6.03.2011

Girdiğim Yaşı Bilmediğim İlk Doğum Günüm



İnsan bir sene içinde bu kadar mı yaşlanır? Normal şartlar altında 24 ümü bitirip 25ime girecektim. Şimdi kaç yaşıma eriştiğimie dair en ufak bir fikrim yok. Kasım'a dek herşey normalken 3 Kasım 2010 saat 14:02 itibariyle hızla yaşlanmaya başladım.

Ben bu sene neredeyse ailemden biri kadar güvendiğim insana dahi güvenmemem gerektiğini öğrendim. Bir de bundan sonra hiçbir kızın 'abi' kavramına güvenle yaklaşmamam gerektiğini... Son 4 ay 'Ama arkadaşlar iyidir.' mottosunun doğruluğuna şahitlikle geçti. Çok iyilermiş ama maalesef tamamen kalkanlarımı indirip güven çemberimin içine alamıyorum onları da bir çürük elma yüzünden.

Bugüne kadar bu blogda kendimi yerdiğim kadar kimseyi yermedim. Başkasını üzeceğime kendimi üzerim diyordum. Kendimi de hiç övmedim. Sadece sesimi ve bıyıklarımı övdüm hatırladığım kadarıyla. Öyle şeyler yaşatıldı ki bana son 4 ay, yine de hakedene hakettiklerini söylemedim, ne yüzüne ne arkasından. O okuyamaz ama ekürisi belki okuyordur, söyleyebilir gönül rahatlığıyla ağzımdan en ufak beddua dahi çıkmadı,içi rahat olsun. Dilimin ucuna dek binlerce ağır sitem cümlesi geldi, o dilin ucunda yuvarlandılar ve dışarı sadece 'Yazık!' şeklinde çıktılar iki köfte dudağımın arasından. O'na bile bu kadar iyiysem, üzülmesin diyebiliyor, iyiliğini düşünebiliyorsam hala herkesi sevebilirim. Zaten insanları sevmesem sırf gülsünler diye bu blog çatısı altında mizah yapmaya çalışmazdım.

Şu 4 ay o kadar ağır ve zor geçti ki. Zaman bu kadar yavaş akarken bu kadar hızlı yaşlanmamın mantıklı bir açıklamasını bulamıyorum.

Paranoid Android şarkısının son cümlesi 'God loves his children' a inanıyorum. İsyan ettiğim de oluyor 'Madem seviyor bizi, e neden böyle sınıyor o zaman?' diye. Bugün, doğum günümde dimdik ayakta duruyorum. Gün içinde yalpalayışlarım oluyor, 4 aydır her gün. Ama ister 10 yıllık arkadaşım olsun, ister 1 yıllık arkadaşım olsun, ister de beni yalpalatan kişinin arkadaşları olsun, hepsi karşılık beklemeksizin, cömertçe bir el veriyorlar bana. Tekrardan dengeye getiriyorlar beni. Dimdik duruyorum yeniden. Bugün bu blog nezdinde karşılık beklemeksizin elini omzunu bana uzatan tüm arkadaşlarımı kucaklıyorum. Sarılmak ne de güzel bir ihtiyaçmış meğer ve ne de güzel bir eylem... Bu doğum günümde hediyem de tüm arkadaşlarımdan alacağım samimiyet dolu o güzel kucaklamalar. Bu satın alınamaz. Ve bende çok var ...

Bu yazının son kısımları ve ben burayı yazarken Radiohead'den The Separator'ı çalıyor. Aklımdan geçen şarkı ise bambaşka :

When you walk through a storm

Hold your head up high

And don't be afraid of the dark

At the end of a storm there's a golden sky

And the sweet silver song of a lark

Walk on through the wind

Walk on through the rain

Tho' your dreams be tossed and blown

Walk on, walk on

With hope in your heart

And you'll never walk alone

You'll never walk alone


Edit: Ama arkadaşlar iyidir

3 yorum:

  1. Özdemir Asaf'ın çok sevdiğim bir şiiri vardır, 'Düşüngü'. Yazını okuduğumda aklıma o geldi, özellikle şu satırları; "Hepsinin gelmesini bekleme / bir kişi gelmeyecek.. (...) Kendine yetmen için / herkesin kendinden kaçacağı yerlerde / sen kaçmayasın diye.."
    Arkadaslarla omuz omuza içilen bir masayı terk etmemen için o aradığında ve haftada belki 1 kez yapılacak teçhizatlı bir kahvaltıyı bir dostunun ellerine bırakmak için, evet o gelmeyecek. Kafanda onu soteye yatırmadan, bir kitabı 'yalnız' okumak için, o gelmeyecek. Arkadaslar mühimdir, dost olacak doğru insanlar nadir gelir, bir cay ve bir sigaraya tav olacak kadar gönülleri zengindir. Zor anlarda insan tahayyül ettiği kadar yalnız olmadıgını anlar; masalları anlatacak ve birlikte hikaye yazacak daha çok dost bulur masada.
    Kubra

    YanıtlaSil
  2. çok güzel bir yorum. böyle defalarca okuyup var mı tam anlamadığım okumadığım yeri diye baktım, çok çok etşekkür ederim öğütlerine, şiirine..

    YanıtlaSil
  3. Bir diğerine az rastlanır bir samimiyetle yazmıssın yazını. Kendime döndüm ben de, benzer bir donemi gecirirken içimde yasadıgım bir şiiri seninle paylasmak istedim. O donemler basucumda bir panoda basılıydı düşüngü, hala da kendimde güç aradıgım zamanlarda bir mısrasını aklıma getirir rahatlarım. Bilirim ki oturdugum bir dost masasına cok ihanet ettim. Şimdi o dost masasını kucaklama zamanı.
    Kübra

    YanıtlaSil

söyle güzelim dinliyorum?