25.11.2013

Yazmış Olmak İçin

     Kapı zilinin sesine uyandım. Edeceğim küfürün dozajını belirlemek için telefonun saatine bakmak istedim, fakat yatağın elimle taradığım bölgelerinde telefonu bulamadım. Yatakta doğrulup gözlerimle daha geniş bir çevreyi taradım bu sefer. Görünürde yoktu. Doğru ya, radyasyon yemeyeyim diye telefonu içerideki odada bırakıyordum geceleri. Ne ara bu denli uzun yaşama yollarını arayan, ölümsüzlük heveslisi bir adam olmuştum ben?
 
      Yataktan ayaklarımı sarkıtıp terliklerimi giydim. Yan odaya geçip telefona baktım. Saat 9:42'ydi. Ana bacı küfredilmez, uyanılması gereken bir saat bu düşüncesiyle sadece zili çalanın şahsına küfrederek kapıya yöneldim. Kapıyı açtım. Gelen Sermet'ti. Benim kapıyı açmamı beklemeden ayakkabılarını çözmüştü bile. Kapıyı açmamla ayakkabılarını, sırasıyla topuklarına basarak çıkardı ve davetimi beklemeden içeri geçti. 'Uyuyor muydun?' diye sordu. Uyuyordum.

      'Sen uyumazdın bu saate kadar, hayırdır depresyonda mısın?' dedi. Uyuyor muydun sorusunu cevaplamamama rağmen görünüşümden kapı ziline uyandığım kanaatine varmıştı. Özür dilemedi. Susuzluktan kurumuş ağzımdan belli belirsiz bir 'Hoşgeldin' çıktı. O salondaki koltuğa yerleşirken ben banyoya geçip yüzümü yıkamaya başladım. Yüzümü kuruladığım sırada 'Müjgan yeni fotoğraf koymuş Facebook'a' diye seslendi. Yine Müjgan anılmıştı evimde sabah sabah. Ortada bir soru cümlesi olmadıkça cevap vermeme huyum yüzünden cevap vermedim. Havluyu yerine takıp salona geçtim. İkili koltukta oturan Sermet'in rahatını bozmamak için tekli koltuğa oturdum. Hoş, Sermet tekli koltukta oturuyor olsaydı da kaldırırdım. Tekli koltuğu benimsemiştim. 'Yeni sevgili yapmış. Yakışıklı da değil yine. Kız çirkin seviyor lan ehhehe' diye güldü. Evlensin artık dedim. Yerinden kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı. Buzdolabını açıp raftaki biralardan iki tane aldı. salona gelince bir tanesini açıp bana uzattı. Tokuşturmak için havada beklettiği şişesine bakmadan kendiminkini kafama diktim. 'Kafana takıyor musun, takmıyor musun anlamıyorum ben seni. Evlensin ne demek lan? Godoş mu oldun iyice?' dedi. Daha fazla deneyip daha fazla yenileceğine evlensin istiyordum. Zamanı boşa harcayacağına, bir an önce bulsun eşini istiyordum. Bana gelince.. Kendi adıma bir şey istemiyordum. Sadece artık etraftan yeni birileriyle sevgili oluşlarını değil; evlenişini, çoluk çocuğa karışışını duyayım istiyordum. Belki de öyle bitecekti Müjgan kafamda.

      'Sabah sabah niye Müjgan diye geliyorsun? Sabahı geçtim niye Müjgan diye geliyorsunuz hala? Sadece yazı yazmama yardımcı oluyor o kadar. Onla ilgili haber almama da gerek yok. Ben kuruyorum kafamda Müjgan'ı, Müjgan'ın benden sonraki hayatını. Duysanız da söylemeyin bana, vallahi duymak istemiyorum.' diye biraz çıkıştım. Sonra pişman oldum. Az değil ama çok içtiğimde soruyormuşum Müjgan'ı. Öyle diyorlar. Belki Sermet'e de sormuştum vakti zamanında da ondan gelip Müjgan'ın yeni ilişki statüsünü bana söyleme gereği hissetmişti. Sigara uzattı. Yemek yemeden içmediğimi söyleyip reddettim uzattığı tek dalı. Yanımdaki sehpanın üzerinde duran tableti aldım. Berrin vardı açtığım ilk sosyal paylaşım sitesinin tepesinde.

       Çok içtiğim zamanlarda dahi kimseye bahsetmiyorum sanırım Berrin'den. Kimseden duymadım adını. Ananı sikeyim site kere diye sinirlenip elimdeki tableti yavaşça aldığım yere bıraktım. Kafamı kaldırdığımda Sermet'in bana bakmakta olduğunu gördüm. Sinirlendim ama milyarlık bebeği fırlatamıyorum. Memur çocuğuyum en nihayetinde, malımın kıymetini biliyorum dedim. 'Ne adamsın lan' diyip güldü. 'Ben, bir ayakkabısına, bir pozuna bakarak birinin neyi sevdiğini çözerim. Eğer sevdiği şey, benim sevdiğime yakınsa o birini de severim. Ama zilyon tane fotoğrafla, zilyon tane kendini tanıtma cümlesiyle herkes iç organlarını döküyor lan ortalığa bu instagramda, twitterda. Sonra sürekli Cemal Süreya şiiri paylaşan kıza, Cemal Süreya'yı Bank Asya İkinci Ligi'nde Antep Büyükşehir Belediye Spor'un orta sahasının bel kemiği sanan adam, ekşisözlükten arayıp öğrendiği, en çok beğenilen  üç beş şiirinden birini yapıştırır. Sonuç: MISSION COMPLETED. Eee, sonra bu ikisi çıkarlar. Eleman kızın sevdiği şeyleri bu sitelerden bildiği için bir süre, ateş geçene dek işi gayet güzel gider. Ama eleman Cemal Süreya sevmiyor olur genelde. Hatta şiiri bile sevmez çoğu. Bir iki ay kadar sevmediğini kimse anlamaz ama. Kızcağız bile... Boşu boşuna kızın zamanını kendinde harcatır, kendi zamanını kızda harcar. Sinir oluyorum lan bu işe artık.' dedim. Sigara uzattı tekrar. 'Ver monako, ver sigara da öleyim ben.' diye söylenerek aldım sigarayı. 'Yahu senin dediğin tutarsız bir kere. Kimi aşklar var, aralarında gram beğeni benzerliği yok ama oluyor işte. yürütüyorlar bir şekilde. Sinirlenilecek şeylere sinirlenmiyorsun da nelere sinirleniyorsun sabah sabah.'


         - Bak senin sevdiğin grupları bilmiyorum. Ama benim sevdiğim gruplar yahut filmlerle ilginin olmadığını da biliyorum. Yalın sevdiğini biliyorum nereden aklımda kaldıysa. Yalın'la işim olmaz. Müziğini bilmiyorum bile. Ama sırf gerçek adı olan Hüseyin yerine soyadıyla piyasaya çıktığı için mesafeliyim arkadaşa. Ben yarın kitap yazsam kapağına yazar olarak Güçdemir mi yazdırayım şimdi? Hayranlarım gerçek adımı hastahane kayıtlarımdan, vergi iadesi zarflarımdan mı öğrensin allasen? Neyse asıl demek istediğim, ben senin neyi sevip neyi sevmediğini bilmiyordum. Ama senle ilk tanışmada ayakkabına baktım. Adidas'ın London modeliydi. Hop! Seninle on beş dakika konuşmam için gerekli olan şey sağlanmış oldu ve konuştuk tanıştık. Kalender adammışsın, ayakkabı yalan söylemez. Ama sen kalkıp sırf benimle arkadaş olmak için o London'ları çekmemiştin, gelip benle Kim Hiorthoy muhabbeti de açmadın. Böyle olsun diyorum sadece de ne ara bu kadar sinirlendim onu hatırlamadım.
          - Hashtag?
          - Onun ben...
          - Hashtag'e cümle yazan kızlar var lan. Daha da beteri, bunu yapan adamlar var. Çıkma teklif etsen yeridir.

            - Eskiden insanlar olmak isteyip de olamadıklarını çocuklarında oldurmaya çalışırlardı. Sabahattin isimli adamın, çocuğuna Berkay, Alara vs isimlerini koyması gibi. Küçüklüğünde annesine halı yıkamaya yardım eden kadının, kızını dört yaşından itibaren baleye göndermesi gibi. Şimdi değişti her şey. Çocuk yapmayı beklemiyor kimse olmak isteyip de olamadığını oldurmak için. Herkes olmak isteyip olamadıklarını sanki öyleymişler gibi gösteriyor. Eğlenmiyor, ama cıvcıvlı bir mekanda eğleniyormuş gibi gözüktüğü bir fotoğrafla düşman çatlatmayı akıl edebiliyor. Eğlenen insan fotoğraf çektirir amenna, ama kalkıp onu daha ortamı terk etmemişken yayınlamaz. Oyunun en güzel yerinde pause'a basılır mı allasen Sermet! Vit vit sürekli telefon elinde. Daha çok uğraşıyoruz artık Sermet! Korktum yar inanır sağa sola diye. Google'la dövüşesim var.
            Sen kahvaltı yap dedi Sermet. Evde ekmek yoktu, almaya da üşeniyordum. Mutfağa gittim, yenilebilecek bir şey olup olmadığına bakmak için. Salam buldum, son kullanma tarihine iki gün kalmış. Kakaolu gofreti kestirdim gözüme bir de. Gofretin arasına salam koyup yedim beş dakika boyu. Son lokmamı yutar yutmaz sağ elimi kaldırıp makas işareti halinde Sermet'e uzattım. İşaret ve orta parmağımı fiti fiti sallayarak sigara istedim. İki parmağımın arasına al da iç dercesine bıraktı.
            Sence Berrin ne seviyor diye sordu. Ben hariç birşeyleri dedim.


Soundtrack: The XX'ten çokzel, çok naif bi parça-Crystalised. (#Soundtrack'i kendinden daha güzel olan yazılar)

6 yorum:

söyle güzelim dinliyorum?