28.09.2013

Ne İnkar Ne İtiraz Bu Yalnızca Spam

Adam adama oturmuş içiyorduk. Yakın zaman içinde Oktay'la başlayacak olan evlilik kervanı, ileride ayrılacağımızı, şimdi çok da ahım şahım keyif almadığımız bu 'Adam adama oturup içme'yi yana yakıla arayacağımızı hissettiriyordu. Herkes derin bir sessizlik içindeydi. Ben de öyle.. Ben zaten içerken fazla konuşmam ama o gece susma nedenim farklıydı. Olaylara bakış açısı konusunda hep kendimi benzettiğim Oktay'ı düşünmekten susuyordum bu sefer. Bu evlenip gidecek olan Oktay'da kendimi eni konu arıyor fakat bir türlü bulamıyordum. Neden sonra sanki o sessizlikler hiç olmamış gibi sohbet canlandı. Oktay bendeki farklı sessizliği fark etmiş olacak ki sıfatını bana çevirdi ve elinde tuttuğu kumandayı Fashion TV Midnite Haute programında arz-ı endam eyleyen hanım kıza doğru sallayarak 'Bunu siker misin?' diye sordu. Şaşkın şaşkın baktım. 'Komple bunu mu? Kolu bacağı tam, zührevi hastalığı yok, yarası yok yani o şekilde mi?' dedim. Zira Oktay bu klasikleşen farzedelim 'Soru-Cevap' oyunu esnasında dünyalar güzeli kızları gösterir ve bunun bacağı olmasa, ya da bunun şuralarına kezzap atılmış olsa vs gibi ek koşullar dahilinde gösterdiği kadınla beraber olup olmayacağımızı sorardı. Bir an mallayıp 'Yok la...' dedim. Çakıl, Emin, Semih falan hep güldüler. Oktay ciddiydi. 'Aferin. Sikin de bir onuru var. Beğenmediysen yapmayacaksın. Hep kızların mı kriterleri olacak? Senin de olmalı.' diyip sırtıma vurdu. O sırada Çakıl atıldı: 'Şimdi bu kız bu evde olsa, sana meyletse elini sürmezsin yani he mi?' diye sordu. 'He.' dedim. Çok içten, ağız dolusu bir siktir çekti. Semih ise 'Yılan gibi manita da! Nesini beğenmedin?' dedi. Saydım. Eli, ayağı, kolu, bacağı, orası, burası, hem benim gönlüm de kıpraşık güpgüzel bir kıza... Semih'le Çakıl yine ağız dolusu siktir çektiler. Emin her zamanki gibi Ice Tea'sinden bir yudum alarak kafaları taşşak olmuş adamların muhabbetiyle eğleniyordu.

Sırf genel kültür olsun diye izliyoruz.
Hemen her evde toplanışımızda yaptığımız gibi yine Fashion TV'nin esiri olmuş, 'Ooo yılana bak!', 'Vay yılan gibi kıvrılıyor!' diye mankenlerin hemen hepsini övüyorduk. İleri teknoloji sağ olsun, çok beğendiklerimizi durdurup başa sararak yeniden izliyorduk. Kumanda kontrolü Emin'de olduğu için hızlı ileri geri sarmaları, kumandanın bilimum tuşlarıyla oynamaları yüzünden 1 bira içip 2 bira hissediyorduk. Tam yeniden sesimiz soluğumuz çıkmaya başlarken benim muhabbet açıcı soruya muhabbet söndürücü cevap vermem bizi yeniden sessizliğe gömmüştü.

Sessizlik Semih'in 'Ya senin şu anlatmalara doymadığın kız? A bunlardan daha mı güzel da? Yok mu elinde ayağında kusuru?' sorusuyla bozuldu. Tek tek saydım kusurlarını, ayağının şurası, omzunun burası, sağ el işaret parmağının şurası, öndeki iki dişinden soldakinin şurası şeklinde.. 'E bildiğin ampute lan bu kız!' dedi Emin. Bakışlarımla anlaşabildiğim yegane insan olduğu için kendisine bakışlarımla çok ağır küfrettim. Karşılık veremedi. Semih ise alkolün ve Karadenizliliğin verdiği coşku ile 'Kalkın gidelim oğlum kız neredeyse' diye bir öneride bulundu. Uzatmanın lüzumu yok, kalktık. Yola çıktık.

İstikametimiz yarımada, yolumuz tahminen 5 saatti. Alkol aldığımız her zaman olduğu gibi yine içimizde tek içmeyen kişi olan Emin direksiyona geçti. Oktay'ın sponsorluğunda tam gaz yare gitmeye başladık. Üçüncü saatin sonunda verdiğimiz molada hepimiz pisuvarlara hücum ederken Emin, milli içeceği Ice Tea Şeftali depoluyordu. Pisuvarlardaki işimiz bittiğinde kayıntımızı alsın diye benzinliğin marketinden kek bisküvi almaya karar verdik. Bu ikram servisinin sponsorluğunu ise ben üstlendim.

Diyar Pala-Pompalamasyon
Kasada aldıklarımızın günahını ödemeyi beklerken Semih yanıma gelilp şunu da al la diyerek elime bir kutu prezervatif tutuşturdu. Kendisine kızarak, bu gibi ihtiyaçlarını başka zaman almasını rica ettim. Oysa Semih elinde tutmakta olduğu kutuyu benim için almış, lazım olur diye yanımda bulundurmamı istiyormuş. Ben ufak çaplı sinir krizi geçirip sevdamın nitelik ve niceliklerini İbrahim Erkal, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur gibi sanatçıların şarkılarıyla anlatmaya kalkıyordum ki Oktay Semih'in kulağına şakasal bazda vurup ensesinden tutarak yanımdan uzaklaştırdı. Krizimi atlattıktan sonra kasiyere yakınlarda bira alabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduktan sonra hesabı ödedim ve tekrardan duble yollar kullanarak yarimin yurduna doğru yola çıkmak için arabadaki yerimi aldım..

(Bu bölümün soundtrack'i ise  Peter Björn and John'dan)


2 yorum:

  1. o diil de o kız yanında olsa kaçarı yoktu be demirbey :D

    YanıtlaSil
  2. Olmaz öyle şey? nasıl, ne hakla bakarsın yüzüne Müjgan'ın sonra (:

    YanıtlaSil

söyle güzelim dinliyorum?