına koymuş olduğu laptop'ı bana doğru uzattı. 'Al, seç bir tane. Ben ısmarlarım.' dedi. 'Git işine.' diyip kumandaya uzandım. Televizyonu açtım. 'Bu iyiymiş, bir de buna bakalım.' diye mırıladanarak telefona davrandı. Kumandayı fırlatıverdim kafasına. Bu sefer samimiyetten değil reflekssel kaynaklı olarak ağzından anneli sinkaf çıktı. Ama kumanda işe yaramıştı. 'Tamam bırakıyorum.' diyerek pes etti ve laptop'ı kapatarak masanın üzerine koydu. Buddha'nın gelip gelmediğini sordum. 'Ya..' diyerek uzun bir açıklama cümlesine girecekken 'Takla attı.' dedi ve sustu. 'Dur ya dışarda buluşuruz.' diyerek olumsuzu olumluya çevirmeye çalıştım. 'Kahvaltıyı evde yaptırmayayım sana, İstanbul'da çokzel kahvaltılık yerler var, hadi giyin.' dedi bir heyecanla. Pastaneden ufak tefek bir şeyler alıp evde kahvaltı yapmak istediğimi belirttim. Israr etmeye devam etti ve çok güzel bir yere gideceğimizden bahsetti. Afyonum patlamamıştı. Poğaça-Simit-Çay üçgeninde bir kahvaltının yeterli olacağı konusunda direttim.
'Emin...' dedi, '... ev üstüme geliyor abi. N'olur çıkalım.'
Çocuğu anlayamamış tersine gitmiştim. N'olur çıkalım derken cidden başka bir şey düşünmüyordu. Kahvaltıyı düşünmüyordu. Yemek yemekle ilgisi, alakası, en ufak fikri yoktu. Sadece dışarı çıkalım istiyordu. 14 senedir arkadaşız. Tanıyorum ağzının yüzünün aldığı, alabileceği şekillerin anlamlarını ve ses tonunun ifade ettiklerini. Hiçbir şey için olmadığı kadar hızlı hazırlandım evi bir an önce terk edebilmek için. Dışarı çıktık.
On dakikalık bir yürüyüşün ardından nereye gidiyoruz diye sordum. Bilmediğini söyledi. İskeleyi geçmiş Kuzguncuk'a doğru yürüyordu hiç konuşmadan. 'Beşiktaş'a gidelim madem, iskeleyi daha yeni geçtik.' dedim. 'Beşiktaş iyidir.' dedi sadece. Geri döndük. Bir sigara yaktı. 'Seneye yine bir bok olmayacak bizden.' dedi. Katıldım ve arttırdım: Biz iyi bir şey yaşandığını göremeyeceğiz kardeşim Beşiktaş'ta.
Motorla semte doğru geçerken, her zamanki ritüelimiz gereği motorun Şeref Bey Stadı'nı gören tarafına geçip oturduk. 'İnşaat da ağustosta yarrağımı biter.' dedim. 'Bence de öyle ama bunu bir inşaat mühendisinden duyduğum iyi oldu. Şirketin servis katında habire futbol ve kadın konuşuluyor. Bizde transfer, başarı maşarı olmadığı için habire konu stad. Malum şirket de Beşiktaş'ta ya. Artık müteahhtit bir aile dostumuz yarrağımı biter diye bilir kişi raporu sundu derim, daha da stad konusu açılmaz. Rahat ederim.' dedi güldü.
Beşiktaş'ta kahvaltı yapmaya başladık. İçinde çikolata veya sucuk olan ne varsa söyledi yine. Aynı tatlar beni de cezbettiği için doğu batı sentezinde bir kahvaltı masası hazırladık kendimize. Böyle bir kahvaltıcı açsak Ankara'da başında sen dursan iyi kazanmaz mıyız lan? Kendi işimizin patronu oluruz hem diye öneri sundu. Kütüğüm (Kayseri) gereği hemen şunu şu kadara alsak, bunu bu kadara alsak... Şunu şundan satsak, bundan bu kadar satsak... Günlük bu kadar gelir, hafta içi bu kadar mır mır mır diye hesaplarımı bitirdikten sonra 13740 tl kapitalle girilebilir bu işe. Parayı da 7 ay 3 haftada çıkartmamız mümkün dedim. 'Hassiktir oradan' diyip sucuk attı yüzüme. 'Küsüratlı veriyor rakamları ki salladığı anlaşılmasın. Tatlı su kurnazı.' dedi gülerek. Ciddi hesap yapmıştım oysa. GenlerAnadolu'daki ilk ticaret merkezinin bulunduğu yere ait olunca hesapta DNA ile birlikte yükleniyor bünyeye. İnanmıyor millet. Neyse...
Tarihteki İlk AVM |
Bir on dakika bekledim. Aramadı, geri de dönmedi. Telefonunu aramayı denedim. Çalıyordu fakat açmıyordu. Çok geçmeden telefon sesinin oturduğu sandalyenin altından geldiğini fark ettim. O hışımla giderken çantasını sandalyenin altında unutmuştu. Telefonu bulmak için çantayı açtım. Elime beyaz bir zarf geldi. Zarfı kenara çekip çantanın derinlerine indim ve telefonu buldum, çıkardım. Fakat zarfa takılmıştım bu sefer nedense. Zarfa bakmak için tekrar elimi çantaya attığım sırada Buddha geldi. İstanbul böyle bir şehir. Demirbey de hep diyordu da inanmıyordum. Nüfusa, gezilebilitesi olan büyük yüzey alanına rağmen insan sürekli bir tanıdıkla karşılaşıyor bu şehirde. 'Sabah seni bekledik lan Demirbey'le neden takla attın, bebe bir şey de demedi?' diye sordum. Meğer Buddha oldukça makul, mantıklı sebeplerden gelememiş sabah Demirbey'in evine. Ama sabah Beşiktaş'ta kahvaltı yapma konusunda da sözleşmişler. Hem de tam bu mekanda, şu anda oturduğumuz yerde. Bu oturduğumuz yeri benim seçmem, Demirbey'in Kuzguncuk'a yürürken benim Beşiktaş'a geçmeyi önermem garip geldi. Dalgın duruyordu zaten ama hiç bir zaman bir randevusunu bir sözünü unutacak kadar dalgın olduğuna rast gelmemiştim. Buddha'ya bu durumu ve yaklaşık 15 dakika önce yaşanılanları anlattım. Buddha 'Elindeki zarf ne peki lan? Escort için para mı ayarladınız?' diye sordu. Demirbey'in çantasında bulduğumu, merak ettiğimi anlattım. O da açmam konusunda beni gaza getirdi. Zarfın içinde sert bir karton hissediliyordu. Yapıştırılmadan, yalnızca içeri sokulmuş dilini çıkardım zarfın ve karton parçasını çekip okudum.
Buddha'ya uzattım.
Buddha da masaya koydu ve 'Nereye gitti lan bu herif?' diye sordu. Bilmem dercesine omuzlarımı havaya kaldırdım. Aceleyle masaya bir 50'lik fırlatıp garson kıza 'Buranın hesabına bu yetiyor mu?' diye sordu. Kızdan 'Yetiyor.' onayı alır almaz çantayı da alıp fırladık kalktık. Caddeye adımımızı atamadan da Demirbey'i gördük karşımızda.
Elimdeki zarfa baktı. 'Öldüreceğim diyip diyip öldürmüyordum Müjgan'ı. Öldü bak.' dedi. Ensesinden tutup kendime çektim, sarıldım. Buddha da geldi hayvani kollarıyla ikimizi birden sardı. Gol sevinci gibi teselli yaşıyorduk. Kara havayı dağıtmak için Buddha 'Gidecek misin lan düğüne?' diye sordu. 'Beraber gidelim, oynarız. Gelinlik çağdaki kızları keseriz hem.' diye ben önerimi sundum. 'Ya siktirin gidin lan.' dedi gülerek Demirbey. Buddha 'Git lan, takı merasiminde sıraya da gir hatta. Sıra sana geldiğinde Müjgan'ı tebrik edersin. Damadı tebrik ederken "Kusura bakma şimdi takamıyorum ama zamanında tam takmışlığım var yengeye." der, olmadı malace at the wedding çıkarırsın. Zehir edersin günü.' dedi.
Düğüne gitmeme kararı aldık.
Birbirimize de zamanı geldiğinde tam takacaktık.
Edit: Soundtrack Jamie N Commons ft X Ambassadors'dan. Beats'in reklamında dinlediğim anda vuruldum şarkıya. Öyle böyle sinir stres attırmıyor. Ilık ılık negatif boşalttırıcı. Buyrun efem-->
Zarf açılana kadar gülmüş, sonra suratı düşmüş Maya'nın.
YanıtlaSilGülüşümü soldurdun Müjgan :D
Bir Beşiktaş, bir Müjgan.. Hayatımı soldurdular zaten. Saçıma ak düşürdüler
SilMüjgan.. Üzüldüm şimdi...
YanıtlaSilÜzülüyor insan, üzülünüyor da elden bir şey gelmiyor bazı bazı..
SilOf yeeaa ben hiç böyle birşey beklemiyordum o zarftan.. olmadı bu şimdi.
YanıtlaSilIyi oldu. Az bile oldu. Sigarayı bırakamayan adamın kalp krizi geçirip sigarayı bırakmak zorunda kalması gibi oldu
SilDeme öyle bee bak içim cız ediyo amaa :)
SilOkudum. Sonra bir damla yaş ssüzüldü gözlerimden...
YanıtlaSilHaftaya gülmekten akar o göz yaşın umarım. Yeni yazıya yine gel.
SilDavetiyeyi okusan bir de, aah ah
hikayeye yapacak yorum bulamıyorum, yine bi solukta okudum.
YanıtlaSilyalnız belirtmeden geçmeyim hikayenin Emin'in ağzından anlatılması gayet yerinde olmuş Demirbey. Birinci tekil şahıs tarafından anlatılsa olayı ajite ediyor gibi olurdu sanki, hı?
Fark ettiğin işin çok teşekkürler. Herkesin acısı mutluluğu vs bilimum duyguları kendine göre dünyadaki en büyük duygular. Dışarıdan bakan birinin 'Aa bu çocuk üzülüyor be' demesi daha kıymetli o yüzden. Beğendiğine çok sevindim. Çok teşekkür ederim (:
SilYa ağlıcam şimdi.. :(
YanıtlaSilAğlama yahu. Sen de gül diye yazıyorum /:
Sil'Taktım mı tam takarım' isimli yeni şarkım için klip çekimindeydim.
YanıtlaSilO yüzden geç kaldım, kusura bakma.
Nedir durum, taktık mı? Taktık haberi geldi mi?
Not : Ro-bot-de-ği-lim-a-mı-na-ko-ya-yım!
Yağlı zenciler içinde dönüp bakma Demirbey'e hiç zaten..
SilTübitak'a da uğramışsın gelirken ama, ondan hiç bahsetmemiştin..
Merhaba :)
YanıtlaSilSessizce okuyup gidecektim yine ..
Buna da yazmasam olmazdı..
Zarfı okuduğum an tahmin etmiştim keşke yanılsaymışım..
Ne oldu acaba seni bunca zaman sonra yorum yazmaya iten (:
SilBir başka beğendin var sayıyorum, teşekkürler ediyorum yorumun için..
Yazdıklarının hepsi ayrı kıyaslamıyorum hiç onlarda çok güzel :)
SilBunda söylemesem içimde kalırdı kalmasın dedim :)
Geleceğimin öngörüsü gibi olmuş :S Kahrettin ya beni :S
YanıtlaSilÇok da aip bişi :))
Hangi taraftasın Tuğbaaa! Dark side mı o taraflar yoksa?
SilAynı taraftayız :S Kaderdaşım :))
Sil