7.02.2011

Yürü Güneşe

Elimden tuttu. 'Hani ilkbaharda gidecektik, soğuk değil mi?' dedi. Yüzüne bakamadım. Çirkin, gudubet birşey olduğundan değil; utandığımdan, verecek cevap bulamadığımdan döndürmedim yüzümü ondan tarafa. 'Ben Beşiktaş'ı çok özledim lan!' dedim sadece odasındaki İbrahim Üzülmez posterine bakarak. Daha önce hangi maçlara gittiğimi sordu. Teker teker saydım.

O'nun için işten ayrılmıştım. Öyle fazla seviyordum ki O'nu sırf iki gram fazla göreyim diye bastım istifayı. Zaman derdi yok, gece-gündüz ayrımımız yok. Oturdum saydım gittiğim maçları, anlattım her bir detayını üşenmeden. Kimlerle gittim, neler yaptım, ne şarkılar söyledim, neler izledim...Herşeyi anlattım, saatlerce. Gözleri parıl parıl izledi durdu beni. 'Forma da alacak mısın bana?' dedi. 'Kimlere ne atkılar ne formalar sebil ettik, sen iste kulübü üzerine yapayım' dedim. O minicik dimağıyla 'Olmaz, Halkın Takımı Beşiktaş!' dedi. Güldüm. Fazla samimi gülmemişimdir ömrüm boyunca yeh yeh diye bi gülüşüm var zaten. Onun tek cümlelik tiradına samimi güldüm. Sessiz. O görmedi ama. Bedeni olmasa da göz kapakları uykuya yenik düşmüştü. Ben artık uyudu sanıp odasından çıkarken 'Demir!..' dedi '... cennette Beşiktaş olacak di mi? Guti, Feyyaz, Metin, Rıza falan hep olcak orda di mi?'

'Gittiğimizde kapıdan girmeden sorarız. Yoklarsa çıkarız' diye söz verdim.



Odasından çıktığımda ağlamaya başladım. Karla karışık yağmur misali, isyanla karışık hıçkıra hıçkıra ağladım. Uyanmasın diye balkona çıktım, 8 yıldır yol arkadaşımdı O. 8 yıl önce bırakmıştım sigarayı da. Sinirlerim bozuldu, dayanamadım yeniden başladım merete bir ay kadar önce. İnsanın tek dayanağı gidince tanıdık en yakın dayanak olarak sigarayı mı görüyordur nedir bilmem.

Bir hafta sonrası

İnsanız bi yerde, üzülüyoruz seviniyoruz, oluyor bunlar yani. Ben neden sevindiğimi hiç düşünmedim, irdelemedim. Ama neden ve neye üzüldüğümü düşündüm vaktiyle fazlaca. Haksızlığa dayanamadım hiçbir zaman. 8-0 lık maçı da gördü bu gözler, sineye çekti olan biteni; penaltı noktası kazmalı vs li maçı da gördü delirdi dellendi. Sınıfta kaldım kendi eşekliğimden, mahçup oldum; hakettiğim notları alamayıp da sınıfta kaldım bastım isyanı. Aşk meşk mevzuunda da haksızlığın yarası ayrı ama hiç anasım yok.

"İyi oynasınlar da sonra isterlerse kaybetsinler" diyemedim ilk defa. Ağlar, üzülür diye korktum.Ağlamazdı ama işte 'Ya ağlarsa?' . Oğlumla gittiğimiz son maçta iyi oynadık,çok iyi oynadık. Kazandık da. Son bir züğürt tesellisi işte, oğlum o hastalığın pençesinde, hayatının aşkını mücadelesini en iyi şekilde verirken izledi. Oğlum da mücadele etti o haksızlıkla, olmadı. Oğlum gitti! Şimdi ben haksızlık diyorum çünkü O küçüktü, 8 yaşındaydı. Bu işler sırayla olmuyor bir yandan onu biliyorum, bu ilk çocuk ölümü değil. E ama biri 80 yıl boş boş yaşayabiliyor, biri doğmadan da ölebiliyor nasıl bi adalet olgusu? Tövbe dedirttiriyorlar. Sıkıyorum dişlerimi,çatlıyor mineleri. Konuşamıyorum, birikti haksızlıklar. Koskoca bıyıklı halimle ağlamayayım diye tutuyorum çenemi , zira gözümden boşalıcak sinir ağzımı açtığım anda biliyorum.

Her zaman her yerde -- Seninle birlikte -- Ölüm gelsin isterse --
Gözlerde bir damla yaş -- Kalbimizdeki aşk -- Sensin BEŞİKTAŞ

diye tekrar ediyorum dua gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söyle güzelim dinliyorum?