"...Aslında şu iç içe geçmiş üç halaya dikkatlice bakacak olursan toplumun ve sistemin işleyişi hakkında fikir sahibi olabilirsin. İç içe geçmiş üç halaydan en iç ve en dıştakiler saat yönünde var güçleriyle dönerlerken, ortadaki halay saat yönünün tersinde ama diğer iki halaya ve dolayısıyla bütüne ahenk katan bir şekilde dönmeyi becerebiliyor. Bu üç halayın oluşturduğu TOTAL HALAY da gücünü bu kaotik ama bir o kadar da uyum içindeki döngüden alıyor diyemez miyiz? Ve yine bu total halay, bu üç halaydaki kişilerin yanyana dizilerek oluşturacağı başka bir halaydan bin kat daha egzantrik ve büyüleyici değil mi sence de?
Halaaay on the waaaater. Fire in the skyyy |
Sahi biz ne zaman, nerede unuttuk beraber yaşayabilme, farklılıkları ahengin bir parçası yapabilme, hoşgörü niteliklerimizi? Nedir bu alıp veremediğimiz, nedir bu bitmek bilmeyen iç savaş?" diye sordum. 'Sabahtan beri aptal saptal şeyler zırvalamak için mi baktın o kadar?' dedi. O sırada halay kalabalığını dağıtma maksatlı Alişan'ın ölümsüz eseri Ah Le Yar çalmaya başladı. Çalan şarkının yumuşaklığına karşın o hala sinirliydi. 'Bim'de satılan sevgiliye ne denir?' diye sordum ve komikli cevabı olan soruları sorarken yaptığım gibi tek gözümü kısıp ağzımın sağ tarafını orantısızca kulağıma doğru yanaştırdım. Uzun uzun baktı. Bu susuşmanın sonu bir ağızdan öpüşmeyle sonlanır diye korktuğum için benden tiksinmesi için adeta bir Hakan Ural gibi bıyıklarımı yaladım. Susuşunun sonunda üzerinden paltomu bir hışımla çıkarıp bana verdi ve dönüp arkasını gitmeye kalktı. Varsın gitsindi. İyiki de gidiyordu. Fakat espri havada kalmasın maksadıyla sağ koluna elimden geldiği kadar nazikçe yapışıp onu kendime çevirdim. Yine klip tadında bir an yaratmıştım ister istemez. Ağzına yapışsam yapışırdım. Soran ve sinirlenen gözlerle baktı. 'Le Yar' dedim. 'O ne be ?' diye çirkin çirkin yüzünü ekşite ekşite bağırdı. 'Le Yar.. Bim'de satılan sevgiliye Le Yar denir.' dedim. Tısısı mısısı diye güldüm. Gülmedi. Gülüşemedik.
------------------------------------
Limonata ve kuru pasta olacak demişti Gökhan. Limonata mı kaldı monako Pepsi dağıtırlar demiştim. Nostradamus halt etmiş ve ben yanılmamıştım, Pepsi dağıtıyorlardı. Benden yaşça ufak bir adamın dünya evine giriyor oluşu, aynı gezegende yaşamakta olan benim 'Damsız girilmez' denilerek dünya evinin kapısından it gibi, zağar gibi kovuluşum. 'İçerde arkadaşım var abi, Gökhan. Daha demin girdi, ona birşey verip çıkıcam.' dememe rağmen terslenmem, itilmem, örselenmem ve dahilinde mekana alınmamam. Bunlar çok can sıkıcı şeylerdi. Garson Pepsi'yi koyar koymaz bardağa davrandım ve bir dikişte bitirdim Coca Cola'nın ezeli rakibin. Yanımdaki arkadaşın bardağını doldurmaya çalışan garsonun koluna yapıştım ve sağ elini kendime çekip içine beş lira koyarken bir yandan da doldur bir daha dedim. Abi, maabi, ık, gık birşeyler der gibi oldu. Cebimden ikinci bir beşlik daha çıkardım ve onu da eline tutuşturdum 'O elindeki iki litreliği bana bırakıyorsun!'
Tek çatal bırakılmışsa yine iyi. Normali 5-6 çatal. |
Bütün gece içip durdum. Hüzünlendim. Duygularımı pek dışa vurmam ama kola burnumdan geğirttikçe gözlerim yaşlandı. Ben de hazır gözlerim yaşlanmışken ve hazır bolca hüzünlüyken az ağlayayım da açılayım dedim. Niye ağladığımı soran oldu, 'Kola..' dedim. '.. Kola burnumdan geğirttiriyor.' . Yatağın soğuk tarafından bahsedilen şarkı sırasında ben sarhoş olduğuma kanaat getirdim. Kuru sulu hiçbir şey tüketmemiştim; fakat aşırı simli kadın tuvaletlerine, daha da fenası aşırı simli kadın tuvaleti giyen küçük kızlara baka baka ben kafayı on numara yaptım. Alkol alırken, o hep pişman olunan son kadehin o gecemdeki karşılığı da gelin sırtıydı. Allem ettim kullem ettim bir türlü göremedim gelin sırtını. En son oynamaya kalktım, gelinin arkasına geçtim. Sırtına şöyle bir göz attım. Simliydi. Varooooo! Çiki çiki çiki çiki diye bağırarak ceketimi çıkardım. Laylay laylay laylay laylay laaay yataaaağın soğuk tarafııııı diye verdim eşliği. Benim bilhassa yaz aylarında arayıp da zar zor bulduğum yatağın ve zaman zaman da yastığın soğuk tarafından şikayetçi olan denyo bir adamın şarkısında patladım. Daha da fena şeylere imza atmadan Fatih bey yanıma geldi ve kendimi aşırı bozduğumdan, Demirbey'liği vestiyere bırakıp adeta bir Demo olduğumdan dem vurdu. 'Haklısın abi..' dedim '.. ama yar buyursun ısıtsın dört bir yanını döşeğin. Ben zaten duvar tarafında yatmayı seviyorumki. El ayalarını, ayak altını; hadi olmadı götü, sırtı duvara dokundurdum muydu değme keyfime.' dedim. Şimdi düşünüyorum da şarkının ana temasından da Kardeşler 58 Düğün Sarayı'ndan da çok çok uzaklaşmıştım. Fatih abiyle yerime oturanda sağa sola bakınmaya başladım. Kah muhteşem oynayabilene imrendim ve anasına küfrederek övdüm oynayışını, kah oynayamayanı eğlence ettim kendime. Ve sonra ne olduysa oldu, ağzına kadar tıka basa dolu olan göynümün kabına kabına bir güzel çarptı. Değmesin yağlı boya, sevdam taşıyor.
Ben ol güzel bana bakasıya dek ondan gözümü ayırmam aga inadıyla kestim ha kestim. Bir ara elim cebimde pozlu kestim. Sonra cepte duran elin düğün ahalisinde yanlış çağrışımlar yaratabileceği, çağrışım tetiklemeli şahane dayak yiyebileceğim aklıma geldi ve elimi cebimden çıkarıp Kenan Işık misali çeneme koyarak kestim. Amerikalı fotoğrafçı bir arkadaşıma 'Nolur beni bi çek la, facebook'a koyarım.' diye fotoğrafımı çekmesini rica etmiştim. Sağolsun o da herhangi bir yerde bir kadını etkilemek için bakıyormuşum gibi bakmamı istemişti objektifine. Mel mel baktıydım. Densiz kız, henüz kimseyle yatmadığıma, böyle bakmaya devam edersem de dünyadan kız oğlan kız gideceğime kanaat getirmişti. İngilizcemin yetmemesi bir yana, onunla seviyesiz bir sohbete dahil olmama maksatlı he he, zaten seks benim için ikinci üçüncü planda falan diyerek mevzuyu kapatmıştım. Zamanında bakışlarımla ilgili böyle bir tepkiye maruz kalan ben, şimdi düğünde muhteşem güzel bir kızı bakışlarımla baştan çıkarmaya çalışıyordum. Artık katil gibi mi uğursuz gibi mi nasıl baktıysam kızcağız güldü. Ben durur muyum? Ben de güldüm. Gülümseme konusunda örnek aldığım kişi Burus Vilis. Ağzımın solunu stabil tutarken sağını yukarı attıra attıra gülümsedim.
Ben ömrüm boyunca hep birilerinden etkilendim. Birilerinin benden etkilenebileceği ihtimalinin yanına sıfır yazarak. Kim benden bir bakışta etkilensin dedim hep. Fakat oturalım konuşalım etkilenir dedim.
Gogol Bordello da Roman Adnan da |
Fazlaca taciz ettiğim fikri Fatih abinin uyarısıyla kafama dank ettikten sonra da bıraktım bakmayı. Dışarıda bir sigara içmek için paltomu aldım. Dışarı çıkarken pistte Balkanlardan gelen roman hava dalgasına denk geldim. Bu havalara dair tek bildiğim, Adnan Şenses oynamasından ibaretti. Ceketimi belime bağlamak için paltomu da çıkarmam gerektiği için üşendim. İstifimi bozmadan kapı doğrultusunda yürümeye devam ettim. Fakat yerde, dizleri üstünde, ceketiyle çiğ köfte yoğurma hareketi yapan bir adama takıldım düştüm. Toparlandım kalktım, güç bela attım kendimi dışarıya. Sigaradan iki nefes çektim çekmedim içeride 'Sen yine gözlerimin hapsindesin' dilber geldi. Elini uzattı. Sağ elim onun olduğu için sol elimi uzattım. Onu aldatacaksam ona ait elim en azından buna dahil olmamalıydı. Tanıştık. İsimler söylendi. Sigara uzattım, kullanmadığını söylederek reddetti nimeti. Ne iş yapıldığı konuşuldu. Sigara içtim. Fakat tüm bunlar yapılırken o kesintisiz üşüyordu. Ayva tüylü alt çenesi zangır efektiyle bıyıksız üst çenesine çarpıp duruyordu. Kıyamadım montumu verdim. Erkek montu içinde üşüyerek kollarını bağlamış duran her kadın gibi o da çekici duruyordu. 'Gel girelim, üşüdün çok.' dedim. İçeri geçtik. Yer altındaki bu düğün salonuna bir merdivenlerden inerek giriliyordu. Merdivenlerin başında durup içeriye göz attık. İçerdeki gürültüden önce, veda edip ayrılmadan önce son bir şeyler söylenmesi gerekiyordu. Ve doğru olanı, bu veda öncesinde iletişim bilgilerinin alınmasıydı. Tüm hamleleri o yapmıştı. Bu iletişim bilgileriyle ilgili hamleyi de o yapmaya yeltendiği anda yazının başındaki konuşmayı yaptım.
------------------------
Fatih abinin yanındaki yerime seğirttim. 'Senin kız da senin arkandan sigaraya çıktı.' dedi Fatih abi. 'Yanıma geldi.' dedim. Eee diye boşluğumu işaret parmağıyla dürterek mutlu sonla biten hikayeyi anlatmamı bekledi. En sevdiği masal Kibritçi Kız olan bir adamın hiç bir gerçeği mutlu sonla bitmiyor. Bitecek gibi olduğunda da o adam olaya müdahale edip alıştığı, sevdiği sona uyduruyor mutlu sonu. 'Yine aldatamadım.' dedim. Birşey demeden birkaç saniye bakıştık. Ağzına yapışsam yapışırdım. Fatih abi benden, ben de benden tiksiniyordum. Belki daha bir çok neden var ama bir şekilde ağızlarımız yapışmadı. Çok şükür o gece de onu aldatmadım.
Edit: İki tane soundtrack olsun bu sefer. Soundtracklerden ilki yazı konusundan bağımsız. Çok eski ama çok da güzel diye, unutmayalım diye.. İkincisi ise duruma uygun şarkı.
Yarı yarlı yazı olmuş. Çok da güzel olmuş.
YanıtlaSilGelün sırtu ve bilhassa gögüs kafesi terlü, damadın göyneğü sırtuyla ter üçünde yekpare olmuş idüyse düğün düğün olmuştur mübarek.
Lakin roman havasında yere çöken hanım evladımıza değülmemüş, diğer yarıda gendüsünü görmeyi pek heves ederiz.
Siz yazın da, gerisünü de devamı gelende kıraat edelüm üstadım.
Hamiş: kaba yerleri duvara dayamak nahoş sonuçlara gebedir. Ötürek ve kusb ile sonuçlanabilir maazallah.
Eller oynasın eller, diller kaynasın diller. Eller ne derse desinler, o dillerini yesinler kıvamında bir dil kullanarak yaptığınız yorum şahsımı ziyadesiyle bahtiyar etti. Kaba eti çıplak et halinde duvara dayarsak evet, haklısınız. O yüzden pijamamızın üst kısmını alt kısım içine sokarak kendisini sabitliyoruz. Roman havasına gelince; daha çok oynayacağız. Adeta tiki kızlar gibi şarkıları yaşayarak, işaret diliyle anlatarak da oynayacağız, fakat iş seyahatinde olduğumdan mütevellit blog a aktarım süreci sekteye uğradı. Hoşgörün, affınıza sığındım çay verin.
YanıtlaSilDemirbey, siz erik dalının gevrekliğine atıfta bulununca dayanamadım açtım ve bir tur dönerek oynadım.
YanıtlaSilPijama üstünü sabitleme yöntemine ek olarak paçaları çorap içine sokmayı öneririm. Fakat yarin ayaklarına dolanmış ayaklar pek bir fevkaladedir.
İş seyahatinizde sağlık ve mutluluk dilerim.
Sevgiler.