22.10.2007

Dört

PART IV

İnsan öyle ha deyince aşka yelken açamıyor.Ben de açamadım haliyle.Altyapı hazırlama maksatlı vakit geçirmeden arka takım üyelerini bir araya getirdim.Sokaklarda yürüyüp göt meme baktık biraz.Yorumlarda bulunduk.Kah beğendik,kah burun kıvırdık.Barların yahut cafelerin önlerinde geçerken sektirmeksizin topluca kafalarımızı mekanların içine döndürüyor,öpüşen çift arıyorduk.Şahin bakışlarımızla -buna Elf gözlerimizle de diyebiliriz- pantolon üzerinden iç çamaşırı tespiti yapmaya uğraşıyor,tanga giyenleri alkışa boğuyorduk.Evet az önce de söylediğim gibi bunların tamamı yeni bir aşk için atılan temellerdi.

Grup üyelerinin tamamı acıktığı zaman bir restorana girdik.Yemek yerken,başımdan geçenleri anlattım bir bir.Sağ olsun arkadaşlarım çabucak anladılar beni.Porno cd vermeyi teklif eden bile oldu.Ağzımı yarım açarak “Ssssh” diye alaysalca güldüm.Bin beş yüz kişilik okulun porno ihtiyacını karşılayan bir tüccar için oldukça gülünç bir öneriydi bu.Bana vermeyi önerdiği film de benden alınmaydı,başka bir ihtimal mümkün değil.Uzun lafın kısası önerilen film kesin kalite kontrolümden geçmiştir.Teklifi reddedip gözlerimi kısarak bir sigara yaktım.Asıl ihtiyacımın üç boyutlu kanlı canlı bir hatun olduğunu dile getirdim.Emin klasik gay esprimizi yaptı.Kendisinin bana yetmediği için duyduğu üzüntüyü dile getirdi.Şiddetli bir şekilde uyardım Emin’i.Sakalı bıyığı henüz çıkmamış yumurta gibi iki genç arasında geçen böylesine bir diyalogun yarın bir gün apartmanda kıstırılmayla sonuçlanabileceğini anlattım.Korkuyorum dedim.Konu kapandı.

Her zamanki gibi,konu aşk olunca her boka aklı basan arka takımdan müspet bir öneri çıkmamış,çıkamamıştı.Alt dudağım büzülmüş,ufak ufak da titremeye başlamıştı.Artık eve gidip acımla bir başıma yoğrulmam gerektiğine kanaat getirdim.Tek tek arkadaşlarımla öpüşüp semt otobüsüme binmek üzere yola çıktım.Yol boyu çiftleri gördükçe alt dudağım büyüyor,kontrolümden çıkıyordu.Eğdim kafamı,köze basmış çingene gibi yampiri yumpiri duraklara doğru koşmaya başladım.

Nihayet varmıştım durağıma.Evime,annem-babam hariç hiçbir çiftin yaşamadığı yuvama ulaşmama sadece yirmi dakikam kalmıştı.Cüzdanımı açtım,otobüs biletimin kalmadığını fark ettim.Hızlıca bilet gişesinde kuyruğa girdim,paramı hazırlamaya başladım.Bilet yedi yüz elli bin lira olmasına karşın cebimden ancak bu ücretin üçte birini çıkarabildim.Kimseden para da isteyemedim.Çaresiz çıktım kuyruktan.Geri arkadaşlarımın oturmakta olduğu restorana çevirdim rotamı.

Restorana girdiğimde hepsini birden bıraktığım halde buldum.Gözleri fıldır fıldır kızlara bakmaya devam ediyorlar,ara vermeden konuşuyorlardı. “Ehehe” diye çekingen ve aynı zamanda kaypak bir gülüşle yanlarına yanaştım.Durumumdan kısaca bahsedip borç para istedim.Lakin her biri ayrı ayrı “Ya valla…”,“Ma valla…”diye paralarının olmadığını bildirdi.Titremesi kesilen alt dudağım yeniden hareketlenmeye başlamıştı.

-Jenna Jameson’un altı tane onar dakikalık filmini içeren vcd’m var,yok mu alan arkadaşlar?Hemen verebilirim,yanımda üç tane mevcut.Kapanın elinde kalıyor bunlar.Gel gel gel gel !

…biçiminde adeta bir pazarcı gibi teklifimi sundum.Tanesini altı milyondan sattım kerizullahlara.

Sonuçta bir paket sigara,bir onluk öğrenci kartı ve üç milon küsur parayla mesut bir halde evime,yuvama döndüm.

18.10.2007

Üç

PART III

Çıktım okuldan,kız arkadaş diye tabir edilen insanla buluştum. “Ayşe” diye seslenildiğinde dönüp baktığından mütevellit adı Ayşe’ydi. “Cınııııığm!” şeklinde bağırarak üzerime koşmaktaydı.Bu durum aklıma simit oyununu getirdi.Kısa sürede kendime gelmemiş olsaydım nefesinin bittiği anda kıçına tüm gücümle tekmeyi eklerdim.Neyse ki kısa sürede üzerimden attım simit havasını.

Gelgelelim ben bu havayı üzerimden atana kadar çoktan öpmüştü beni ve yetmezmiş gibi “Nereye gidelim?”sorusunu da yöneltmişti.Aklıma ilk olarak ‘Simit Sarayı’ seçeneği geldi.Ayşe biraz geri zekalı olduğundan ikiletmeksizin teklifimi kabul etti.

Yol boyunca genelde önde yürüyerek Ayşe’nin götüne baktım.Kimi zaman kendimi tutamayarak Rabbimin yarattığı bu güzellik karşısında ‘Breh’ ledim.Sarayın önüne geldiğimizde ise her centilmen gibi önden geçmesi için elimle yolu gösterdim.O kapıdan geçedursun benim gözlerim yine belden aşağıya takılmıştı. ‘Breh breh breh’ nidalarıyla girdik içeri.Fazla ortalıkta olmayan bir masaya oturduk.Ayşe ikimize simit aldı geldi.Masanın üzerinde duran –tahminen bizden önce oturanlardan hatıra- iddaa gazetesine takıldım.Zaten ne zaman bir bahis olayıyla karşılaşsam büyülenirim,ayakta sikerler haberim olmaz.Basket oynarken ki ‘girer mi girmez mi?’ iddialaşmalarında bile kitlenir kalırım.İşte yine başladım kendi çapımda kupon yapmaya.

-Bak bak!Rosenborg 2.3 veriyor.Uuuuuu Liverpool Bolton deplasmanında 2.6 veriyor.Vay canına Eskişehirspor 1.8 veriyor.

-Nasıl ya?Anlayamıyorum Emre ben.

-Basit!Misal 1 koyuyorsun 2.6 alıyorsun.Kısaca 1’e 2.6 veriyor.Peki sen ne veriyorsun Ayşe?

-Üç,kikikikikii

-Siktir oradan.Dört aydır sevgili diye yanımda dolaştırıyorum bir kere vermişliğin yok.Tüm aileyi gurbete yolladım zorla ev boşalsın diye,seks ortamı doğsun diye.Yok!Neymiş?Makarna yapalımmış.Hay sokayım makarnaya.Bari bir iç çamaşırınla falan yatsaydın.O da yok.Ne biçim kızsın lan sen.Ellerim nasır tuttu lan!

…diyerek hem lafımı hem de insanlığımı bitirdim.Hayvan Adam oldum çıktım.Ayşe ise oracıkta ağzını büze büze,dişlerinden dudaklarından susamları saça saça ağlamaya başladı.Sanırım krize girmişti zira arada bir boğuk boğuk öksürüyordu.Üç-beş dakika geçti.Ayşe’nin rengi mora çalmaya başlıyordu artık.Özür diledim,iyi olup olmadığını sordum.

-‘Boğz…Köh köh,bağzıma susamköhköh kaçköh köh köh kaçtı.’ dedi.

Yukarı bakmasını salık verdim.Baş parmağımla orta parmağımı kullanarak şık şık sesi çıkardım. “Bak bak bak kuşa bak.”dedim saçını ensesinden çekerek.Tahmin ettiğiniz üzere işe yaramadı.O mor renk bordoya dönmeye başladı.Salak,susamın yanında hamur kısmından da nefes borusuna kaçırmıştı belli ki.Tüm sertliğimi toplayarak garsona : “Birader ambulans,hooop şeeef!Ambulans şeeef!” diye çemkirdim.On dakika içinde ambulans gelmişti.O günden sonra Ayşe’yi bir kez daha gördüm hastanede.Bir daha da görüşemedik.Ben de kendimi 0 rh + aşklar için hazırlamaya başladım.

İki

PART II

Şatafatlı cümlelerin bir dayak önleyici vazifesi görmediğini anladığım gündü o gün.Az ama öz konuşmanın da dayak önleyemediğini;ek olarak boş boş konuşmanın da dayak önleyemeyeceğini anladım tabi ki.Yani en azından karşınızda Nedim Namdar isimli bir biçerdöver mevcut ise isterseniz oturun piyes sahneleyerek meramınızı anlatın,bu dayak makinesi tarafından dinlenmeyeceksiniz.Tokat atmak için yaratılmış ellerin önüne hangi güç geçebilir?Hey Hat!

Sadece ordövr dayağıyla bile “Bu yetti bize!” dercesine al al olan yanaklarımıza rağmen Nedim kişisi antrenman tadında en ufak şekilde terlemeden tabiri caizse sikip attı suratlarımızı.Ne kadar mantıksız bir şey bu halbüse.Sanki biz o dayaktan sonra sigarayla olan tüm ilişiğimizi kesip,msn listemizden ve telefon rehberimizden silip bir daha görüşmemecesine terk edeceğiz sigaramızı.Ben o paket üzerindeki ‘öldürür!’ yazılarına bile karşı gelebildiysem fırıncı küreği eller vız gelir tırıs gider.

Tahta önü dayağından sonra sıralarımıza doğru seyirtmemizi emretti sayın müdür yardımcımız.Kapı tarafındaki duvar dibinde, en arkanın bir önündeki sırama oturdum.Yediğim sopanın ciddiyetini kavrayamamış olan can dostum güzel insanlar,hocaların ‘Arka takım’ diye adlandırdığı takımın elemanları eblekçe,gözlerinden yaşlar gele gele ,elleriyle ağızlarını kapaya kapaya “Pohhoho” sesleri çıkartıyorlardı.Oturmadan önce sıramı kontrol ettim.Tam tahmin ettiğim gibi oturağıma yine dik konumda bir silgi koymuşlardı.Her zaman “Ulan siz yok musunuz siz?Hınzır şeyler” surat ifadesiyle aldığım silgiyi bu sefer sinirli bir surat ve “mınırzınıtünübaşınıskiym” mırıltısıyla aldım.Biraz utanma arlanma olur insanda.Ama yokmuş bu takımda,yokmuş.Oturup Nedim’in siktirip gitmesini beklerken arkamda oturan Berk’in “Siki tutun daaaa,rokete takağiyrum!” demesiyle götüme pandik atması bir oldu.Pohhoho lar yerini kfısıhhıhısııkkk lara bıraktı,gözlerdeki yaşlar sel oldu.“Ne geniş adammışsın,dönüp çak ağzına!” şeklinde gaza getirmeler de vuku buldu ama Nedim sınıftan çıkmadan bir parlama yaparsam Nedim’in beni yüzlerce kez yere sereceğini,ben baygın biçimde ayakta durmaya çalışırken yüzlerce kez “Finish him!!!” seslerini duyacağımı biliyordum.Bu yüzden hiçbir şartla edebimi bozmadım.

Çok şükür ki bunun üzerine beş dakikayı geçmeyen bir kalay ve nasihat konuşması yaptı ve terkeyledi sınıfımızı.Rabbimin beni tabi tuttuğu sabır imtihanını başarıyla vermiştim en sonunda.Çok şükür.

Tenefüste bizim tayfa hemen basketbol oynamak için koşturarak dışarı çıktı.Hedefleri on dakikalık sürede terleyip,pis kokup gelmekti.Moral bozukluğundan kelli ben oturduğum yerden kalkmadım.Gömleğimi kirletmek,terlemek istemiyordu canım.Çok geçmeden yanıma İrem geldi.İrem o güne kadar ‘Merhaba-Merhaba’ derecesinde arkadaşlık sahibi olduğum biriydi.Kendisi Fanatik,Fotomaç en olmadı Milliyet,Posta,Akşam gibi bol resimli ve bol ekli gazeteler yerine renksiz,ince,sıkıcı,spor sayfasının yeri alışılagelmişin dışında orta sayfalarda bulunan Radikal okuyan bir şahıstı.Başta saydığım cazip gazetelerin iki yüz elli bin lira olduğu yerde,İrem’in altı yüz bin lira verip bu insanın içini boğan gazeteyi okumasına anlam veremezdim.Bu nedenle içten içe kendisinin gerizekalı olduğunu düşünürdüm.İrem hakkındaki yegane düşüncem de buydu zaten.

İrem yanıma gelir gelmez kulağımdaki i-pod’da çalan Türkçe fantezi müzik eserini bir heavy metal eseriyle değiştirdim.Yanıma oturdu,omzuma dokundu.Hemen kulaklığı çıkardım ve kendisinin yüzüne bakarken bir yandan da verdim sesi verdim sesi,kulaklıkları da avucumun içine koyarak sesin duyulabiliritesini arttırdım.İrem bana iyi olup olmadığımı sordu.“Bi git başımda allasen İrem,dertliyim zaten.” diye tersledim bunu. “Ya Emre’cim ben sana yardımcı olmaya çalışıyorum,sen beni tersliyorsun aaa!Hadi konuşalım biraz.”diye serzenişte bulundu.“Ölmek istiyorum,kimse beni anlamıyor,istemiyorum hiç kimseyi yanımda,bi siktirip gitsene lan!” diye haddimi aşa aşa çemkirdim.“Aman ne halin varsa …” dedikten sonra tepkisini belli etme maksatlı önümdeki sıraya kız tekmesi atıp uzaklaştı yanımdan.

İrem'in yanımdan ayrılmasıyla birlikte playlistimi rahmetli Mc Hammer'ın güzide eseri "Can't Touch This" e çevirip,kafamdan sıktığım şarkı sözlerini mırıldandım biraz.Yirmi dakikaya yakın bir süre sonrasında sınıfa gelmeyen arkadaşlarımı merak ettim.Normal adı Veyis olan,lakin 'Seyis' kod adıyla çağırdığımız Alman görünümlü arkadaşımı 'Ara beni hemen!' manasında çaldırıp kapattım.On bilemedin on beş saniye sonra o da bana cevapsız çağrı attı.Kontörüm olmasına rağmen cimri kişiliğim sonucu yine bir cevapsız çağrı attım.Bu şekilde yaklaşık yirmi defa karşılıklı olarak cevapsız çağrılaştık.En sonunda lanet edip aradım Seyis'i,nerede olduklarını sordum.Seyis evde olduğunu belirtti."Vay it!Nasıl kaçtın ,on dakikalık arada,ne esti kafana da kaçtın?" dediğimde okulun bittiğini,kendisinin de normal olarak eve döndüğünü söyledi.Vay anasını nidası eşliğinde telefonu kapattım.Boş sınıfta 'ııınınını ını nın ken taç diz' sesleri yankılanmaktaydı."Aslında yankılanan benim yalnızlığımın,suskunluğumun dayanılmaz gürültüsü." şeklinde duygusal bir laf ettim kendi kendime,hemen toparlanıp yarın bir gün uluorta böyle konuştuğum takdirde adımın ibneye çıkacağına kanaat getirip tırıs tırıs otobüs duraklarının yolunu tuttum.Sınıfta yankılananın da Mc Hammer olduğunu kendime kabul ettirdim.

4.10.2007

Kıps ki ğüç döt

takım içinde olmak iyidir.yedek de olsan iyidir.takım halinde aerobik yaparken götüne parmak da yersin,koşarken çelme de takılır.ama bunlarla daha güçlü olursun.takımdan ayrı düz koşu yapmak bi yaşam biçimidir.takıma parmak atmaya,çelme takmaya gücün yetmiyceinden dolayı seni oraya atmışlardır.şu anda takımdan ayrı düz koşular yapmaktayım,herkes hop ki üç dört diye tek bir ağızdan kükreyerek koşar,egzersizini yaparken;ben ınfhs ınfhs diye tek başıma koşuyor takımla aynı güce,aynı kondisyona sahip olabileceğimi umuyorum sadece.olamıycaımı bile bile... bitti