Bir süredir yazı girmiyorum. Bu durum beni biraz sıkıyor, eskiden cephanelikten çıkarır bi tane koyardım böyle durumlarda, şimdi cephanemde birşey yok zira cephaneye birşey koyabilecek en ufak vaktim dahi yok. Ama diğer taraftan ağustos ayında blog'um 4 yaşına giriyor. Bugüne kadar blog'umun yeni yaşını hiç kutlamadım. Bu sene kutlayasım var. Bir süredir bulabildiğim, daha doğrusu yaratabildiğim en ufak zaman aralıklarında 4 yılı özetleyen bir yazı yazmaya çalışıyorum. Ağustos 21 de görüşmek üzere.
Yorum yazmıyorsunuz ama yazan olursa diye sorayım 4 yılda böyle panora gibi kentpark gibi lüks araba dağıtır misali hediye mi dağıtsam bişey mi yapsam, bir yarış bir kura bişey yapıp kazananın nick inin baş harflerinden akrostiş mi yapsam, kazananla sevişsem mi napsam? Fikirleriniz olursa buyrun söyleyin çekinmeyin.
(sonralardan gelen edit: ya da 'vay balım sen bizi güldürdün, güldürmeye çalıştın 4 senedir al bu mont da hediyemiz olsun diyeniniz de çıkabilir. Hediye almayı da en az vermek kadar severim. Hediye vermek...)
30.07.2011
12.07.2011
Ali Ece Ne Güzel Bir İnsan
Genel anlamda hakka, hukuka, eşitliğe olan inancımı çoook uzun zamanlar önce yitirdiğimi söylemiştim zaten. Bir an birşeyler oluyor, hak edene hakkı, hak gasp edene cezası dağıtılıyor sanmıştım. Salaklık bende. Şike soruşturmasından bahsediyorum. Şikeyi yaptığı ileri sürülen takım başkanının şikeyi sanki takımı için değil de kendi için yapmış olduğunu düşünen bir futbol federasyonu başkanı var. Güzel bir adammış. O da bir kez daha farkettirdi ki bu gece:
BEN ENDÜSTRİYEL FUTBOLDAN TİKSİNİYORUM!!!
Fotoğraflarda illaki eksik isimler, yad edilmesi şart iken unuttuğum isimler vardır. Ama bir anlık sinirle oturup 10 dakika gibi kısa bi süre içinde yazdım bu yazıyı. Son fotoğrafsa baktıkça gururlandığım bir hatıra fotoğrafıdır aslında. Fransa, İrlanda'yı Henry'nin eliyle attığı golle eleyip 2010 Dünya Kupası'nın yolunu tutmuştu. Utanmadan çılgınlar gibi sevinmişti o attığı gole. Utanmadan... Tabi bi Vedat Okyar terbiyesinde olmasını beklemiyordum zaten. Bilen bilir Vedat Okyar'ı. Yazının sonunda neden dürüstlükle ilgili rahmetlinin adını andığımı anlatacağım.
Konuya dönecek olursam, yukarıdaki fotoğraflar içinde en sondaki fotoğrafİnönü Stadı'nda çekilmiş.Hem de hemen o maçın sonrasında İnönü'de ilk maçta. Kapalının orta yerinde açılan dev bir bayrak! İrlanda Bayrağı!
Sorgusuz sualsiz (ama haklı ama haksız, kimse bilmiyor) Aziz başkanın taşşaklarını yalayacak raddede çıldırmış güruha karşı 'Bizde biri bu işe zerre kadar bulaşmış ise alt ligin yolunu gösterin bize, biz kendimiz gideriz' diyecek kadar onurlu bir güruh var. O güruh bu bayrağı açarken diğer güruh 'Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan' diye pankart açıyordu, bugün ise 'Hep AKP yüzünden' diye ağlıyor sızlıyor.
Ben adım gibi eminim, Süleyman Seba dönemi ve öncesinde, yani 2000 yılından önce tertemiz bir Beşiktaş var. O dönemden sonra başa gelenlerin başına gelecekler beni zerre üzmez.
Allah Süleyman Seba'ya uzun ömür versin.
Güzel insan Vedat Okyar'la ilgili konuya dönecek olursam. Aşağıda yazılanlar Tezcan Ozan'ın ağzından Vedat Okyar'la ilgili bir anısı:
Oynanan bir maç sırasında rakip takımın bir oyuncusu öyle sıkı bir tekme atıyor ki Vedat Okyar can acısıyla bir anlığına zerafeti falan unutup küfür ediyor. Oyuncu hemen öğretmene şikeyete giden bir talebe gibi hakemin yanına koşuyor. “Hocam, Vedat bana küfür etti!”
Hakem de bir efsane: Doğan Babacan. Vedat’ın küfür edeceğine ihtimal vermiyor ama yine de yanına gidip soruyor: “Vedat, sen küfür ettin mi falancaya!”
Vedat duraksamadan: “Evet, ettim” diyor.
Doğan Babacan’ın eli cebine gidiyor. Geri geldiğinde o el bir kırmızı kart tutuyor. Havaya kalkan kırmızı kart tüm stadı şaşkınlık temelli bir sessizliğe gömüyor. Olacak iş değil… Beyefendi Vedat kırmızı kart yiyor. Üstelik yediği tekmenin üstüne, tatlı niyetine…
Tezcan arkadaşının yanında tüm olan bitenlere şahit olmuş. O da şaşkınlık içinde:
“Oğlum” diyor Vedat’a, “Manyak mısın sen, niye ettim diyorsun. Etmedim deseydin ya”
“Üstümde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim!”
BEN ENDÜSTRİYEL FUTBOLDAN TİKSİNİYORUM!!!
Fotoğraflarda illaki eksik isimler, yad edilmesi şart iken unuttuğum isimler vardır. Ama bir anlık sinirle oturup 10 dakika gibi kısa bi süre içinde yazdım bu yazıyı. Son fotoğrafsa baktıkça gururlandığım bir hatıra fotoğrafıdır aslında. Fransa, İrlanda'yı Henry'nin eliyle attığı golle eleyip 2010 Dünya Kupası'nın yolunu tutmuştu. Utanmadan çılgınlar gibi sevinmişti o attığı gole. Utanmadan... Tabi bi Vedat Okyar terbiyesinde olmasını beklemiyordum zaten. Bilen bilir Vedat Okyar'ı. Yazının sonunda neden dürüstlükle ilgili rahmetlinin adını andığımı anlatacağım.
Konuya dönecek olursam, yukarıdaki fotoğraflar içinde en sondaki fotoğrafİnönü Stadı'nda çekilmiş.Hem de hemen o maçın sonrasında İnönü'de ilk maçta. Kapalının orta yerinde açılan dev bir bayrak! İrlanda Bayrağı!
Sorgusuz sualsiz (ama haklı ama haksız, kimse bilmiyor) Aziz başkanın taşşaklarını yalayacak raddede çıldırmış güruha karşı 'Bizde biri bu işe zerre kadar bulaşmış ise alt ligin yolunu gösterin bize, biz kendimiz gideriz' diyecek kadar onurlu bir güruh var. O güruh bu bayrağı açarken diğer güruh 'Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan' diye pankart açıyordu, bugün ise 'Hep AKP yüzünden' diye ağlıyor sızlıyor.
Ben adım gibi eminim, Süleyman Seba dönemi ve öncesinde, yani 2000 yılından önce tertemiz bir Beşiktaş var. O dönemden sonra başa gelenlerin başına gelecekler beni zerre üzmez.
Allah Süleyman Seba'ya uzun ömür versin.
Güzel insan Vedat Okyar'la ilgili konuya dönecek olursam. Aşağıda yazılanlar Tezcan Ozan'ın ağzından Vedat Okyar'la ilgili bir anısı:
Oynanan bir maç sırasında rakip takımın bir oyuncusu öyle sıkı bir tekme atıyor ki Vedat Okyar can acısıyla bir anlığına zerafeti falan unutup küfür ediyor. Oyuncu hemen öğretmene şikeyete giden bir talebe gibi hakemin yanına koşuyor. “Hocam, Vedat bana küfür etti!”
Hakem de bir efsane: Doğan Babacan. Vedat’ın küfür edeceğine ihtimal vermiyor ama yine de yanına gidip soruyor: “Vedat, sen küfür ettin mi falancaya!”
Vedat duraksamadan: “Evet, ettim” diyor.
Doğan Babacan’ın eli cebine gidiyor. Geri geldiğinde o el bir kırmızı kart tutuyor. Havaya kalkan kırmızı kart tüm stadı şaşkınlık temelli bir sessizliğe gömüyor. Olacak iş değil… Beyefendi Vedat kırmızı kart yiyor. Üstelik yediği tekmenin üstüne, tatlı niyetine…
Tezcan arkadaşının yanında tüm olan bitenlere şahit olmuş. O da şaşkınlık içinde:
“Oğlum” diyor Vedat’a, “Manyak mısın sen, niye ettim diyorsun. Etmedim deseydin ya”
“Üstümde Beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim!”
2.07.2011
Semih K. - Yatmadan Önce 100 XHamster Videosu
İçmiştik. Çok içmiştik. İçtiğimiz zaman çok komik oluyoruz. Ama çok komik olduğumuzu hatırlamıyoruz. Bize çok komik olduğumuzu hep Emin anlatır. Emin içmez. 7 ölümcül günahtan oburluk, şehvet, kumar, hayvan dövmek, anaya küfretmek, nimetle şakalaşmak Emin'de vardır ama Emin katiyyen içmez. Sırf bu içmeme tutumu sayesinde Emin cennete gidecek olursa ben de temyize gideceğim zaten.
En çok Semih içiyordu. Alkol dayandıramıyorduk ite. Gecenin en geç vakti, böyle nasıl diyeyim en uğursuz vakti bira bitti diye koskoca Semih K. hüzünlendi. Hüzünlenmek, ağlamak, ağlamaklı olmak vb bana gay liği çağrıştırdığı için Semih'i hüzün deryasından hemen çekip çıkardım. Git la Tekel Bayii açıktır daha dedim. Verdiğim müjdeyle birlikte hüzünden eser kalmadı ve ayakkaplarının topuklarına basa basa bira almaya gitti. Gitti ve uzun süre gelmedi. Çakılla canımız sıkıldığı için pilates topunu şişirip basketbol futbol ve bilimum toplu sporları oynamaya çalıştık. Emin ise alkol almamasına rağmen içimizde en alkollü kafası yaşayanımızdı. Televizyonun kanallarını 1den 99a gidip sonra bu işlemi tersten yapıyordu. Nasıl bi içmemişlik bu ya Rab? İçse ne olacak bu adam? Neden sonra sokaktan bir bağrış bir feryat duyduk. Sela sesi yok, ölmemiş yaralanmıştır dedim. Çakıl ev sahibi olduğundan 'Muhitimde neler oluyor?' düşüncesiyle cama depar attı. O daha cama ulaşmadan telefonum çaldı, arayan Semih'ti. 'Ben evi bulamıyorum da(dahi anlamındaki da değil laz da'sı) ! Bak, şimdi bağırcam. Sesime göre evi tarif edin da!' dedi. Sokak "Lahaayt! Laaaaahyt!" diye inliyordu. Semih'i sadece aptal çocukların ve yatakta fantazi arayanların oynadığı sıcak soğuk oyunuyla eve getirmeyi başardık.
Semih sinirlenmişti. Eve girer girmez yıllardır Çakıl'ın evinde kalan çok çok eski çıktığım Fatma'yı evire çevire komalık edercesine dövdü. Sinirini ex-yarimden çıkarıyordu adeta bu Sarhoş Semih. Bir ara sarhoşluğunun da verdiği özgüven patlamasıyla 'Ben bu Fatma'nın ağzına vericem!' diye tutturdu. Emin'in dediğine göre 'Ver şu Fatma'nın ağzına la' diye Semih'e akıl veren benmişim. Hatırlamıyorum. Emin Demirbeyi karalama kampanyası yürütüyor gibime geliyor. Hatırladığım tek şey kafasında yılbaşı kukuletası, boynunda yılbaşı süsü ile Semih'in Fatma'nın ağzına vermeye çalışışıydı. Başka da birşey hatırlamıyorum. Sabah uyandığımda gördüm ki Semih o gece Fatma'yı çok kırmış. Öyle böyle kırmamış, çok kırmış.
Yine klasik içki sohbetimiz olan 'Emin nolur la bi kere içsen' i adeta bir totem gibi, bir uğur gibi yineledik. 'Dene, sevmezsen içme' mi demedik, 'Hiç mi hatrımız yok, hatrımız için iç be babuş' mu demedik. Neler neler...Emin, sanki hepimiz 'Eminciğim, güzel kardeşim, zaten alkollüyüz. Şimdi hepimiz sana birer tur kayıcaz. Beğenirsek bir daha döndürebiliriz, duruma bağlı hemen sevinme' diyormuşuz gibi algılıyordu bu bir yudum isteğimizi. Neticede içiremedik ibneye.
Çakıl yavaş gidiyordu, ben Çakıldan da yavaştım. Emin yerinde sayıyor hiç gitmiyordu. Semih'in hızını ise şöyle tarif edeyim: O içtiği şişeye eşdeğer bi şişeyi ben lavaboya dökmeye başlasam, ben işimi bitiremeden Semih boş şişeyi götüme sokardı. Ortamda ise sürekli bölümden kime kayarsın, bölümden kime kaydın, hangi hoca için hangi not karşılığında yatarsın vs gibi benim gibi bir edebiyat neferinin sadece insanları gözlemlemek için orada durmaya dayanabileceği bir muhabbet dönüyordu. Ama ne yalan söyleyeyim insan, bu sohbetler sayesinde karşısındakini daha iyi tanıma fırsatı buluyor. Bir ara Çakıl bu muhabbetten sıkılıp 'Abicim hep am göt meme diyoruz, neden başka şeyler konuşmuyoruz. Türkiye'nin aydınlık yüzleri olacağız sözde' dedi. Nasıl da hak verdik. Daha önceleri salsa kursuna gitmiş, piyano dersleri almış olan Emin de kıpır kıpır olmuştu konunun sanata döneceğini duyunca. 'Kitap konuşalım la hadi' diyerek önerisinin devamını getirdi Çakıl. Koskoca Aydınlı adam da 5 yılda la lu diye inliyordu, o ayrı mesele.
Herneyse, ben 'Madem Çakıl bu öneriyi ortaya attı, herhalde bizimle bir kitap paylaşacak' diye düşünüyordum, hatta Çakıl da ağzını açmış cümleye girecek tonu arıyordu. Ama Semih fırsat vermedi. 'Ben Melisa P. okudum la' dedi. Çakıl da ben de okumamıştık o kitabı ve Semih'ten yüzeysel müzeysel, kısaca özet geçe geçe anlatmasını rica ettik. 'La karı şunla sikiştim, bu beni pis sikti, bu tam sikmedi gibime geldi, şu adam sikti tatilde belimi de ağrıttı hem' diye anlatıyor sikiş hikayelerini işte dedi. "Xhamster ın yazılı hali sizin anlayacağınız..." diye de ekledi. Sıra Çakıl'daydı. Çakıl yine cümlesine başlamak için ağzını açtığı anda gözü bizi görmeyen Semih 'Sikmişim kitabı, müzik konuşcaz' dedi. Bir Okan Bayülgen olmuştu adeta Semih, nasıl da sohbete yön veriyor, nasıl da konukları doyasıya konuşturmuyordu. Google chrome un adres çubuğuna yekten "deniz seki hüsnü ikili delilik" yazdı. Adres çubuğuna google.com muamelesi yapmasıyla şaşırttı bizi. Sonrasında ise o ince , o narin, o grammy e aday sesiyle eşlik etti şarkıcı çifte, kulaklarımızın pasını silip attı. 'Demirbey!' diye haykırdı şarkının ortasında. 'Senin için!' diye parmağıyla işaret etti. Sanırım nakarat kısmını bana hediye ediyordu. Ama işaret etmek için adını bağırdığıyla işaret ettiği birbirini tutmuyordu. Ya eli yanlışlıkla Emin'i gösteriyordu ya ağzı yanlışlıkla Demirbey diyordu.
(Canım senin de gözleri fişledik. Bence artık sen de herkes gibisin )
Gecenin sonunda yılan dinini, yılanizm felsefesini benimsemiş, YILAN soyadını almış ve yılanca konuşan Semih'e güzel sesinin ödülü olarak albüm hazırlamaya başladık. 'Yılanlar içinden bir seni seçtim', 'Yılan olmuş gidiyorsun, bana veda mı ediyorsun?', 'Tısslaya tısslaya gelin yılanlar' gibi nadide hitlerin yılan coverlarını içeren bir albüm için en azından şarkı sözlerini hazırladık. Albüm kapağı da Okyay Chanel'in ellerinden öperdi.
YILANLIĞINDAN SEN SUÇLUSUN
Çatal dilinden tırstım
Yanına varamadım
Yılan gibi kıvrıldın
Yetişip tutamadım, tutamadım oy diloy loy
Bana sarhoş diyorlar
Senin yüzünden zalim yılan
Ama bence biraz abartıyorlar
Polifonik melodi misali tıslayan
Bir giydiğin deriyi
Bir daha giymiyorsun
Mezara mı götürcen?
Neden yekten vermiyorsun
Senin gibi yılanı görmedim göremem ki
Beni mutlu kılanı kıyıp da sikemem ki
En çok Semih içiyordu. Alkol dayandıramıyorduk ite. Gecenin en geç vakti, böyle nasıl diyeyim en uğursuz vakti bira bitti diye koskoca Semih K. hüzünlendi. Hüzünlenmek, ağlamak, ağlamaklı olmak vb bana gay liği çağrıştırdığı için Semih'i hüzün deryasından hemen çekip çıkardım. Git la Tekel Bayii açıktır daha dedim. Verdiğim müjdeyle birlikte hüzünden eser kalmadı ve ayakkaplarının topuklarına basa basa bira almaya gitti. Gitti ve uzun süre gelmedi. Çakılla canımız sıkıldığı için pilates topunu şişirip basketbol futbol ve bilimum toplu sporları oynamaya çalıştık. Emin ise alkol almamasına rağmen içimizde en alkollü kafası yaşayanımızdı. Televizyonun kanallarını 1den 99a gidip sonra bu işlemi tersten yapıyordu. Nasıl bi içmemişlik bu ya Rab? İçse ne olacak bu adam? Neden sonra sokaktan bir bağrış bir feryat duyduk. Sela sesi yok, ölmemiş yaralanmıştır dedim. Çakıl ev sahibi olduğundan 'Muhitimde neler oluyor?' düşüncesiyle cama depar attı. O daha cama ulaşmadan telefonum çaldı, arayan Semih'ti. 'Ben evi bulamıyorum da(dahi anlamındaki da değil laz da'sı) ! Bak, şimdi bağırcam. Sesime göre evi tarif edin da!' dedi. Sokak "Lahaayt! Laaaaahyt!" diye inliyordu. Semih'i sadece aptal çocukların ve yatakta fantazi arayanların oynadığı sıcak soğuk oyunuyla eve getirmeyi başardık.
Semih sinirlenmişti. Eve girer girmez yıllardır Çakıl'ın evinde kalan çok çok eski çıktığım Fatma'yı evire çevire komalık edercesine dövdü. Sinirini ex-yarimden çıkarıyordu adeta bu Sarhoş Semih. Bir ara sarhoşluğunun da verdiği özgüven patlamasıyla 'Ben bu Fatma'nın ağzına vericem!' diye tutturdu. Emin'in dediğine göre 'Ver şu Fatma'nın ağzına la' diye Semih'e akıl veren benmişim. Hatırlamıyorum. Emin Demirbeyi karalama kampanyası yürütüyor gibime geliyor. Hatırladığım tek şey kafasında yılbaşı kukuletası, boynunda yılbaşı süsü ile Semih'in Fatma'nın ağzına vermeye çalışışıydı. Başka da birşey hatırlamıyorum. Sabah uyandığımda gördüm ki Semih o gece Fatma'yı çok kırmış. Öyle böyle kırmamış, çok kırmış.
Yine klasik içki sohbetimiz olan 'Emin nolur la bi kere içsen' i adeta bir totem gibi, bir uğur gibi yineledik. 'Dene, sevmezsen içme' mi demedik, 'Hiç mi hatrımız yok, hatrımız için iç be babuş' mu demedik. Neler neler...Emin, sanki hepimiz 'Eminciğim, güzel kardeşim, zaten alkollüyüz. Şimdi hepimiz sana birer tur kayıcaz. Beğenirsek bir daha döndürebiliriz, duruma bağlı hemen sevinme' diyormuşuz gibi algılıyordu bu bir yudum isteğimizi. Neticede içiremedik ibneye.
Çakıl yavaş gidiyordu, ben Çakıldan da yavaştım. Emin yerinde sayıyor hiç gitmiyordu. Semih'in hızını ise şöyle tarif edeyim: O içtiği şişeye eşdeğer bi şişeyi ben lavaboya dökmeye başlasam, ben işimi bitiremeden Semih boş şişeyi götüme sokardı. Ortamda ise sürekli bölümden kime kayarsın, bölümden kime kaydın, hangi hoca için hangi not karşılığında yatarsın vs gibi benim gibi bir edebiyat neferinin sadece insanları gözlemlemek için orada durmaya dayanabileceği bir muhabbet dönüyordu. Ama ne yalan söyleyeyim insan, bu sohbetler sayesinde karşısındakini daha iyi tanıma fırsatı buluyor. Bir ara Çakıl bu muhabbetten sıkılıp 'Abicim hep am göt meme diyoruz, neden başka şeyler konuşmuyoruz. Türkiye'nin aydınlık yüzleri olacağız sözde' dedi. Nasıl da hak verdik. Daha önceleri salsa kursuna gitmiş, piyano dersleri almış olan Emin de kıpır kıpır olmuştu konunun sanata döneceğini duyunca. 'Kitap konuşalım la hadi' diyerek önerisinin devamını getirdi Çakıl. Koskoca Aydınlı adam da 5 yılda la lu diye inliyordu, o ayrı mesele.
Herneyse, ben 'Madem Çakıl bu öneriyi ortaya attı, herhalde bizimle bir kitap paylaşacak' diye düşünüyordum, hatta Çakıl da ağzını açmış cümleye girecek tonu arıyordu. Ama Semih fırsat vermedi. 'Ben Melisa P. okudum la' dedi. Çakıl da ben de okumamıştık o kitabı ve Semih'ten yüzeysel müzeysel, kısaca özet geçe geçe anlatmasını rica ettik. 'La karı şunla sikiştim, bu beni pis sikti, bu tam sikmedi gibime geldi, şu adam sikti tatilde belimi de ağrıttı hem' diye anlatıyor sikiş hikayelerini işte dedi. "Xhamster ın yazılı hali sizin anlayacağınız..." diye de ekledi. Sıra Çakıl'daydı. Çakıl yine cümlesine başlamak için ağzını açtığı anda gözü bizi görmeyen Semih 'Sikmişim kitabı, müzik konuşcaz' dedi. Bir Okan Bayülgen olmuştu adeta Semih, nasıl da sohbete yön veriyor, nasıl da konukları doyasıya konuşturmuyordu. Google chrome un adres çubuğuna yekten "deniz seki hüsnü ikili delilik" yazdı. Adres çubuğuna google.com muamelesi yapmasıyla şaşırttı bizi. Sonrasında ise o ince , o narin, o grammy e aday sesiyle eşlik etti şarkıcı çifte, kulaklarımızın pasını silip attı. 'Demirbey!' diye haykırdı şarkının ortasında. 'Senin için!' diye parmağıyla işaret etti. Sanırım nakarat kısmını bana hediye ediyordu. Ama işaret etmek için adını bağırdığıyla işaret ettiği birbirini tutmuyordu. Ya eli yanlışlıkla Emin'i gösteriyordu ya ağzı yanlışlıkla Demirbey diyordu.
(Canım senin de gözleri fişledik. Bence artık sen de herkes gibisin )
Gecenin sonunda yılan dinini, yılanizm felsefesini benimsemiş, YILAN soyadını almış ve yılanca konuşan Semih'e güzel sesinin ödülü olarak albüm hazırlamaya başladık. 'Yılanlar içinden bir seni seçtim', 'Yılan olmuş gidiyorsun, bana veda mı ediyorsun?', 'Tısslaya tısslaya gelin yılanlar' gibi nadide hitlerin yılan coverlarını içeren bir albüm için en azından şarkı sözlerini hazırladık. Albüm kapağı da Okyay Chanel'in ellerinden öperdi.
YILANLIĞINDAN SEN SUÇLUSUN
Çatal dilinden tırstım
Yanına varamadım
Yılan gibi kıvrıldın
Yetişip tutamadım, tutamadım oy diloy loy
Bana sarhoş diyorlar
Senin yüzünden zalim yılan
Ama bence biraz abartıyorlar
Polifonik melodi misali tıslayan
Bir giydiğin deriyi
Bir daha giymiyorsun
Mezara mı götürcen?
Neden yekten vermiyorsun
Senin gibi yılanı görmedim göremem ki
Beni mutlu kılanı kıyıp da sikemem ki
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)